FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

8 Mart dolayısıyla DÜNKÜ GÜÇLÜ KADINLAR (Halide Edip Adıvar  ve Müfide Ferit Tek)

8 Mart dolayısıyla DÜNKÜ GÜÇLÜ KADINLAR (Halide Edip Adıvar  ve Müfide Ferit Tek)

Erkeklerin arasında tek kadın

Halide Edip Adıvar’ın Almancaya da çevrilmiş olan anılarını okuyorum. (Almancası: Mein Weg Durch Feuer, Union Verlag 2010) Çevirmen Ute Birgi Halide Edip’in “Mor Salkımlı Ev” ve “Türkün Ateşle İmtihanı” adlı anı kitaplarını çok akıcı bir dille Almancaya çevirirken   Türkçe kitaplarda yer almayan ya da sansürlenen malzemeyi de eklemiş.

 

İnanılmaz aktif, güçlü ve yapıcı bir kadınla karşılaşıyoruz anılarında. Üstelik de yüz yıl önce… Cesur, korkusuz ve hümanist… Otuzlu yaşlarına değin yaşadıkları bile bir kaç ömre bedel. Beni en çok etkileyen Doktor Türkan Saylan’da da gördüğüm özelliği, hızlı çözüm üretici ve çok yapıcı olması ve hümanist duruşu, aynı zamanda hiç bitmeyen öğrenme aşkı ve kültürel birikimi…

 

Ama tabii okuma sürecinde şaşırdığım şeyler de var, örneğin eşinden hiç söz etmemesi, oysa ikisi de Kurtuluş Savaşı’nın içinde birlikte yol alıyorlar, İstanbul’dan birlikte kaçıyorlar. Ama sanki eşi onunla birlikte değilmiş gibi. Bütün can alıcı kararları kendisi alıyormuş gibi. Oysa Adnan Adıvar’ın da çok önemli bir konumu var. Özel hayatını çocuklarını, eşini bir sırmış gibi gizlemesi anlaşılabilir. İnsanın anılarında her şeyi anlatması gerekmez elbette ama böylesine bir yok sayma da çok dikkat çekiyor. Belki de şimdilerde nasıl özel hayatı en küçük ayrıntısına kadar sergilemek moda olduysa, o zaman da bu konular tabuydu. İkisinin ortası olamaz mı diye düşünüyorum. Bir de belki şakacı ve esprili bir yanı var ama o da hiç çıkmıyor anılarında. Atatürk’e hem hayran hem de mesafeli. Çünkü baskın ve otoriter kişiliği onu yer yer rahatsız ediyor. Şaşırdığım başka bir şey de aşırı egosuyla hep kendini merkezde görmesi. Tabii ki kendi bakışından anlatacak ama sonuçta o da bütünün bir parçası.

 

 

İstanbul’dan maceralı kaçışından sonra Ankara’da Mustafa Kemal’le birlikte çalışıyor. Otobiyografi bu aşamadan sonra yavaş yavaş ilginçliğini yitiriyor. Çünkü olup bitenleri günlük tutar gibi anlatıyor ama yeterince analiz edemiyor. Örneğin Mustafa Kemal’in dediğim dedikliğinden sıkıldığını anlıyoruz ama bunun nedenlerine inemiyor, söylediklerini temellendiremediği için de anlatılanlar soyut kalıyor. Belki analitik düşünme yetisi pratik düşünme, hızlı çözüm üretme yetileri kadar yoğun değil. 

 

Ancak tek kadın olarak erkeklerle birlikte katıldığı Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı bölümlerde tansiyon yine yükseliyor. Askeri görevle Anadolu’da köy köy geziyor ve gördüklerini gazeteci olarak en küçük ayrıntılarına kadar kaleme alıyor. Kelimenin tam anlamıyla cehennemden geçiyor. Sayısız kez ölüm tehlikesi atlatıyor. Gördüğü yıkım ve felaketler karşısında kendini öldürme aşamasına geliyor ama yaşam gücü ve enerjisi onu yine kurtarıyor.

 

Beni en çok etkileyen bir an bile yitirmediği hümanist duruşu. Söz gelimi Yunanlıların saldırılarına uğramış olan insanların, özellikle de kadınların çaresizliği öfke ve öç alma duygusunu tetiklediğinde hümanist duruşunu bir an bile yitirmemesi. Bunun için de savaştan  Türkleri kendi askerlerinden korumaya çalışan Yunanlı komutanlar ya da tersi Yunanlıları koruyan Türklerle ilgili öyküleri özenle topluyor.

 

Halide Edip Adıvar hem çok hayran olduğu hem de diktatörce davranışları karşısında mesafeli durduğu Mustafa Kemal ile neden anlaşamıyor? Neden yurt dışına gitmek on beş yılını dışarıda geçirmek zorunda kalıyor ve ancak onun ölümünden sonra dönüyor.  Yaşamının izini sürdüğümüzde resmi tarihin dışında da önemli ipuçları yakalayabileceğiz kuşkusuz. Bu açıdan da İpek Çalışlar’ın Halide Edip Biyografisi okunmaya değer.

 

Kadın erkek eşitliği

 

O dönemde çok tanınmış bir yazar olan Müfide Ferit Tek’in de (babam Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun en büyük ablası olarak benim de çok sevdiğim halam) kitaplarını da okuyorum bugünlerde. En son okuduğum kitabı “Bağışlanamaz Suç” (Die Unverzeihliche Sünde) Kurtuluş Savaşı’nın çalkantılı ortamı sırasında geçen Stefan Zweig’ın romanlarını andıran dramatik bir aşk öyküsü. Sadece Almancası olan Türkçesini henüz bulamadığımız bu küçük roman çok heyecanlı, sürükleyici toplumsal cinsiyet açısından bakarsak çok ama çok cesur.  Bir kadın Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’le birlikte savaşta yer alan yüksek rütbeli bir komutana aşık oluyor. Başkasıyla evlenmek zorunda olduğu halde bu aşkı sonuna kadar yaşıyor. Ancak sevgilisinin kendisini aldattığını öğrendiğinde ondan  öç almak için  her açıdan kopmuş olduğu eşiyle yeniden beraber oluyor. Bağışlanamayan suçu da eşiyle kendisini nasıl aldattığını sevgilisine söylemesi. O anda ‘fahişe’ damgasını yiyor. Böylece ilişki trajik bir biçimde kopuyor, çünkü, sevgilisi kendisini aldatmış olduğu için onu  bağışlayamıyor. 

 

Müfide Tek’i ilgilendiren ilişkideki eşitsizlik. Nasıl oluyor da erkek, erkek olduğu için istediği gibi davranıyor da kadın davranamıyor, bunu büyük bir haksızlık gibi hissettiği gibi, dile getirmekten de çekinmiyor. Böylece okuyucu da kadın erkek ilişkisi, aldatma, aldatılma sorunları üzerine yoğun bir düşünme sürecinin içine çekiliyor. Ancak roman kahramanının böyle bir Kurtuluş Savaşı kahramanıyla kendisini eşit görmeye, dahası ondan öç almaya kalkışmasını yazar da bağışlanamaz bir suç olarak görüyor.

 

Sonuç

 

Müfide Ferit Tek ile Halide Edip Adıvar arasındaki önemli fark Müfide Ferit’in Kurtuluş Savaşı’nı da tıpkı canlandırdığı aşk öyküsü gibi  aşırı duygusal ve dramatik anlatması ve bu savaşta yer alanları tanrısallaştırması. Bu aşk öyküsünde de belirgin bir biçimde ortaya çıktığı gibi, sınırsız Atatürk hayranlığını ve ırkçılığa varan aşırı milliyetçiliğini de diğer kitaplarında da görüyoruz.

 

Halide Edip’in insanları ötekileştirmeyen mesafeli, liberal, hümanist duruşu ve gözlemciliğiyse beni çok etkiledi. Nitekim 1909 da Ermeni kıyımını eleştiren ve bizde sansürlenen bir mektup yayınlıyor. (Hülya Adak; Halide Edip ve Siyasal Şiddet, Bilgi Üniversitesi Yayınları) Anılarında da çok belirgin ortaya çıktığı gibi siyasal şiddete sonuna kadar karşı bir duruşta.

 

İngiltere’de bulunduğu yıllarda Londra büyükelçisi Ferit Tek ve eşi Müfide Tek ona karşı çok mesafeli davranıyorlar. Halide Edip, Amerikan misyonerliğiyle suçlanıyor, Müfide Tek de “Pervaneler” romanında ona sert bir eleştiri getiriyor.

 

Anılarını okurken Halide Edip’den çok etkilendim. Çünkü  bence o hümanist ve ilerici düşünceleri ve duruşuyla sadece geçmişin değil bugünün de insanı. Okuma sürecinde  geçmişte bugünün izlerini bugünde de geçmişin izlerini  bulmak beni özellikle çok heyecanlandırdı. Benim gözümde Halide Edip Adıvar sadece hümanist değil aynı zamanda bilge bir kadın. Yaşadığımız dönemde de böyle insanlara her şeyden çok ihtiyacımız var.

Picture of Zehra İpşiroğlu

Zehra İpşiroğlu

Tüm Yazıları