Nasıl oldu anlamadan yazı ortaladık. Yılın en sıcak ayı Temmuz, tarih boyunca Temmuz’da yaşanan sıcaklıkları 2021 Temmuz’unda bu sayfalarda yazmıştım. Bu yıl Temmuz sayısı için ne yazayım diye düşünürken uzaktan “Ben her bahar âşık olurum” dizelerini işittim. “Rüzgâr olur, yağmur olurum” diye devam ederken “Madem baharda âşık olunuyor, niçin yaz aşklarından söz edilir hep?” diye düşündüm. Kafamda deli sorular başladı işte.
Herkesin yaz aşkı olmuştur, “benim hiç olmadı” diyen biri yoktur herhalde. Kış günlerinin karanlığından sonra güneşin yakıcılığı, tatil dönemleri, bronz tenler, hafif giysiler aşkı tetikliyor muhtemelen. Hiç tatil yapamayan ve hep çalışmak zorunda olanlar âşık olmuyor mu yani? Âşık olmak kentte yaşayanlara mı özgü? Köylerde yaşayanlar, tarlada, pazarda çalışanlar yazın âşık olmaz mı? Onlar feromon salgılamıyor mu? Feromonun getirdiği heyecan, kalp çarpması belli kesimlere özgü mü?
Hızımı alamıyorum: Nasılsa biteceği bilinerek, kabul edilerek başlanır, sonra da arkada bir sürü gözyaşı kalır. Sonrasında düşünmek neden hüzün verir insan? Yaz aşkları kısa ilişkiler rekoru mudur? Bu feromon ne zaman biter, ilk yapraklar düşmeye başlayınca mı?
Başa çıkamayacağım, vazgeçtim. Herkesin aşkı kendine, bana ne? Ben dönüp kendi yazlarıma bakayım. Elbette aşksız… Benim aşkım bana… Ben yaz arkadaşlıklarını anlatacağım size. Aşklardan daha uzun süren…
İnsan geçmişi düşünmeye başlamaya görsün gerilerden neler neler çıkıyor ortaya. Önce en eğlendiğim yıllar, çocukluğum mesela. Ama olmazsa olmaz ilk gençlik yılları. “Madem öyle, sen kaşındın” dedim kendi kendime ve döktüm fotoğrafları ortaya.
Denizin içinde vücudundan korkmadan verilen pozlar, 70’lerin sonu – 80’lerin başı modasının eşsiz örnekleri, alınlara takılan süs bantları, rüzgârda açılmasından endişe duyulmadan giyilen volanlı kısacık etekler, sallantılı küpeler, dolgu topuk sandaletler serildi gözlerimin önüne. Can sıkıntısından kendimize iş çıkarıp boş arazilere voleybol ve futbol sahası düzenlemeler, oynanan maçlar, kanayan dirsekler ve dizlere pansumanlar… Ama illaki o şarkılar… Buzdolabındakiler bozulacak endişesi taşıyan annelere inat “jeneratörün sesi bitse de biz saza-söze dönsek” havaları, sakin havada sahilde, poyraz olunca en geniş duvara sahip marketin arkasında söylenen şarkılar, bütün yaz tükenen repertuara eklenen uydurma sözlere yapılan besteler… “İyi fotoğraf veriyor” diye her yaz arkası deniz önü buğday tarlası diye bizim evin önünde verilen pozlar… Kamyona doluşup gidilen yakın sahillerde denizde çekilen kalabalık fotoğraflar… Hep kaldığın yerden devam eden arkadaşlıklar… Çok şükür ki hala…
Sonra başka yazlar… Mesleğim gereği bir motifin, bir yapının peşinde sadece bir günlüğüne otobüsle gittiğim uzak Anadolu şehirleri. Aklım başımdan gitmiş vaziyette seyrettiğim medrese kapısında uzun kaldığımı gören ve başıma güneş geçmesin diye evden yepyeni, tertemiz bir örtü getiren komşu teyze, yürümekten perişan halimi görüp öğle yemeğini benimle bölüşen bekçi ve neredeyse yirmi yıl sonra o artık hayatta değilken orada onun adını anıp hatıramı anlattığım için elime yapışıp öpen oğlu. “Unutmamışsın bacım, Allah razı olsun”. “Allah babandan razı olsun”.
Her hafta sonunu tatil yapmayı başardığım yıllar var bir de. Pek çoğunu hiç hatırlamadığım tanışıklıkların yanı sıra iz bırakanlar var örneğin. Hatıraların içinden çıkan hatıralar… Başka bir zaman diliminde bir yazda, tanışmamızın hemen ardından Ege kıyılarında kısa bir yolculuk sonrası o sahil kasabasında dur durak bilmeden onu terk eden kız arkadaşını arayışımız var; sonra öleceğini bilir gibi son kez görüştüğümüzde o muhteşem sesiyle okuduğu benim de nedense kaydettiğim şarkı var. “Hani o bırakıp giderken seni” …
Anıları dökmeye başladınız mı çekirdek çitlemek gibidir, duramazsınız. Oysa insan, yeni anılar yaratmalı, hatta bazen sadece anı olsun diye yaşamalı bazı anları. Aksi halde adını koyamadığınız, anı zannettiğiniz yaşanmamışlıklara hayıflanırsınız. Kokusunu bilmediğiniz bir adamı/kadını özlersiniz umutsuzca; onunla söyleyemediğiniz/dinleyemediğiniz şarkılar/türküler kalır içinizde; dokunsanız ne hissedeceğinizi bile bilmediğiniz bir tendir o. Nedeni feromon mudur, adı aşk mıdır her neyse, yaşayın. Biterse bitsin, geriye hüzün kalırsa kalsın. Yaşanmamışlıklarınız değil, yaşanmışlıklarınız anılarınız olsun.
Ayşe Bayvas
Fethiye, 01.07.2022