FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Ağaçların Arasından

Ağaçların Arasından

Ağaçların Arasından

 

“İki çam ağacının arasında her zaman yeni bir dünyaya açılan kapı vardır” diyen John Muir’e…

 

I.

Asmanın yaprakları arasında dolanarak geçen su damlasının serüvenine benziyordu hayatımız. Suya erişmek için toprağın derinliklerine inen görkemli mimozaların o gizemli kokusunu taşıyan reçinenin bolluğu davet ettiğine inanılan zamanlardan geçip bugüne gelmiştik. Terk edilenlerin yeni başlangıçlar için badem çiçeklerinden yapılmış taçlarla yanı başımızdan geçtiği zamanlardı.

 

Yana yana kararmış taşın yanında yanan reçineyle birlikte yanmıştık biz de

 

II.

Gece yarısı ağaçların altında dans eden kadınlara bakarak “Alıç ağacının yakınında vakit geçir, çiçeğin çiyini toplayarak yüzüne sür ki korusun ruhunun güzelliğini” demiştin. 

 

Gölgesinde yatanlara zahiri yüzeyin altını görme yetisi kazandıran o büyülü ağacın altında aşk acısını dayanılır kılan, yastan çıkmaya ve ilhamı artırmaya yarayan ağacın dallarına yeni biçimler veriyorken şefkatin dönüştürücü gücünden söz ediyordun. 

 

“İki çam ağacının arasında her zaman yeni bir dünyaya açılan kapı vardır” diyen John Muir’e atıfla “İki insan arasında da…” diye ekliyordum ben de.

III.

Antik taş duvarlarının bir parçası olan begonvillerin Helenleri ve erguvanın morunun ise Bizans’ı çağrıştıran emperyal kokusundan söz ederdin. Seni sararak çoğalan sarmaşıklar gibiydim ben de… 

 

Akşamsefaları sadece ay ışığında büyürdü. 

 

Güneşin sisli bir dağın ardından zorlukla seçildiği bir vakit ağaçların dilinden anlayan biri olarak “Hain Yahuda’nın kendini erguvan ya da incir ağacına asarak intihar ettiği söylenir. Hangi ağaç olduğu çok mu önemli!” demeni yadırgamıştım. 

IV.
Toprak sarı, gök mavi, deniz turkuazdı. Ekinler sararmamıştı henüz. Başakların boynunu
bükmediği zamanlardı. Rüzgârda salınıp duran kavakların yanında konuşmuştuk seninle.
Bana hayranlıkla yaşam, ölüm ve yeniden doğuş döngüsünden söz ediyordun. Kan kırmızı bir karanfil gibi giriyordun düşüme.
Çocukluğumdan itibaren benim için zengin çağrışımı olan zerdali meğer kayısının Farsça
adıymış.

V.
Şimdi ile unutulmuş uzak bir geçmiş arasındaki alacakaranlıkta kalmıştım. Bir zamanlar ait
olduğumuz yerden ne kadar ne kadar uzakta olursak olalım, sumağın kokusu bizim
köklerimize yeniden dönmemize yardımcı oluyordu.

Yunan mitolojisinde Herakles’in ölümsüzlüğün altın elmasını ararken turuncu bulduğundan
söz edilir. Gökyüzünden koparılmış yıldızlar gibiydi gece. Yıldız tozları gibi.

VI.

Sen tam benim ortamdan geçen axis-mundimdin. Beni ve bedenimi üzüm asmasının incecik
ve esnek dalları gibi sarmıştın. Su donmuş, Zaman durmuştu. Yelkovanı saatin düşmüştü
tozlu sapsarı bir yola.
Yeşilin zeytuni tonlarıyla hayatımıza giren güzel ve vefalı insanlardan söz etmiştin.

Celâl İnal’ın yayıma hazırladığı “Şeffaf Sınırlar” adlı kitabından…

 

Picture of Celal İnal

Celal İnal

Tüm Yazıları