Kimsenin kimseye diyecek bir şeyinin kalmadığı, televizyonun siyah beyaz ekranından yağmur gibi ölümlerin aktığı o zamanlarda, birileri ıslak bir cama başını dayayarak, çocukluğunu hatırlayacak. Birileri unutmaya çalışacak hep çocuk kaldığını. İnsan unutmaya çalıştıkça hatıralar saldırır. Zaman en hınzır çocuktur. Olmadık yerde ortaya serer gerçeği. Sek sek oyunu gibi. Yakar top gibi… Hatta körebe gibi… Buna inandığı için yazar bazıları. Bazıları buna inandığı için yazmaz. Bilgi aktarımı değildir yazmak. Bilinç aktarımıdır. Bilgi her türlü biçimiyle bekler insanı. Bir dağın yamacında, bir kentin ışığında, bir gezegenin hiç çalınmamış kapısında. Bilinçle bir araya getirilmemiş, sebep sonuç ilişkisi kurulmamış bir bilgi kaos bile yaratmaz. Karmaşa yaratır ve içinden çıkılmaz. Öncesi ve sonrası yoktur. Sonra ile önce iç içe geçmiştir, gerçekliğin içinde. Gerçek diye bir uyduruk olmasaydı, sonsuz olmazdı ve biz öncesinden çok sonrasını böyle merak etmezdik hayatın. Sonsuzluk kısalabilir bir şey olsaydı bunca uğraşmamızın bir anlamı olurdu önce ve sonrayı anlamak için. Sanki olmayan bir düğümü çözmek ister gibi uğraşması belki de bir ölümlünün en iyi meşgalesi. Bilinmez ki…
Ölümün sonrasını hayal eden insan, öncesini de sona uydurarak hayal eder.
Ardından beyin o garip oyunu oynar tarihle. Biz öldükten sonra da hatırlar başkaları. Elim sende oynar. Nöbet devredilmez, geçirilir sanki. Miras her zaman karmaşıktır, anlaşıldığı kadar anlatılır, üstüne yeni anlaşılmazlar eklenerek. Zaman olgunlaşsın isteriz, belki bu ölümlü kaderimize dair bir umut sunar bize. Gerisine gidip bakarız, o büyük patlama varsayımı bir ölümsüzlük ışığı yakar karanlığın içinden. Ama zamanın hiç büyümediği görülür.
Zaman çocuk kaldıkça biz yağmurlara bakmayı sürdüreceğiz. Hep sandalsız bir denize karşı, kederli bir geleceğin üzerinden sokağa soracağız, ‘Bugün kim öldü bu çocuk oyununda?’
Belki hiç soramayacağız… Belki doğar doğmaz öleceğiz bazı çocuklar gibi!
Yelda Karataş
NİŞABURİ
İzbırakan Kalemler Yayınevi
İBK,2023