Angara pavyonlarının ve gece hayatının durumunu bu üretim sürecinin öznesi kadınlara sordum.
Bir tanıdık vasıtasıyla ulaştığım Neslihan’ı arıyorum. Telefonda Sibel Can’ın Suiistimal şarkısı çalıyor ringa olarak. Son derece mikrofonik bir ses açıyor telefonu. “Tabii ki görüşebiliriz” diyor. Ertesi gün, evine yakın bir pastanede buluşuyoruz.
Manken değilim, ses satıyorum
Neslihan, 13 senedir Ankara gece hayatında sahne alıyor. Annesiyle yaşıyor. 4-5 farklı yerde çalışıyor. Rüzgarlı’da Star Gazinosu ve Sakarya’daki İnci Gazinosu bunlardan ikisi. “Sesimin gittiği yere kadar, fiziğimi koruyabildiğim yere kadar yaparım bu işi. Minyon tipli olanlar ne şanslı, mesela Pınar Aylin senelerdir aynı kadın” Gece hayatında Müzik-Sen tarafından verilen ses sanatçısı kimliği olmadan çalışılamıyormuş, onu öğreniyorum. Bu kimlik kartı olmadığında polis uygulama yaptığında kartı olmayan sanatçı yüzünden dükkana ceza yazıyormuş. Polis konslardan da kan kartı istiyormuş. Çalışabildiği ve kendi parasını kazanabildiği için mutlu Neslihan, kendine ve sesine güveniyor. “Erkeklerin güvensizliğine kızıyorum” diyor. “Günde 3 ila 5 saat çalışıyorum, programlarımı kendim ayarlıyorum, saygısız ortamlarda sahneye çıkmaktan hoşlanmıyorum” diyor. Burun ameliyatı olduğunu öğreniyorum. “Görsellik için değil, şarkı okurken zorlandığımdan yaptırdım ameliyatı” diyor. Haftanın her günü çalışıyor, 15 günde bir izin kullanıyor. Aylık kazancını soruyorum, söylüyor ama “Bunu yazma” diyor, “Sonra borç isteyen çok olur”. İstanbul’da da çalışmış. Cuma gününden gidip Pazar günü dönüyormuş. “Kendimi kitleye tanıtabilmek için, kariyer için daha düşük ücretlere çalıştım oralarda” diyor. Vefa duygusuyla bazen ücretsiz sahneye çıktığını da anlatıyor. Şarkı söylerken yaptığı esprileri anlatıyor, dükkanda bir gözde kız varmış adı: Kader. Sibel Can’ın şarkısını söylerken müşterilerle birlikte “Kader, sen bize nazik davranmadın” diye kıza dönüp söylüyorlarmış. Müşteri profilini soruyorum. “Genelde Doğu ve Karadeniz Bölgesinden oluyor müşteriler. İkisi de müteahhit. Müteahhit parayı bulunca yer. Bir de Çubuk’ta arsasını satan soluğu gazinoda alıyor. “Ali Dayı bu sene de yedin tarlayı” diye şarkıyı patlatıyor. “Sanki bir gün gelmeseler, yoklamaya yok yazılacaklar. Adamlar konslara milyarlarca lira harcıyor” diyor. Konsların günlük kazançlarının 300-500 TL arasında değiştiğini, kaşık havası oynayan konsların 800-1000 TL arasında kazandığını söylüyor. Daha çok hangi tarz okuduğunu sorduğumda, “Halk müziği, karışık okuyorum. Esnafım yani, isteğe göre okuyorum” diyor. Ankaralı Turgut ve Ankara müziği hakkında ne düşündüğünü soruyorum “Bir şey düşünmüyorum, çünkü sahnede istek olduğunda ben de okuyorum. Onlar kadar açık söylemiyorum tabii. Mesela Ankara’nın Bağları, Kesik Çayır filan onları okuyorum” diyor. “Bize diyorlar ki ne yapıyorsunuz, 45 dakika şarkı okuyorsunuz, hem de eğleniyorsunuz, demiyorlar ki sarhoş eğlendiriyoruz, kahırlarını çekiyoruz demiyorlar” diyor. TRT Gençlik Korosunda çalışmış bir süre, “Kırşehir’de de eğitim aldım, alaylı değilim” diyor. Öksürüyorum diye ilaç tavsiye ediyor bana. “Sesime bakarım. Manken değilim, podyuma çıkmıyorum, ses satıyorum” diyor. Patronlarından biri ona “Solistim kilo alıyorsunuz” demiş. “Gazino ve tele- bar tarzı yerlerde görsellik ön planda. Türkü barlara insanlar sadece türkü dinlemeye geliyor” diyor. “Gündüzleri kendimle ilgileniyorum, gündüz diye bir şey yok bizim için aslında” diyor. “Zaten öğleden sonra 3 gibi kalkıyorum, dışarıda işim varsa onu hallediyorum. 8 gibi de sahne hazırlıkları başlıyor. Kostümden kostüme de fark var, bir elbise giydim, iki sahnemden oldum” diyor. Maltepe’de bir kuaförden bahsediyor, “Seni götüreyim oraya kons kızlarla da konuş, ben söyledim ayarladım” diyor. Müthiş samimi ve sıcakkanlı. “Zara ve Ebru Yaşar’a benzetiyorlar beni, sesimi de Sibel Can’a benzetirler” diyor kahkahayı patlatarak. İstanbul’la Ankara arasında ne fark var diye soruyorum: “İstanbul’da çalıştığım ortam daha nezihti, orada müşteri şarkı-türkü dinlemeye geliyor” diyor. Bakırköy civarında bir türkü barda çalışmış. Son zamanlarda İstanbul’da ekmek bulamayan müzisyenlerin Ankara’ya akın ettiğini söylüyor.
“Solistlerin konslarla ilişkileri iyi. Ben konuşuyorum, ayrım etmiyorum. Onlar da işini yapıyor” diyor. “Masaya kons oturtturmazsan hesap çok gelmez” diyor. “Bayan içkisi 30 TL civarındadır. Kendi paramı alır, çeker giderim, kimsenin parasında gözüm yok” diye ekliyor. En büyük korkusu sesini kaybetmek. “Sağlıklı olduğum sürece, evlenmediğim sürece devam etmeyi düşünüyorum” diyor. Tasarruf yapıyormuş geleceğine yatırım için. “Evimin kadını, çocuklarımın anası olursam bu işi bırakırım” diyor. “Ama bazı erkekler sen bu aleme alışmışsın bırakamazsın diyenler beni sinir ediyor” diyor.
Annesinden gizli içtiği ilk sigaraları anımsıyor. “Bir gün köyde sigarasız kalmıştık, amcamın Yeniharman sigarasından aldık, gizlice içerken annem bizi dumanından yakalamıştı. Gerçekten bol dumanlı” diyor gülerek. Sigarayı bırakmış, alkol tüketimini de sınırlamış. Sahneye çıkmadan bazen rahatlamak için bir-iki kadeh içiyormuş. “Bence bir sanatçı alkol almamalı, alırsa da ölçülü almalı” diyor. “Ekmeğe taş koymak için sarhoş bu ya derler. Rahatlamak için içince sarhoş oluyorsun” diyor. “Sesi olmayan o mikrofonu eline almasın” diyor. “Sahne işi zor, herkes yapamaz”. Görselliği ön planda tutanlara da kızgın, “Mankenler podyuma” diyor. “Bu işi onursuz, gurursuz yapanlar, yalakalıkla işini yürütenler var. Adamın anasına bacısına küfrediyorlar, gülüp geçiyor” “Yaşam felsefem; insanları sevmek ve insanlara karşı yapılan haksızlıklara karşı koymaktır. Bunu yapabilen insan onurlu insandır. İnsanın bir duruşu olmalı. Neyse o olmalı. Bak Mevlana ne demiş: ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” Felsefe bitiyor. “Konya’nın en akıllısı Mevlanaymış, o da döne döne ölmüş” diyor. İki saate yakın konuşuyoruz. Ayrılırken “Yarın seni kuaföre götürürüm, kızlarla da konuşursun” diyor. Fotoğraf çekiyorum. Beğenmediklerini sildiriyor bana. Çıkarken hesabı ödemeye yelteniyor, müdahale edince “Benim için geldiniz, benim misafirimsiniz” diyor. Israrlar sonuç vermiyor.