![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/1.-kapak-resmi.jpg)
Anneciğim de gitti
Berin Uyar
Böyle bir yolculuğu bir gün yapacağımı biliyordum ama aniden karar vermek zorunda kalınca ne de olsa büyük bir üzüntü yaşıyor insan. Uçaktayım, anneme gidiyorum. Yarın da Lerzan ile Yeliz gelecek Ankara’dan. Dün akşam geç vakit Lena, arayıp da annemi gösterince sabaha kadar uyku tutmadı. Neredeyse kalmamış anneciğim. Şeffaflaşmış teni adeta, zayıf çok zayıf. Göğsü körük gibi inip kalkıyor. Yüzü bembeyaz, gözleri kapalı. Sanki başka bir alemde.
Şimdi uçaktayım. Pencere kenarını sevmem ama sürekli bilet aldığım eski öğrencim, “hocam sevmiyorsunuz pencereyi ama sakin sakin gidersiniz. Hem gün batışını da izlersiniz dedi. Haklı çıktı. Sağ yanım, batmakta olan akşam güneşinin ılık ışınlarıyla mutlu. Altımızdaki toprak karardı bile. Kent ışıkları yanmış. Kara bir okyanusta küçük adalar serpilmiş aşağıya. Bulutlar, kesilmiş süt gibi.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/2.-resim-2.jpg)
Bekledi beni
Bunları yazıyorum ama aklım da anacığımda. Belki de beni bekliyordur bilmem ki. Acaba farkına varacak mı geldiğimin, onu ne kadar çok sevdiğimin. Onu sevdiğimi biliyor, eminim. Geçen gün bir arkadaşımla beraberdim. “Benim çocuğum yok, ne güzel senin kızın var” dedim. Gözlerinde hüzünle ne dedi biliyor musunuz? “Kızım var ama altı yıldır benimle hiç görüşmüyor, sokakta görse yolunu değiştiriyor, hem de üst katımda oturuyor. Sebebini de açıklamadı.” Şaşırdım, üzüldüm. Nasıl bir dram bu?
Ben gençken çok üzdüm annemi de babamı da. Aslında devrimci arkadaşlarımın çoğunun başına gelmiştir bu durum. Devrim yapmak istediğimizden gözümüz başka şey görmezdi. Tüm sevdiklerimizi ihmal ettik. Yani en azından ben bunu yaptım. Hapislere girdim, memleketten kaçtım, parasız kaldım, yıllarca göremedim annemi ve babamı. İnsanlar hapishane kapılarında süründüler de gık demediler.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/3.-resim-3.jpg)
Annem de babam da tüy gibi insanlardı
Bize hiç ağırlıkları olmadı. Kendi yağlarıyla kavruldular ve onlara ne kadar aykırı şeyler yapmış olsak da üzülerek ama anlayışla karşıladılar. Hep arkamızda durdular. Annemin şikayet ettiğini hiç duymadım. Babam bana kızardı çok. Öfkelenip evlatlıktan reddediyorum seni” diye bağırdığı çok olmuştur. Ama ertesi sabah uyandığımda, bir yolunu bulup beni yine evlatlığa almıştır. Ciddi bir yüzle, “Hadi gel satranç ya da tavla oynayalım, gel bir yürüyüş yapalım, bu akşam birer kadeh içsek mi karşılıklı…” gibi tümcelerle. Kabul etmesem de teklifini, yumuşamış, “Ah babiş, Bidar bey, sen nesin sen diye gidip sarılmışımdır.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/4.-resim-3-1024x683.jpg)
Her koşulda yüzü gülen kadın
Annemin böyle tuhaflıkları yoktu. O bağışlayıcıdır. Bazen görmezden gelerek, bazen şakaya alarak, bazen kendini arkadaşlarının yanına atarak, başka gaileler bularak… Annemle en eğlenceli diyaloglarımız, babamın ölümünden sonraki süreçte ve demansı başlayınca oldu. Hastalandığının farkındaydı. Yaptığı hataları sonradan farkediyor, “bu gene yanlış oldu” diyor ve kahkahalarla gülüyordu. Eğlenmeyi de severdi, çocuk ruhu hep diri kaldı. Onunla yaptığım konuşmaların bir kısmını Facebook arkadaşlarım da biliyor, bol bol paylaştım. İyi ki de paylaşmışım. Aslında -belki hoşlanmaz neden yapıyorsun- diyenler de oldu. Ama annem sahneleri severdi. Kendi videolarını, “aa, böyle mi söylemişim, hiç hatırlamıyorum. Ama güzel de olmuş” diye etrafının farkında olduğu süreçte izledi onları severek.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/5.-resim-1-1024x683.jpg)
“Bu erkekler hiç sözünde durmuyor”
Babam da annem de anlatmayı, yazmayı severlerdi. Ben hapishanedeyken o kadar çok mektuplaştık ki. Belki bir gün bazılarını yayınlarım. Çok aşıktılar birbirlerine. 65 yıl, aynı yastığa sağlıkla baş koydular. Sonra babam, keçi inadı yüzünden yatalak oldu. Beş yıl yataktaydı. Lena olmasa bu kadar yaşamazdı belki de. Sabah Lena onu yataktan kaldırırken, tekerlekli sandalyesinden uzanır, annemin ayağını gıdıklardı. Annem de nazlanır tabi, “Kolukcum bırak uyuyayım” derdi. Birbirlerine Koluk derlerdi. Anlamını bilmiyorum, onlar da bilmiyordu zaten.
Bu arada, bir anımı daha aktarmak istedim. Babam ben Almanya’da iken hastanede öldü. Hemen atladım geldim. Anneme söylemediler, beni beklediler. Arkadaşlarım gelmiş hemen. Arkasından Yeliz ile Emre Ankara’dan. Planlar yaptık, nasıl söyleyelim diye. Fenalık falan geçirir diye korkuyoruz. Eve geldik, masanın etrafında oturmuşlar, sohbet koyu. Annem beni görünce, “kızım” dedi, “tesadüfe bak bütün arkadaşların uğradı bugün, yakında bir toplantıları varmış, Sevim teyzeye de uğrayalım demişler. Mutlu oldum”. Hiç anlamamış neden geldiklerini. Lena bir kenarda. Burnu patlıcan, gözleri kan çanağı. Mutfağa kaçıp kaçıp ağlıyormuş. Biz de oturduk masaya. Bir pundunu buldum annemin elini tuttum. Babamı kaybettiğimizi söyledim. Durdu,şaşırdı. Arkasında duran Lena’ya döndü. “Bak Lena bu erkeklere hiç güvenmeyeceksin. Seni terketmeyeceğim demişti, gitmiş görüyor musun?” Biz şaşırdık bu tepkiye. Biraz daha düşündü annem. “O zaman Bidar’ı mutlu edelim. Onu mutlu etmenin tek yolu içkidir. Getirin kadehleri içerek uğurlayalım Kolukcuğumu…” Evet ağlamadı. İçtik rakıları. Bence de mutlu oldu babam. Akşamcıydı ve ölünceye kadar kadehi önündeydi, elleri spastik olunca da pipetle içti rakısını.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/6.-resim-1.jpg)
Geçmiş Mazi Olmadı
Vaktiniz olursa, You Tube’deki belgeseli izleyin derim. Çok tipik olmayan bir ana-babam oldu benim. (Geçmiş Mazi Olmadı) Annem 80 yaşında kursa giderek bilgisayar kullanmayı öğrenip hayatını anlattığı kitabını yazdı. Babam ne yazık ki hastanede öldü. 90 yaşında “Ben Bir Akşamcıyım” isimli bir kitap yazdı. Babam ne yazık ki hastanede 95 yaşında öldü. Yoğun bakımda onu ziyarete gittiğimde, “beni neden buraya getirdiniz” diye bir baktı bana, bunu hiç unutmayacağım.
Anneciğim evimizi çok seviyordu. Onu son nefesine kadar sevdiği ama artık hatırlayamadığı evinde, yanaklarından öperek, saçlarını okşayarak evden uğurladık.
Yetiştiğim için içim rahat. Lena’ya bir gece önce, “Geleyim mi?” diye sordum. İlk kez ”gelme abla herşey yolunda” diyemedi. Gözyaşları seller gibi aktı yanaklarından. O olmasaydı annem bu kadar yaşamazdı. Ona kendi annesi gibi baktı. Ben de Lena’yı kardeş belledim. Zeten kardeşim yaşasaydı şimdi onun yaşında olacaktı. Sana sonsuz teşekkür Lena. Onun esas adı Lena değil aslında. Zina. Bize geldiğinde, babam bakmış yüzüne,”kızım” demiş, “Zina bizde kötü anlamlı. Sana Lena desem.” Herkes onu Lena diye biliyor. O bana, bizim aileye göklerden bir hediye.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/7.-resim-1.jpg)
Anneciğim gitti işte
Annem, herkesin sevgilisi Sevim Ay Tümay’ı 2 Aralık 2024, Pazartesi günü 98 yaşında kaybettik.
Onu kaybettiğimiz andan itibaren, dostlarımızın etrafımızda oluşturduğu sevgi duvarı, anneciğimin bu kadar sevilmiş olmasının verdiği mutluluk, durmayan telefonlarımız, evimize kadar gelerek başsağlığı dileyen arkadaşlarımız, çiçekler… Şahsen tanımadığım ama annemle yaptığım konuşmaları izlemiş sosyal medya arkadaşlarımın şahsen gelerek veya telefonla aramaları ve “bir sesinizi duymak istemiştim” diyen dost sesleri… Beni, bizi bu acılı günlerimizde mutlu etti, teselli etti. Annem bu üç günde yaşadıklarımızı görseydi ne kadar mutlu olurdu… Kimbilir ama belki de görmüştür. Buna inanmadığım halde, görmüş olmasını çok isterdim.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/8.resim_-1024x683.jpg)
“Sevdim Bir Genç Kadını”
Çok direndi annem. Yaşamayı seviyordu; koşullar ne olursa olsun teslim olmayan, bir çözüm bulmaya yönelik bir aklı vardı. Neşeliydi. Uyumluydu. İçindeki çocuğu hiç kaybetmemişti.
Bildiğiniz gibi son bir sene içinde artık yürüyemiyor, yatıyordu. Ama biz onu bilincini kaybedinceye kadar hiç bırakmadık. İstanbul’dan döndüğüm ekim başına kadar bizimle elinden geldiğince iletişim kurdu. 29 Kasım’da, Lena’nın çağrısıyla tekrar geldiğimde, tamamen kapatmıştı kendini. Yiyemiyor, bir kaşık su bile içemiyor, bize hiç bir tepki vermiyor veya veremiyordu. Doktor arkadaşlarımın, bir deri bir kemik kalmış bu yaşta bir insanın su içmeden ancak üç gün dayanabileceğini söylemelerine rağmen altı gün hayata tutunmaya çalıştı. Tek yaşamsal belirti, körük gibi inip kalkan göğsüydü.
Biz, Lena, Ankara’dan hemen gelen Lerzan, Yeliz ve ben, onu bir an yalnız bırakmadık bu süreçte. Okşadık, sevdik, öptük, onunla konuştuk, en sevdiği müzikleri özellikle de babamın ona sık sık söylediği “Sevdim Bir Genç Kadını” tangosunu dinlettik, uzun uzun vedalaştık. Tepki vermedi hiç bir şeye. Ama biz onun bu yaptıklarımızı duyduğundan emin olarak yaşadık bu süreci.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/9.-resim.jpg)
Sonuna kadar koşmayı bırakmadı
Evden çıkmaya korkuyorduk. Son nefesini verdiği gün, sabah bazı işleri halletmek için dışarı çıktık, ya biz yokken bir şey olursa korkusuyla, yüreğimiz titreyerek.
Eve ıslanmış ve yorgun döndük. Onun yanında birer sabah kahvesi içelim dedik. Ben eve gelip ellerimi yıkayarak annemin yanına geldim. Nefesi çok hızlanmıştı. Hani koşar koşar, sonra da nefes nefese kalırsınız ya aynen öyle. Eğildim, yumuşacık yanaklarını öptüm, saçların okşadım ve “Anneciğim koşma artık, çok yoruldun, bak biz hepimiz buradayız, koşma, dur artık!” diye seslendim. İnanmayacaksınız ama kahvemizden bir yudum almadan nefesi seyrekleşti, yattığı yerde yerleşmek ister gibi kıpırdadı ve durdu. Göz pınarlarından iki damla yaş süzüldü. Yüzünde rahat bir ifade vardı. Sarıldık, tekrar vedalaştık. Gerekli prosedür tamamlanıncaya, artık buz gibi oluncaya kadar elimizi çekmedik üzerinden.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/10.-resim-1024x750.jpg)
Kardeşim Zerrin ile koyun koyuna
Bana en ağır gelen, beyaz bir çarşafa sarılmış bu ufacık bedenin o koyu karanlık çukura konması oldu. Kardeşim Zerrin Tümay’ın üzerine koydular. Aralarında ince bir toprak var. Şimdi birlikte yatıyorlar. Bir süre sonra iki sevgili insan birbirine karışacak, kucak kucağa sonsuzluğa açılan bu bilmediğimiz dünyada birlikte olacaklar.
Bu çizdiğim hüzünlü resimden sonra bir de hala güldüğümüz bir şeyi anlatmak istiyorum size.
Annemin son nefesini verdiği günün akşamı doldu evimiz. Bizim arkadaşlarımız, Lena’nın annemi tanıyan ve seven akrabaları, Lena izne çıktığında bize gelen Sara’nın çocukları ve yakınları…
Annemin yatağı boş. Kimse oturmuyor üzerine. Derin bir boşluk var odada.
Ben o gece bir kadeh birşeyler içmek istedim. Evde sadece biraz votka varmış. İçkiye alışık değilim, hafiften başım dönmeye başladı. Bu durumdayken evdeki manzara dikkatimi çekti. Tam bir kaos ama öyle de güzel ki…
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/11.-resim-1024x683.jpg)
Bir tarafta Lena’nın akrabaları Gagavuzca konuşuyor; bir yanda biz annem ve babamın hikayelerini anlatıp fotoğraflara bakıyoruz; bir yanda Sara ile gelenler Özbekçe bazen de Rusça konuşuyorlar; Sara’nın elinde kocaman bir Kuran, “arada bir amin demeniz gerekir” diyerek yüksek sesle dualar okuyor.; ve bir yanda ben, “galiba sarhoş oldum” diye oturup oturup kalkıyorum; telefonlar ve kapı durmadan çalıyor… Bu manzarayı ertesi sabah kahvaltıda anlatınca bizi bir gülme tuttu. Derler ya gülme ağlamanın kardeşidir diye.
İşte böyle uğurladık anneciğimi.
![](https://www.femtrak.com/wp-content/uploads/2024/12/12-resim.jpg)
Acımızı paylaşan tüm dostlarıma yürekten teşekkür. Anası babası yaşayan dostlarımın da onların tadını çıkarma şansını bulmalarını dilerim.