Kesildi birdenbire çocuk türküleri,
Sularda akşamın başlamasıyla..
Afşar Timuçin
Kara gözlü esmer çocuk kimsesiz çocukların barındıkları kurumunun merdivenlerinden hızlıca inerek bahçedeki kocaman çınar ağacının arkasına geçti. Gözlerinden sicim gibi yaşlar iniyordu.
Henüz 6 yaşındaydı. Kurum çalışanlarının dediklerine göre buraya bebekken getirilmişti. Mavi renkte pazen kumaşın içinde kapkara gözleri olan esmer bebekti. Polis amcalar kendisini buraya getirdiklerinde açlıktan ve soğuktan sürekli ağlıyordu. İsmini Güven koymuşlardı.
Oysa güvensiz büyümüştü. Ağabeyleri oyun odasını süslüyorlardı. Ertesi sabah Melek Anneler geleceklerdi. Pembe önlüklü kadınlara “Pembe Melekler” diyorlardı. Akşama kadar zaman geçirecekler, hava kararınca yemekhanede yemeklerini yedikten sonra soğuk yatakhanenin soğuk yataklarının içinde titreye titreye uyumaya çalışacaklardı.
Büyümesi gerekiyordu. Büyürse annesini arayacak ve mutlaka bulacaktı. Geceleri uykusu kaçtığında hep annesini düşünür, hayal ederdi. Acaba nasıl biriydi. Saçları ne renkti? Ağzı, burnu, kulakları nasıldı acaba…
Her şeyden önce annesinin ellerini merak ediyordu. Nasıldı… Yumuşacık ve sıcak mıydı? Annesi o güzel elleriyle kendisine dokunduğunda ağrısı geçerdi. Nereye dokunsa ilaç gibi gelecekti.
Yanındaki yatakta uyuyan Tamer’in annesini düşündü. Ne kadar ilgisizdi oğluna karşı… Oğlunu görmeye çok az gelirdi. Kendi annesi öyle olmayacaktı. Güven’i çok ama çok sevecekti. Annesi geldiğinde kendisini buradan çıkartacaktı. Filmlerdeki gibi el ele tutuşarak merdivenlerden inecekler, bahçeyi geçtikten sonra kapıdan çıkacaklardı. Bir daha buraya hiç dönmeyeceklerdi. Kapıdan çıkarken başını çevirip bakmayacaktı. Ağabeyleri anlatmışlardı. Eğer buradan çıktıklarında geriye dönüp bakarlarsa gittikleri yerden tekrar buraya döneceklerine inanıyorlardı.
Seneye ilkokula başlayınca okuma yazma öğrenecekti. Kayıt odasına gizlice girerek dosyasını okuyabilecekti. Kimdi, nereliydi, anne ve babasının isimleri neydi? Başka kardeşleri var mıydı?
En önemlisi de annesinin onu buradan aldığında ilk olarak nereye götüreceğini hayal etti. Gözlerini kapatarak düşündü, düşündü, düşündü.
Lunaparktaydılar. Uçan arabalara bineceklerdi. Hiç korkmayacaktı ki. Annesi yanındaysa neden korksun. Korkarsa annesine sarılacak ve koklayacaktı. O anda annesinin kokusunu merak etti. En çok sevdiği koku yasemin kokusuydu. O halde annesi de yasemin kokardı.
Güven, derin düşüncelere daldığında zamanın nasıl geçtiğini unuturdu. Uzaktan Araf’ın kendisine seslendiğini duydu. Çınar ağacının önüne çıkarak arkadaşının kendisini görmesini sağladıktan sonra elini salladı. Arkadaşı koşar adımlarla yanına gelmişti.
Araf yanına geldiğinde “Gülbahar öğretmenim seni istiyor” dedi. Birlikte binanın kapısından girerek hızlı bir şekilde merdivenlere tırmanmaya başladılar.
Gülbahar Öğretmenin odasının kapısını hafifçe çalarak içeriye girdiler. Öğretmen, iki arkadaşa, “Hoş geldiniz çocuklar. Sizin hediye paketinizi burada vermek istiyorum. Çok beğeneceğinizi umuyorum.” diyerek masasının üzerindeki kırmızı renkli paketi onlara verdi. Araf heyecanla paketi açıp baktı. Güven’in paketinden, kırmızı küçük bir ayı Panda çıkmıştı. Öğretmenine teşekkür ederek dışarı çıkıp Araf önde Güven geriden yürüyerek yatakhaneye doğru gittiler.
Yatakhanede dolabı açarak hediyelerini özenle yerleştirdiler. Yemek saati geliyordu. Ellerini yıkayarak yemekhaneye gitmeleri gerekiyordu.
Güven, yemekhanede kendisine ait olan masaya oturduğunda kafasında aynı düşünce dönüp duruyordu: “Yarın Anneler Günüymüş. Ben bu oyuncak Panda’yı ne yapayım. Keşke annemin bir resmi olaydı.”