
I.
Sisli ve karlı dağlardan söz ederdin,
Sert rüzgârlardan,
Ruhumuzun üşüdüğü zamanlardan…
Unutulmuş eski türkülerden,
Kederli şarkılardan ve
“Tohumların tohumuna,
Serpilip gelişene selam veren,
Gündüzlerinde sömürülmeyen,
Gecelerinde aç yatılmayan,
Ekmek, gül ve hürriyet günlerinden”
Söz eden coşkulu marşlarla
Geçtiğimiz sokakları titrettiğimiz zamanlar
Gelirdi aklıma
Uzun bir şiirin yitik dizelerinden.
Apokalipstik metinlerden
Ve kayıp ayetlerden söz ederdin.
II.
Doğaya onun bir parçası gibi
Tutkuyla bağlı olanlardan,
Yolun ve yolculuğun
Menzilden daha kıymetli
Olduğunu söyleyen
Hakikat ehlinden söz ederdin.
Zifiri karanlıklardan
Ve o görkemli kozmostaki
Sahipsiz yıldızlardan ve
Yıldız tozlarına bulanan
Ummandan söz ederdin.
Uçsuz bucaksız ovalardan
ve yılkı atlarının
Sınırsız özgürlüklerinden
Söz ederdin.
Sürüsünü özleyen
Atların yalnızlığından…
III.
Sapsarı buğday tarlasında
Aniden havalanan
Yakut taçlı
kahverengi çalıkuşundan…
Ancak karlar eridikten sonra
Yurduna dönmek için yolunu bulan
İki kırlangıcın şenlikli öyküsünden söz ederdin.
Rüzgâr dinerdi,
Susardı su.
Geride kalırdı
Rüyalarımızda uçtuğumuz zamanlar.
Geride kalırdı renkler, düşler,
Ihlamur ve mum kokulu sokaklar.
Gelirdik bugüne.
Celal İnal
“Ezeli ve Ebedi Olana” adlı yayımlanmamış şiir dosyasından…
Fotoğraf: Levent Işıklı