FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

BAHARIN MÜJDECİSİ FESTİVALLER

BAHARIN MÜJDECİSİ FESTİVALLER

Sıcak havaların müjdecisi olduğu için bahar aylarının gelişine çok sevinirim. Sevinmemin başka bir nedeni de mart, nisan ve mayıs aylarında dört gözle beklediğim festivallerin olmasıdır. Bu yıl ise 31 Mart seçim sonuçları ile bahar büyük umutlarla geldi ve sevincim kat be kat arttı.

Ankara Film Festivalimiz yıllarca bahar aylarında gerçekleşti. Bazen mart ayında İstanbul’dan önce bazen de İstanbul’dan sonra oluyordu. Şimdilerde ise kasım ayına çekildi. Yıllar boyunca festivalimizin çok sıkı takipçisi oldum. 1988 yılında kalple ilgili angio ve balon için hastanede yatıyordum. Uzun yıllar yazılarımın yayınlanacağı abece Dergisi’nin kurucularından İlhan Alkan hocamız bir kitapçık getirdi ve “Neşe hastaneden çıkar çıkmaz sinemalara koş,” dedi. O kitapçık ilk Ankara Film Festivali’nin kitapçığı idi. Hastane günlerim uzun sürdüğü için o yıl festivalde film izleyemedim ama sonraki yıllarda festivalin yapılacağı günleri özlemle bekler oldum. Yönetmenlerle tanışmam ve yönetmene göre film takip etmem de festivalimiz sayesinde oldu.

Festival haftalarında arkadaş ziyaretleri, ailevi etkinlikler, ertelenebilecek her şey ertelenir; telefonlar bile çalmasın istenir. Festival öncesi alışverişler yapılır, yemekler planlanır, sandviç malzemesi alınır. Filmler uzunsa aralarda yemek yemeğe bile fırsat bulunamayabilir. Sabah mesaiye gidilir gibi ilk seansa yetişilir. Arada atlanılan bir seans olursa biraz nefes alınmış olur. Bunları detaylarıyla anlatma nedenim bu koşuşturmayı, bu bağımlılığı bilmeyenlerin beni anlamasını sağlamak. Festival koşuşturması yorucu olsa da terapi ya da meditasyon seansları gibidir. Her film ayrı bir dünya, ayrı bir ruh taşır. Kimi zaman o dünyaya kapılıp gider ruhu paylaşırsınız, kimi zaman ise o dünya size kapılarını kapatır ruh da yabancılaşır.

Festival günlerinde sadece film izlemiyoruz, aynı zamanda yeni ve çok özel dostluklar da kuruyoruz. Festival sayesinde öyle güzel dostlarım oldu ki. Festivalden festivale buluştuklarım da var ama onlarla da dün ayrılmış gibi sinema sohbetine dalıyoruz. Sinema arkadaşlarım arasında her meslekten sinemasever var: oyuncu, yazar, akademisyen, memur, mühendis, yönetmen, eczacı, doktor… Kimi iş yerinden izin alıyor, kimi eczanesini kapatıyor, kimi de muayenehanesini… Filmden filme koşarken karşılaştığımızda birbirimize izlediğimiz iyi filmleri öneriyor, çıktığımız filmin eleştirisini yapıyoruz. Her yeni festivalde gözlerimiz birbirimizi arıyor ve göremediğimiz arkadaşlarımız için endişeleniyoruz. Endişe nedenimiz ise sağlık sorunlarının olabileceğinden şüphelenmemiz. Çünkü sağlık sorunlarının dışında bir sinefili (sıkı festival izleyicilerine böyle sesleniyoruz) filmlerden uzak tutmak olanaksız geliyor bize.

İkinci festivalim bu yıl 43.sü yapılacak İstanbul Film Festivali ise nisan ayı ile özdeşleşmiştir. Oğlumun İstanbul’da evi olur olmaz festivali kaçırmamaya çalıştım. Neredeyse on yıl peş peşe festivaldeydim. Günde dört film izlediğim günler oldu. İstanbul’daki sinefiller için baharın ilk müjdecisi İstanbul Film Festivali, ikincisi ise erguvanların çiçek açmasıdır.

Festivallerde bir filmden çıkıp diğerine girildiğinden bahsetmiştim. İki yüzün üstünde filmin gösterildiği festivalde bütün filmleri görebilmek tabii ki olanaksız. Günde ancak 5 film izlenebilir ve 16 günde 80 film eder. Sanırım buna da güç yetmez. Bu dolu dolu programlardan özenerek ve zorlukla seçtiğimiz filmlerin “doğru seçimler” olduğunu ummaktan başka çaremiz yoktur. Kaçırılan her film, ya da öbür salonlarda oynayan filmler ‘acaba daha mı iyiydi?’ endişesi yaşatır. Öbür salonlardaki filmlerin güzel olduğunu söyleyen biri çıkıverirse de pişmanlık duyulur. Ama seçilen film çok beğenilince de inanılmaz bir tatmin duygusu yaşanır.

Benim festival rekorum ise 2010 yılı İstanbul Film Festivali’nde (2010) izlediğim 47 film oldu. O yıl 20 Nisan günü, erguvanların pembesi ve rengarenk lalelerin güzelleştirdiği İstanbul’dan, mis gibi bir bahar havasında Ankara’ya hareket ettim. Eve vardığımda ise değil bahar, kıştan kalma soğuk ve depresif bir havayla karşılaştım. Bu yıl ise bahar çok erken geldi.

Mayısın ilk haftasında ise ilk kadın filmleri festivalimiz olan Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali gerçekleşir. Kadını bir estetik nesne olarak değil de gerçek sorunları ile ele alan ve bu sorunlara duyarlı kadın yönetmenlerin filmlerinin gösterildiği festival 1998’de ilk kez yapıldı. Ankara’da gerçekleşen festivalin 9-16 Mayıs 2024 tarihleri arasında 27. si düzenlenecek. Festivalin bu yılki teması: “Daha Fazlası, Daha Azı Değil: Sen Uçuşu Hatırla”. Bu temayla cinsiyet eşitsizliğini ve kadın mücadelesini hatırlatmayı amaçlıyor “Ankara’nın cadıları”.

İşçi Filmleri Festivali’ni de unutmamak gerekiyor. 1 Mayıs 2006’da pek çok ilde birden başlayıp bir hafta süren festivalin bu yıl 19.su yapılacak. Amaçları emeği, emekçinin öykülerini ve mücadelesini görünür kılmak.

Her festival başladığında sevinir, bittiğinde ise hüzünlenirdim. Pandemi birçok şeye engel olduğu gibi festival ve film izleme alışkanlıklarımızı da değiştirdi maalesef. Aldığım yaşlar nedeniyle de eskisi gibi günde 3-4 film izlemem olanaksız artık. İyi ki o yıllarda festivallerin sıkı takipçisi olmuşum.

Festival filmleri gibi rengarenk, bahar gibi apaydınlık bir gelecek diliyorum. Film izlemeyi ve umut etmeyi hiç bırakmayalım.

Picture of Neşe Ürel

Neşe Ürel

Tüm Yazıları