FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Başa Dönemeyiz

Başa Dönemeyiz

 “Furuğ Ferruhzad’a,

Bitmeyecek bir gönül borcu hesabına…”

Hayatın tuhaf ve güzel bir rastlantısı, farkında olmadan kitabı tam da Furuğ’un doğum gününde okudum. Planlasam denk düşüremezdim.

Makbule Aras Eyvazi’nin ilk romanı Başa Dönemeyiz’den söz ediyorum. Yazarı daha önce şairin “Rüzgar Bizi Götürecek” toplu şiirlerini Farsça aslından çevirisiyle tanıyoruz. Yazar Furuğ’un şiirlerini ve hayatını ana dilinde okuduğu için şairin duygu dünyasını, kısacık hayatındaki iniş çıkışları, savrulmaları yaşamışçasına anlatmış, bir anlamda Furuğ’un sesi olmuş.

Furuğ Ferruhzad çok yönlü bir sanatçı, şair, yazar, oyuncu, yönetmen olsa da kendisini en çok şair olarak tanımlıyor, dünyaya şiir yazmak için geldiğini hissediyor. “ Şiir doğurdu beni, şiirle çatladı varlığımın kil testisi, ışık o çatlaktan girdi içeri, beni büyüttü, yeniledi, yaşattı.” Diyor Şahi’sine yazdığı son mektupta. Kitap Furuğ’u hayatındaki en önemli dört erkeğin gözünden anlatıyor. Hem cenneti hem cehennemi olabilen dört erkek; baba, eş , sevgili ve erkek kardeş bu coğrafyada neredeyse bütün kadınların kaderlerini belirleyen erkekler…

Furuğ’un beklenmedik ölümüyle başlıyor roman, “Kar Topluyor Güneş” o gün Tahran’da, ilk evli sevgilisi anlatıyor Furuğ’u içini kavuran pişmanlıklar ve acıyla. Araya Furuğ’un sesi karışıyor aşk ve sitem dolu; 

“inanalım, soğuk mevsimin başlangıcına inanalım.”

Kötü haber çabuk ulaşır ayrıldıktan sonra “ Köşesine Çekilen Dünyanın Dışındaki” eski eşe, her ölüm gibi beraber geçen her an hatırlanır. On altı yaşında baba evinin mutsuzluğu, sevgisizliği ve baskısından evliliği kurtuluş gibi görmüştür Furuğ. Ancak hayal kırıklığı burada da bırakmaz yakasını kıskançlıkların getirdiği baskılar vardır bu kez. Bir şiir yeter darmaduman olmalarına “Günah işledim lezzet dolu bir günah” şiiri bir dergide yayımlanınca yer yerinden oynar Tahran’da. Radyolar, gazeteler, dergiler öfke doludur, nasıl bir kadın erotik bir şiir yazar, hem de evli bir kadın. Büyük olur şiirin bedeli küçük oğlunu bırakarak ayrılır o evden ve eşinden. Bir daha da göremez ölene dek çocuğunu.

Erkek kardeşinin gözünden de görüyoruz Furuğ’u. Belki de hayatında onu kırmadan seven tek erkek. Feri’si de kırılgandır, ince ruhludur ama ne yazık ki ablası kadar cesur değildir. Ne Furuğ’a ne babasına açabilir iç dünyasını, ruhun bir cinsiyeti olmadığını, ruhun bir kadını sevebileceği gibi bir…

Hayır asla söyleyemez! 

Ve… Albay Baba kışlasındaki askeri disiplini evde uygulayan, hiçbir çocuğun sevgi kabını doldurmayan. Babası tarafından sevilmeyen bütün kız çocukları gibi Furuğ hep bir sevgi arayışında. Belki bu da hayatın bir dengesiydi, mutlu ailelerden çıkmıyordu şairler. 

Ben yazarın dilini, kitabın kurgusunu hepsinden önemlisi Furuğ’un hayatından pekala acıların kadını çıkabilecekken bundan kaçınmasını; tam tersine Furuğ’un çocukluğundan ölümüne dek dirençli duruşunu, haklı isyanlarını, tabu yıkan tavrını, en çok da şiire ve sanata tutkusunu ön plana çıkarmasını sevdim. Erkek kahramanları anlatırken toplumun onlara biçtiği rollere bilinçli ya da bilinçsiz uyarlarken vicdani sorgulamalarını, zaaflarını, kadınların mutlu ve eşit olamadıkları toplumlarda erkeklerin de güçlerine rağmen mutsuz olacaklarını iyi yansıttığını düşünüyorum. 

Geçtiğimiz yıl İranlı kadınların direnişlerini çok konuştuk. Gönülden destek verdik. İnanıyorum ki Furuğ’un ruhu da isyanı ve şiirleriyle yanlarındaydı.

“Keşke ölüp yeniden dünyaya gelseydim ve dünyanın değişmiş olduğunu, bu kadar zalim olmadığını görseydim.” Yazmamış mıydı hastaneden gönderdiği bir mektubunda?

Picture of Muazzez Arısoy

Muazzez Arısoy

Tüm Yazıları