FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Basında ve sosyal medyada çocuk görsellerinin kullanımı

Basında ve sosyal medyada çocuk görsellerinin kullanımı

 

Bu ay köşemi sevgili Ceren’e ayırdım. Söyleşimizde sosyal medya ve basında çocuk görsellerini kullanırken çocuk hakları çerçevesinde dikkat edilmesi gereken detayları konuştuk. 

Ceren Suntekin 

1979 İzmir doğumlu Ceren Suntekin, 2000 yılından bu yana çocuk hakları ve toplumsal cinsiyet alanında yetişkinler ve çocuklarla çalışmakta. Sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve şirketlerde eğitim, danışmanlık ve içerik geliştirme konusunda aktif rol almaktadır. Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olduktan sonra bilim uzmanlığını aynı üniversitesinin Sosyal Hizmet Bölümü Yüksek Lisans Programı Çocuk ve Gençlik Refahı alanında tamamlayarak sosyal hizmet bilim uzmanı olmuştur. Renkleri ve çizim yapmayı nefes almakla eş tutan Suntekin, son zamanlarda sanatın etkili ve yaratıcı gücünü hak temelli işlerle birleştirmekten büyük keyif almaktadır.

Sevgili Ceren, özellikle Kahramanmaraş depremi ile birlikte yeniden gündeme gelen ve basında / sosyal medyada çocuk görsellerinin kullanımı konusu ile Femtrak’ın Mayıs ayı köşeme misafir olduğun için çok teşekkür ederim. 

Çocuk hakları ve çocuğun yüksek yararı ne demektir, hangi yasalarla korunur?

“Çocuklar insan haklarına sahiptir. Ancak dünya yetişkinler için dizayn edilmiştir. Çoğu zaman çocukların bir birey oldukları ve kendilerine özgü ihtiyaçları olduğu unutulduğu için onlar için özel olarak tanımlanmış hak kümesine  de sahiptirler.

Çocuk hakları devletlere çocukların haklarına erişmesini sağlamak için yükümlülükler verir. Türkiye 1990 tarihinde çocuk hakları sözleşmesini imzalamıştır ve 1995 yılından bu yana bağlayıcı bir sözleşme olarak yasalarda yerini almıştır. Bunun dışında Türkiye Anayasası medeni kanunu, çocuk koruma kanunu ve iş kanununda da çocukların haklarını korumaya yönelik esaslar bulunmaktadır.

Çocuk Hakları Sözleşmesi 4 temel ilke üzerine kurulmuştur; ayrımcılık yapmama, çocuğun varlığını ve gelişimini sürdürmesi, çocuğun yüksek yararı ve çocuğun katılım hakkı. Bu dört ilke de maddelerle ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır ve birbirleri ile ilişkilidir. Çocuğun yüksek yararı ilkesi her durumda çocuğun haklarını korumaya yönelik eylemlilikte bulunma yükümlülüğüdür. Bu yetişkinlerin ve devlette görevli karar vericilerin yerine getirmesi gereken başlıca ilkedir. Bu ilkeler gündelik hayatın pratiğinde daha çok boşanma davalarında karşımıza çıkar. Ancak ihlal durumlarında aslında çocuğun yararına ‘nasıl karar verilir ve nasıl düzenlemeler yapılır’ sorununa bakış açımızla ilgilidir. Burada iyi bir risk değerlendirmesi yapmak ve çocuğun katılım hakkını da ihlal etmeden onun için en iyisine yönelmek karar vericiler için bir yükümlülüktür.”

Günümüzde cep telefonlarının da birer kayıt aracı olması ve sosyal medyanın artan gücü ile birlikte görsel paylaşım ve etkileşimlerinde yoğun bir artış var. Haber ya da sanatsal amaçlı bir çocuğun fotoğrafı ya da videosu çekilirken izin kimden alınır, hangi durumlarda alınması gerekir?

“Bu çok güzel bir soru. Teşekkür ederim bu soruyu sorduğun için. “İzin kimden alınır” aslında çocuk kime ait gibi bir soru… Çocuğun 18 yaşına kadar yasal vekili ve koruma yükümlülüğü elbette bakım verenindedir. Bakım vereni çocuğun biyolojik anne babası olabileceği gibi anne baba yerine koyduğu ve bakımını üstlenen herkesi kapsar. Ancak çocuk bir eşya olmadığı için ya da çocuk hakları olan bir birey olduğu için bakım verenin rızası ile birlikte çocuğun kendisinin de rızasına ihtiyacımız var. Genelde toplumumuzda çocuğa yüklenen anlam anne babasının bir uzantısı ya da “fasulyeden” anlamında sayılmaya değer olmayan varlık olarak ele alındığından çocukla ilgili konularda çocuğa doğrudan yönelinmiyor. Ben hatta en önce çocuğa sormayı ve eğer onun rızası var ise bakım vereninden izin almayı öneriyorum. Bu iki kademeli izin alma sürecinin tarafların anlayacağı şekilde açıklayıcı ve yazılı olması gerektiğini düşünüyorum. Çocuktan alınan yazılı iznin çocuğun yaşına, anlama düzeyine, diline, kültürüne uygun olması, çocuğun da bakım verenin de içine sinmeyen herhangi bir durumda vazgeçme hakkının açıklıkla tanımlanması gerekiyor. Böyle bir metinde görsel materyalin ne için kullanılacağı, ne zaman kullanılacağı, neden bu görüntüye yer verilmek istendiği ve sonrası için bir beklenti varsa ne olduğunu anlatmak gerekiyor.”

Haber amaçlı çekimlerde ya da kamuya açık alanlardaki serbest çekimlerde dikkat edilmesi gereken unsurlar nelerdir?

“Burada habercilerden beklediğimiz elbette onların haber almasını engellemek ya da haberin sansürlenmesini sağlamak değil. Ancak haber yapan kişinin hangi amaçla o haberi yaptığını ve haberde varsa yer alan çocuk görüntüsüne neden ihtiyacı olduğunu sormasını bekliyoruz. Kamuya açık alanlarda yapılan bir çekimde neden genel çekimler değil de çocukların yüzlerine, ifadelerine, varsa zorlu durumdaki o hallerine odaklanılması gerekiyor? Böyle görüntüler olmadan da haber yapılamaz mı? Çocuk hakları alanında çalışanlar olarak en büyük endişemiz çocuğun araçsallaşmasına neden olmak. Çocukların görüntülerini eğer popülaritemiz ya da kendi haberimizin tıklanma sayısı artsın diye istiyorsak aslında çok da etik bir eylem içinde değiliz. Haberde kullandığımız çocuk görseli yayınlandıktan sonra çocuğun hayatını riske sokacak bir duruma neden olabilir; onu istismara açık hale getirebilir ya da ajitatif bir anlatımın parçası olarak haberi yapan tarafından hakları ihlal edilebilir. Haberin yayınlandıktan sonra paylaşılmasıyla da okuyucular / takipçiler bu ihlal durumunu tekrar tekrar pekiştirebilir.

Kamuya açık çekimlerde genel çekimler yapmak, olabildiğince çocukların sırtları dönük açılar yakalamak mümkün ve bu açılar haberin içeriğini değiştirmez. Maraş Depremleri sonrasında Afet Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi (https://afetcocukkoordinasyon.org/)  olarak yayınladığımız bilgi notunda habercilere böyle zor durumlarda hatta yüzlerin ya da kimliği açık edecek şeylerin bulurlanabileceğini bile önermiştik.”

Özellikle sosyal medyada ailelerin kendi çocuklarının görüntülerini paylaşırken dikkat etmesi gereken unsurlar nelerdir?

“Ailelerin de kendine fotoğrafı neden paylaştığını sorması gerekiyor. Çocuk için mi kendisi için mi?

Sosyal medya zor bir alan. Başta söylemiştim, dünya yetişkinler için dizayn edilmiş, sosyal medya da öyle. Sosyal medya kuralları, kullanımı göz önüne alındığında internetin içinde sınırı olmayan uçsuz bucaksız bir alan… Böyle olunca çocuklar için çocuk, görünmeyi istese de istemese de risk barındırabilir. Yetişkinlerin öncelikle bunu unutmaması gerekiyor. Çocuğun görüntüsü kimler tarafından görülecek, ki biliyoruz ekran görüntüsü ile neredeyse herkes tarafından görülebilir. Çocuklar birer birey; kararları, düşünceleri, bir varlığı var. Dolayısıyla görünmez olsunlar, yokmuş gibi davranalım demiyorum. Ancak hem risk değerlendirmesi yapmamız, hem çocuğu araçsallaştırmadığımızdan emin olmamız gerekiyor. Araçsallaştırmak ne demek? Örneğin “en iyi anne”, “en iyi baba” olduğumuzu başka yetişkinlere kanıtlamak için onları süs gibi kullanmak, çocuğun ne olduğunu hiç anlamadığı, fark etmediği, hatta bazen bizzat “çekme, istemiyorum” dediği görüntülerini de paylaşmak… Çocuğun ihtiyacını değil, kendi ihtiyacımızı, başkaları gözünde nasıl gözüktüğümüzü önceliklendirmek… Çocuk için anı biriktirmek; tarihini muhafaza etmek elbette çok güzel ama bu anılarla ne yapacağı, onları kiminle paylaşacağı yine çocuğa özel… Kendi fotoğrafımızı sosyal medyaya yüklerken kaç kez çektiğimizi, kaç kez beni öyle neden koydun diye yakınlarımıza sitem ettiğimizi bilirsiniz. Ama on beş yaşında olan oğlumuzun beş yaşında banyo yaparkenki fotoğraflarını sadece bize “çok tatlı” gözüktüğü için kendi hesabımızda çocuğa ne post edeceğimizi bile söylemeden paylaşmakta asla beis görmeyiz.

Sosyal medya görünürlüğünde diğer önemli konu ise çocuğu sürece dahil etmek… Güvenli internet kullanımı ne demek ve buna neden ihtiyaç duyarız? İnternette kendimizle ilgili hangi bilgileri paylaşabiliriz ya da güvenli bilgilere nasıl ulaşabiliriz? Bu soruları ailelerin çocukları ile tartışmaları, yetişkinlerin hem kendilerinin güvenli kullanıma dikkat etmeleri hem de buna niye ihtiyaç olduğunu çocuklarına ayrıntılarıyla anlatmaları gerekir. 

Aileler sosyal medyada çocuğunun fotoğrafının paylaşmayı istediğinde bu fotoğrafı paylaşmayı neden istediklerini, çocuk için nasıl bir fayda sağlayacağını, çocuk için anlamını kendilerine sormaları gerekiyor. Tabi bütün bunların başında en önemlisi bu paylaşımı yapmak için çocuktan onay almak gerekiyor. 

Hem çocuğun onayını almamız hem de görüntülerde çocuğun kendini bir birey olarak ifade edebildiğinden emin olmamız gerekiyor. Çocuklar bu yaklaşım sayesinde, kendileri ile ilgili bir şey söz konusu olduğunda onlardan her zaman onay alınması gerektiğini, sınırların önemini ve saygıyı da öğrenmiş oluyor.”

Afetlerde,  kurtarma operasyonlarında çocuk görüntülerini neden paylaşma ihtiyacı duyuyoruz, paylaşırken nelere dikkat etmemiz gerekiyor?

“Bu da çok güzel bir soru aslında; kriz dönemlerinde, afetlerde, kurtarma operasyonlarında neden çocuk görüntüsü paylaşmaya ihtiyaç duyuyoruz/ duyuyorum?

Aslında bu soruya verdiğimiz yanıtlar bize o fotoğrafı paylaşıp paylaşmamamız gerektiğini gösterecek. Genelde böyle fotoğraflar ajitatif bir etki yaratarak haberi magazinleştiriyor. Yapılan haberlerde çocuklarla ilgili paylaşımlar tüm mecralarda sürekli dolaşımda kalıyor. Bu durum haberde olayı yaşayan çocuk için de haberi gören çocuklar için de travmatik / yıkıcı bir etkiye sahip. Böyle paylaşımlar yaparak çocukların güven duygusunu zedeliyor, onları istismara açık hale getiriyoruz, onların bedensel söz haklarını ihlal ediyoruz. Habere konu olmuş çocuğun ya da çocukların unutulma haklarını ihlal ediyoruz. Medya çalışanları ya da medyada paylaşım yapan kişiler olarak çocuklara karşı sorumluyuz. 

Daha ayrıntılı bilgiler için https://afetcocukkoordinasyon.org/afetlerde-cocuk-haklarinin-yasama-gecmesi-icin-medyaya-acil-cagri/ çocuk hakları alanında çalışan uzmanlar olarak hazırladığımız bu linki incelemenizi önerebilirim.

Ayrıca 2020 İzmir depremi sırasında hazırladığım hem o dönem hem de Maraş depremi sonrasında çokça paylaşılan şu sorular da yol gösterici olabilir:

Karşımızda ayıplarını çocuklarla örtmeye çalışan, çocukları araçsallaştıran, onlardan medet uman ve onlardan kendine kalkan yapmaya çalışan kötüler, düpedüz suçlular varken dayanışmayla, iyilikle, şefkatle birbirimize sarılarak iyileşmeye çalışan bizlere sesleniyorum. Niyetinizden şüphem yok, ama ne olur çocukların görüntülerini paylaşmayın. Bunun bir istismar şekli, bir hak ihlali olduğunu unutmayın. Onların unutulma haklarını unutmadan yaşamlarına devam edebilmelerini sağlayın.  Vermek istediğiniz şefkat onların haklarını korumak olsun.. 

Daha önce İzmir depremi için hazırladığım içeriği yeniden paylaşıyorum. Haklardan tarafa dönüşebileceğimizi, o zaman hep birlikte iyileşebileceğimizi biliyorum.

Önümüze gelen görüntüleri paylaşmadan önce kendimize bu soruları sorabiliriz:

 – Çocuk görüntüsü paylaşmaya neden ihtiyaç duyuyorum? Aynısı benim başıma gelse ben enkazdan çıkarken görüntülenmek ve “mucize”  başlığı ile her yerde kendimi görmek ister miydim?

 – Enkaz altından çıkan çocukların görüntülerini paylaşmak konuyla ilgili ne fayda sağlıyor? 

 – Daha önce böyle bir deneyim yaşamış̧ olanlar dahil, bu görüntüleri görenler ne hisseder?

Çocuklar iyileşmeye ve hayatlarına devam etmeye başladıklarında görüntülerin halen dolaşımda olması onlara ne hissettirecek?

 – Çocukların bedenlerinin “umut” verme sorumluluğu mu var? 

Bu görüntüleri herkesin görmesi çocukların kararı mı, hoş̧ onların tercihi bile  olsa, çocukların risklere açık hale gelmesine alan mı açmalıyız?

 – Çocukların desteklenmesini sağlamak için onların bedenlerini, yüzlerini görmeye gerek var mı?

 – Çocukların ihtiyaçlarını ve haklarını anlamak ancak onları “masum” gösteren görüntülerle mi mümkün?

 – Depremin ve her tür şiddetin çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisine dikkat çekmek için çocuk hakları odağında ne yapabilirim? Çocuk hakları alanında çalışan kurumları nasıl destekleyebilirim?

Fotoğrafçıların, sinemacıların, belgeselcilerin çocuk hakları konusunda bilmesi gerekenler nelerdir?

“Ben yıllarca Tarlabaşı Toplum Merkezi’nde çalıştım. Fotoğrafçılar, sinemacılar, belgeselciler, gazeteciler merkeze sıklıkla gelir ya da bizi aralardı. Öyle kötü diyaloglar hatırlıyorum ki… Bakkalı arayıp yarım kilo elma var mı diye sorar gibi ya da bazen bir hayvanat bahçesine ziyarete gidilmiş gibi olurdu gelenlerin halleri!

“Sizde çok yoksul ama falanca yerden göçmüş şu yaşlarda çocuklar var mı, şu projemiz için lazım da!”

Ya da merkeze geldiklerinde gördükleri her çocuğa istedikleri her soruyu sormaya hak görmeleri… “Kaçıncı sınıfa gidiyorsun, ne zamandır namaz kılıyorsun, annen de kuran okuyor mu, evde sana telefonla oynaman için izin veriyorlar mı, sen de şu kızdan hoşlanıyor musun…”

Yetişkinler için bu kadar rahat sınır ihlali yapıyor muyuz, sanmıyorum. Gerçi etik değerleri ve karşılıklı haklara dayalı yazılı politika belgeri olmayan televizyon, sosyal medya gibi sektörlerde ya da sanat dallarında hem yetişkinlere hem de çocuklara genelde işlerini görecek birer nesne olarak bakıldığı aşikar…

Çocuklarla çalışırken onların bir birey olduğu ve hakları olduğunu unutmadan hareket etmemiz gerekiyor.

Her sanat dalının kendine has özellikleri, konuların nasıl işleneceği ile ilgili süreçleri vardır. Ama projede çocuklara da yer verilecekse onların da konudan haberdar olmaları, sürece vakıf olmaları, proje içindeki rollerini bilmeleri ve onayları gerekir. 

İşin başındaki sanatçının ya da proje sahibinin kendini tanıtması, amacını, hedefini, planını paylaşması ve mümkünse çocukla ilgili kısımların çocuğun yönlendirmelerini de dikkate alarak yürütmesi gerekir. Yine eğer projede yer alacak çocuk görselleri o çocuk için risk yaratıyorsa, ihlale sebep oluyorsa o görüntülere yer verilmemesi gerekir. O proje bitecek ve proje sahibi işini bitirip gidecek ama çocuk orada hayatına devam etmeye devam edecek. Çocuk haklarını gözetmek için bu hesaplamaların yapılması, çocukların ve bakım verenlerinin sözde olmayan onayına başvurulması gerekiyor.

Yine yakın zamanda – sanırım Pandemi dönemiydi- yaşadığımız bir konuyu anonim olarak paylaşmak isterim:

İtalyan bir görsel sanatçının 10 yaşındaki sağır bir kız çocuğunu İstanbul’daki kentsel yerinden edilme ve kentsel dönüşümle ilişkilendirerek kullanmak istediği bir projeden haberdar olduk. Sanatçı!, bu kızın terk edilmiş eski bir Beyoğlu binasında 30 gün boyunca kendi halinde “takılmasını”, çocuğa konu hakkında hiç bir bilgi verilmemesini ve  üstelik çocuğun yanında da kimsenin olmamasını istiyordu. Çocuğu sürekli birileri izlemeye gelecek ve çocuk neden izlendiğini bilmeyecekti. Eğer bunların dışına çıkılırsa sanatçı yapmayı istediği şeyi gerçekleştiremeyeceğini savunuyordu!

Büyük partnerlerin destekleyerek önümüze getirdikleri bu projeyi anında ihlal yarattığı bilgisi ile durdurduk. Neyse ki destekleyen partnerler de bizimle birlikte hareket etti. Ancak bize gelene kadar bir sanatçı bunu enstalasyon çalışması için düşünmüş ve gerçekleştirebilmek için sponsorlar bile bulmuştu. Ve bu sadece bir şekilde haberdar olduğumuz için engelleyebildiğimiz bir işti.

Ben olumsuz örneklerden bahsettim. Elbette iyi örnekler de olduğunu biliyorum ve yaygınlaşmasını diliyorum.

Son dönem filmlerinde  “bu filmde hiçbir hayvana zarar verilmemiştir” şeklindeki yer alan ibareler gibi “bu projede çocukların haklarını korumak önceliklendirilmiştir”, “bu projede hiç bir çocuğun hakkı ihlal edilmemiştir”, “bu projede yer alan çocuklardan ve ailelerinden onay alınmıştır” gibi örnek ya da model oluşturacak ibarelere yer verilebilir. “

Çocukların sosyal medyada kendi hesaplarını koruma altına almaları için kendilerine ve ailelerine ne önerebilirsin?

“Sosyal medya nasıl güvenli kullanılabilir çocuklar kadar yetişkinler için de çok önemli. Dijital şiddet ve istismar vakaları artık çok yaygın. Özellikle fotoğraf ya da yazıların altına yapılan yorumlarda hakaretlere, şiddet içerikli paylaşımlara, cinsel istismara, zorbalığa ya da en basitinden yanlış bilgilerin ya da mitlerin dolaşıma sokulduğu içeriklere kolayca rastlayabiliyoruz. Nasıl kendimizi bunlardan korumamız gerekiyorsa ve bunun için çeşitli çözümler varsa, çocuklara da bu riskleri anlatmak ve birlikte önlemler almak gerekiyor. Sosyal medyada hesap açmak için yaş sınırının 13 olduğu, dijital medyada güvenliğin ne demek olduğunu, sosyal medya hesapları üzerinden hangi soruların tehlikeli ve (kimlik ve özel bilgiler gibi) cevaplanamaz olduğunu anlatmak gerekiyor.

Saat düzenlemeleri yaparak sosyal medyaya / internete girme, zaman geçirme ve ne paylaşılacağı konusunda aile ve çocuğun işbirliği içinde olması gerekiyor. Çocuk hangi konunun neden yapılabileceğini ya da yapılamayacağını anlarsa zaten dikkat edecektir. Sanal dünyanın hüküm sürdüğü bir geleceğe doğru ilerlerken bunları yasaklamak pandemi gibi bir dönem geçirmiş, cep telefonları ve tabletlerle her şeye ulaşabilen bizler ve çocuklar için tutarsızlık yaratır. Bilgi vererek ve eşlik ederek süreci yürütmek çocuklar için de ailelerin çocuklarını koruyabilmesi için de daha işlevsel ve ancak böyle yaparak çocukların katılım hakkını dikkate almış oluruz.

Çocukların kendi instagram hesaplarının olduğu çok güzel örnekler takip ediyorum.

Bu çocuklar anne babaları ile birlikte hesabı açmış, risklere karşı önceden bilgi almış çocukların kendi üretimlerini, kendi fikir ya da çalışmalarını paylaştıkları onları bir birey olarak görebildiğiniz hesaplar. 

Takip ettiğim bir çocuk her çarşamba kendi hazırladığı haber postasını yayınlıyor. Ben içeriğini keyifle okuyorum. Yorumları kapalı sadece beğenebiliyorsunuz. Bu çocuk 10 yaşında.

Takip ettiğim diğer iki çocuk ise hesabında çizimlerini paylaşıyor. Onlar da her hafta belli aralıklarla paylaşım yapıyor. 

İki çocuğu (3 ve 6 yaşında) olan bir arkadaşımın da çocuklarının yüzlerini hiç görmedim, ama hem çocuklarını hem onların anlattıklarını, çizdiklerini keyifle takip ediyorum.”

Müzisyen, dansçı, balerin / balet, sporcu, performans sanatçısı çocukların yani aslında biraz da görsel sunum içeren faaliyetlerle uğraşan çocukların görsellerinin paylaşımı ile ilgili hak temelli örnekler verebilir misin? 

“Bunu sorduğuna da çok sevindim Ilgın. Burada çok önemli bir fark var. Bu bahsettiğin dallarda rol olan çocuklar, mağdur edilerek ya da pasif bir rolde değil aktif olarak oradalar. Bu alanları kimlik ya da aidiyet olarak benimsemişler. Şayet katılım süreçleri çevrelerindeki yetişkin yakınları tarafından doğru yönetilmişse (yani her hangi bir zorlamadan, baskıdan bahsetmiyorsak)  bu çocuklar, müzisyen, dansçı, sporcu, balet ya da balerin, tiyatro oyuncusu olarak, kendi tercihleri ve istekleri ile sahne alarak aslında tam da birey olarak, ilgileri, yetenekleri, seçimleri, kararları, sunumları, deneyimleri ve potansiyelleri olarak varlar.

Deneyimlerinin paylaşıldığı içerikleri tehlikeli bulmam ancak burada da çocuğun rızası ve sürecin şeffaflığı ile süreci işletebiliriz. Çocuğun, yetişkin dünyasında sanata ya da bedene dayalı performanslarına dayalı deneyimleri hakkında haber hazırlarken, onun hakkında yorum yaparken onun çocuk olduğunu ve hakları olduğunu unutmadan, bir adım sonrasını sürekli hesap ederek ilerlemeliyiz.

Belki hatırlarsınız, geçtiğimiz yıllarda “yılın en iyi çocuk oyuncusu ödülü”nü almak için sahneye çıktığında ödülü alan çocuk o kadar çok ağlamıştı ki ertesi sene ağlayıp izleyicileri (yetişkinleri) üzdüğünü düşündüğü için özür dilemişti. Bir çocuğa bunları düşündürecek bir baskı yaşatmasak keşke… 

Bir çocuğu duymak, onun ihtiyaçlarını gidermek için onun yüzünü, görüntüsünü görmeye; onun acılarını hissetmek için ona bakarak acımaya, tüm hikayesini bilmeye, onu magazinleştirmeye ihtiyaç yok. Çoğu zaman böyle bir durumda kalan çocuğun durumu devletin, karar vericilerin, yetişkinlerin çocuğun haklarını koruyamadığının, görevini yapmadığının, yükümlülüğünün yerine getirmediğinin göstergesidir. Çocuğun kendisi yerine, buraya odaklanmak aslında çocuk için / çocuğun haklarını korumak için yapılacak en doğru eylem olur.”

Sana yurtdışında çektiğim, içinde çocukların olduğu bazı fotoğrafları gönderdim ve değerlendirmeni rica ettim. Bu fotoğraflardan hangilerini yayınladığımda hak ihlali yaptığımı düşünürsün ya da hangilerini daha  uygun bulursun?

“Fotoğraflarla ilgili biraz tedirginim, sanat, sanatçı konusu her zaman benim de aklımda tuttuğum bir durum. Özellikle belgesel fotoğrafçılıkta durumu olduğu gibi ortaya koymanın önemli olduğunu biliyorum. Genel olarak, geniş planda, uzaktan, genel çekilmiş fotoğraflar beni çok rahatsız etmiyor. Ama yakın olanlar, çıplak olanlar, özellikle çocukların gözündeki tedirgin olma/güvensiz hissetme halini gördüklerim beni epey rahatsız ediyor. Fotoğrafın ne anlattığından çok çocuğun rahat hissetmemesi ya da aynı kareyi bir yetişkin için de rahatlıkla düşünüp düşünemeyeceğimiz aklımda kalıyor. Çocuğun banyo yapmak için kişisel bir anına tanıklık etmek ise beni kaygılandırıyor. (Nepal’de sokakta üzerinde iç çamaşırı olan oğlunu yıkayan bir anne ve üşümüş tedirgin ifadeli çocuk fotoğrafımdan bahsediyor) Zaten çocuk sokakta yakını, muhtemelen de annesi tarafından yıkanıyor denebilir ama kamuya açık alanda bir çocuk için yapılmaması gereken sınır ihlalini görselleştirerek pekişmesine neden olup olmadığımıza da bakmak gerekebilir. Çocuğun sokakta banyo yaptığı/ yaptırıldığı, ki hiç hoşlanmadığı belli, başka türlü anlatılabilir mi? 

Genel olarak sanatçılara bu tip çalışmalar için önerim alandan sadece fotoğraf çekip ayrılmamaları. Yani  fotoğrafçının bir icracı olması için ben hazırlık aşaması, öncesi, eylem anı ve sonrasına dair de sorumluluk almasını bekliyorum. Bu ne demek? Belki birkaç günde çekim yapıp bitirdiği bir iş gibi yaklaşmasındansa neden orada olduğunu, o çocukları neden çekmek istediğini, ne anlatmak istediğini de kendisine sorması ve aslında belgesel fotoğrafçılık için o doğallığı yakalayabilmesi için üç günde yapacağı şey için üç ay orada kalması. Orada yaşayanlara, çocuklara ve ailelerine kim olduğunu neden orada olduğunu, ne yapmak istediğini anlatması. Kendi fotoğraflarından önce o bölge ve insanlarının önceliklerini görmesi, gerekiyorsa ve yapabilirse ona göre bir çalışma planlaması, yani aslında oradan bir fayda sağlarken faydalı olabilmesi… Belki çok idealist bir yaklaşım, belki çok zaman alacak ama hak temelli olması ve olası zararları engelleyebilmenin; çocuklara bir birey olarak yaklaşmanın koşulu bu diye düşünüyorum. Aksi takdirde laboratuvar ortamında fare deneyi yapan bireylere döneriz ve bu bence çok tehlikeli! 

Gönderdiğin fotoğraflardan aşağıdakileri çocukları hiyerarşik olarak aşağı bir konumda göstermediği için uygun olduğunu düşündüm…”

Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz
Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz
Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz
Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz
Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz

Onay meselesinin her zaman mümkün olmadığının farkındayım, yani anlık gelişen şeyler olabileceğini, doğallığı bozmamak gerektiğini. Uzunca o bölgede olmayı bir seçenek olarak koydum ama eğer böyle bir olanak yoksa fotoğrafı çektikten sonra o kişiye göstermek; neden kullanılacağını, neden o karenin sanatçı için önemli olduğunu anlatmak ve ondan samimi bir şekilde rızasını istemek de bir seçenek olabilir.”

Tüm bu yanıtlardan sonra aslında bu konular üzerine düşünüp konuşmaya ve tartışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğuna inandım. Haber amaçlı çocuk görseli kullanımında çerçeveyi daha kolay çizebilirken, sanatçı ve çocuk – aile ve çocuk arasında çocuğun görsel anlatımı ile şekillenen ilişkinin çok da basit olmadığının  farkına varmamı sağladığın için çok teşekkür ederim.

“Çocuk görseli kullanan tüm alanların çocuk haklarını gözeterek konuşmasına ve tartışmasına çok ihtiyaç var. Belki de hem hak alanlarında çalışanlar, hem sanatçılar örnek vakalar üzerinden tartışabilir, hak savunuculuğunun çerçevesini taraflar için daha net oluşturabiliriz. Bunu gerçekleştirebileceğimiz platformlarda yeniden görüşmek üzere.”

Picture of Ilgın Erarslan Yanmaz

Ilgın Erarslan Yanmaz

Tüm Yazıları