Fotoğraflar: WAR REMNATS MUSEUM
Ho Chi Minh – Vietnam 2011
‘’WAR REMNATS MUSEUM’’ Vietnam halkına yapılan katliama ve işlenen savaş suçlarına dair belgeleri sistematik olarak toplayan, inceleyen, koruyan ve sergileyen bir bellek müzesidir. Müze aynı zamanda, herkesi savaşlara karşı çıkmaya, küresel barışı korumaya, uluslararası dostluk ve dayanışmayı teşvik etmeye çağırmaktadır.
…’’ Bu ölüler, yaşamaya (canlarını alanlara, tanıklara ve bize) karşı son derece ilgisizdirler. Öyleyse niçin bizim bakışımızı merak etmeleri gereksin ki? Bize söyleyecekleri ne olabilir? ‘Biz’ (buradaki ‘biz’, başlarından onlarınki gibi bir şey asla geçmemiş olan herkestir) onları anlamayız. Biz onların yaşadıklarına vakıf olamayız. Bizim, savaşın neye benzediğini gerçekten tasavvur etmemiz mümkün değildir. Biz savaşın ne kadar korkunç, ne kadar dehşetengiz bir şey olduğunu -ve ne kadar ‘normal’ hale geldiğini-tahayyül edemeyiz. Fakat, bir süre ateş altında kalmış ve yanı başında başkaları vurulup düşerken ölümün pençesinden kurtulmuş her talihli askerin (her talihli gazeteci, yardım kuruluşu görevlisi ve bağımsız gözlemcinin) değişmez duygularla hissettiği şey budur. Ve haklı olan onlardır.’’ … *Başkalarının Acısına Bakmak – Susan Sontag
Sontag ayrıca der ki ‘’ Woolf’un (Virginia Woolf) iddiasına göre, fotoğraflar ‘bir sav oluşturmazlar; sadece göze ulaşan bir olgunun ham bir saptamasıdırlar.’ Gerçekte de –basitçe- bir şey değildir onlar; işin aslı, Woolf ya da başka biri için, olgular yerine de geçmezler. Zira, Woolf’un da eklediği gibi ‘göz beyinle bağlantılıdır; beyin de sinir sistemiyle. Sistem kendi mesajlarını, geçmişteki her hatıradan ve o anki duygulardan süzerek bir spot görüntü şeklinde beyne gönderir.’ Bu el çabukluğu, fotoğrafların hem objektif bir kayıt olmasını hem de kişisel bir tanıklığı yansıtmasını, ayrıca hem fiili bir gerçeklik anının aslına sadık bir kopyası veya suretini hem de o gerçekliğin bir yorumunu sağlar.’’… *Başkalarının Acısına Bakmak – Susan Sontag
Fotoğraftaki görüntüler acının kaynağı, öznesi ve ilk katmanıdır, o anda ya da benzer bir anda olmayan için tarifsizdir, tahminidir. İkinci katmanda ise yakından ama geniş bir çerçeveden tanıklık edenin, izleyenin, belgeleyenin acısı fotoğrafın daraltılmış kadrajına ve kompozisyonuna yansır. Ve bu da Woolf’un bahsettiği zincirleme reaksiyon ile fotoğrafı izleyenin tanıdık bir acıya doğru yolculuğa çıkmasını tetikler; fotoğraf çerçevesinden çıkılarak göremediklerimize ve anı belgeleyene bir bakış sağlar. Katliamda ölüme tanık olmanın ve mucizevi bir şekilde hayatta kalmak ve hayatta tutmak için verilen çabanın verdiği acı görünür hale gelir, gerçeklik kazanır; bu acı korkutur, suçlar, yardım diler. Nitekim Huynh Cong Ut’un çektiği ve Napalm bombardımanında feryat eden köy çocuklarının dehşet içinde kaçtığı fotoğraf dünya genelinde büyük bir yankı uyandırmış, savaş karşıtlığının ivme kazanmasında ve dolaylı olarak 1975’de Amerikan birliklerinin geri çekilmesinde rol oynamıştır.
Müzede katliamları sergileyen fotoğraflara baktığımda ilk hissettiğim, savaşın bedenler ve zihinler üzerinde yarattığı yıkıcılığın dehşeti ve mesuliyeti olan insanın doğası karşısında duyulan hayal kırıklığından kaynaklı acıydı. Ancak bu acı Susan Sontag’ın belirttiği gibi ‘tanımlanamaz’ boyuttaydı, bildiğim ve yaşadığım bir şey değildi. Dolayısıyla ölülerin ve ölmek üzere olanların, savaş mağdurlarının hissettiği acı değil, başka bir şeydi. Üçüncü katmanda fotoğrafa bakan vardır, gelen yardım çığlığına yanıt vermeye çalışır. Fotoğrafın görünür öznelerinin tahmini acısını hissederek, belgeleyen sayesinde görünmeyenlerin de acısını yüklenir, korkudan, suçluluk duygusundan nasibini alır ve yine tanıdık bir acıya doğru yolculuğa çıkar. Olanları değiştirmemenin çaresizliğinden, affetmenin kıyısında yeniden yaşanabileceği korkusunun verdiği dehşetten kaynaklı bir acıdır bu. Ve bakışı ister istemez dördüncü katmana yani fotoğraflara bakan diğer izleyicilere yönlendirir.
Bu yazıda gördüğünüz fotoğraflar o katmana aittir ve can acıtmaya devam eder. Öznesinde değiştiremediğimiz bir dehşet anına bakabilenler vardır. O bakma cesareti ilk etapta insanda acıların istismar edildiği duygusunu uyandırsa da bence daha çok hesap soramamanın öfkesini ve acısını taşır ama yeterince uzun bakabilenler insanın zalimliğini ve vahşiliğini mahkum etmeyi becerebilir. Ve o esnada bu müze fotoğraflar aracılığı ile kuruluş amacına ulaşır… ‘’İnsanlar kendi hafızalarını durmadan – yoklamayı ve tazelemeyi – isterler. Bu doğrultuda , şimdi birçok kurban bir hafıza müzesi kurulmasını; kendi acılarının kapsamlı, kronolojik biçime düzenlenmiş ve resimlerle beslenmiş bir anlatıya sığınak olacak bir tapınak açılmasını arzulamaktadır.’’… *Başkalarının Acısına Bakmak – Susan Sontag
Baktığınız fotoğrafların yazı ile desteklenerek yorumlanması ise bir sonraki katmandır ve bakışı okuyucuya yani size yönlendirir. O katmanın tanımı ise yine okuyucu tarafından yapılmalıdır.
Günün sonunda ıstıraba duyarlı olanların ve görebilenlerin aklına benzer sorular üşüşür; sergiden – müzeden o sorularla ayrılır, kitabı kapattığında bir süre daha o sorularla boğuşur, gazeteyi yanıtını bulamadan katlar. Fotoğraflar neden sergilenir, baktığımızda daha iyi insanlar mı olacağız, herkes öğreniyorsa neden bitmiyor, gerçekleri doğrulamak kimin işine yarıyor, sadece yas tutanlar mı affeder, kimi suçlamalıyız? Sonra bir süre unuturuz, çünkü acı umuda dönüşünce yatışır. Ta ki bir sonraki hatırlatmaya kadar.
Sergi ve müze ve basılı materyal dışında ise özellikle dijital medyanın sosyal hale gelmesi ile uzak ya da yakın geçmişte yaşanan vahşet ve felaket görüntüleri birer çabuk tüketim malzemesine dönüştüğüne, aralıksız paylaşımların izleyiciyi kayıtsız kıldığına, merhamet duygusunu körelttiğine dair yoğun eleştiriler var. Aslında benzer eleştirilerin bazıları sergileri ve müzeleri de hedefliyor. Kısmen doğru olmakla birlikte ‘seyirlik manzaranın’ gerçeğe dönüşmesi için belki de ‘dikizci – izleyici’ konumundan Sontag’ın betimlediği gibi ‘inceleyici’ konumuna geçmeliyiz. Ve önümüzdeki katmanları birer birer sıyırarak acıları görünür hale getirebilme, ‘bir başkasının acısına uzunca bakabilme’ cesaretini gösterebilme becerisini kazanmalıyız. Çünkü yaşanan her insanlık vahşeti bir ‘gerçek’tir ve mutlaka temsil edilmelidir.