Tarih sayfalarına Körfez Savaşı olarak geçen sıcak gelişmelerin yaşandığı günlerdi. 1991’de Irak’ın Kuveyt topraklarına girmesi ile petrol üretiminde aksaklıklar yaşanmış, petrol giderleri yükselmişti. Topraktan çıkarılan ve fiyatı artan şey “lâhana” olmayınca, ipler gerilmişti ekonomi piyasalarında. Sonuçta Amerika Birleşik Devletleri’nin başlattığı ve otuz beş ülkenin güçlerinin kurduğu ittifak devletleri Irak’a savaş ilan etmişti. İlk müdahale yapılmıştı. Sonrasında da Orta Doğu Bölgesi’nin orasında burasında bombalamalar devam eder oldu.
Süregiden kargaşa birçok ülke gibi ABD topraklarında da tartışmalara yol açmaya başlamıştı. Savaş yanlıları çoktu ancak, savaş karşıtları da vardı. Savaşı desteklemeyenlerden biri de bendim.
New York Üniversitesi’nde Türkçe öğretiyordum ama, olur da başka ülkelere göç etmek istersem diye birkaç meslek daha elde etmeyi planlamıştım. Bunlardan biri de her ülkede geçerli meslek olan matematik öğretmenliği idi. Matematik öğretmenliği sertifikasına başvurmuş, gerekli sınav ve mülâkatları geçmiştim. Stajyer öğretmen sertifikamı almıştım. Sertifikanın diplomaya dönüşmesi için bir yıl öğretmenlik yapmam ve yıl sonunda bir matematik zümre üyesi, bir muavin ve okul müdüründen olumlu rapor almam gerekliydi. New York Eyaleti Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tayin ettiği bir okulda lise birinci sınıflara öğretmenlik yapıyordum o yıl.
Savaş çığırtkanlığı ve karşıtlığı tam hız günlük yaşamın içindeydi. Savaşı destekleyenler Amerikan ordularına desteklerini göstermek için yakalarına sarı kurdeleler takıyorlardı. Benim lisemde de neredeyse tüm öğretmenler ve öğrencilerin çoğunun sarı kurdelesi vardı; birkaç öğrenci, bir erkek resim-iş öğretmeni, bir de ben hariç! Okuldaki Amerikalı olmayan tek öğretmen bendim. Türk ve Müslüman bir ülkeden geldiğim biliniyordu. Doğduğum ülkenin etkisinden ziyade, insancıl düşüncelerim nedeniyle savaş karşıtı olduğumu her fırsatta tekrarlıyordum sınıflarda ama faydasızdı. Türkiye’nin İngilizce olarak yazımının ‘hindi’ anlamında olması, bana karşı protestolara, sınıflara girdiğimde öğrencilerin hindi taklidi ‘gluu-gluu’ sesleri çıkarmalarına neden olmaya başlamıştı.
Bir gün sabrım taştı. “Çıkarın kağıtları. Yazılı sınav yapacağım!” diye bağırdım. İtirazlar ve bağırışlar yükseldi. Not defterimi çıkardım. İlk öğrencinin adını okudum. Kâğıt çıkarmıştı. İkinci öğrencinin kâğıdı yoktu. Görecekleri şekilde ‘0-sıfır’ yazdım. Ardından bir-iki sıfır daha verdim. Birkaç iyi öğrenci de ağlamaya başlamıştı sınav için hazırlanmadıklarını söyleyerek. “Fark etmez,” dedim. “Bu bildiğiniz türden bir matematik sınavı değil. Sözlü notu olarak kabul edeceğim.”
Önünde kâğıt kalem olmayan öğrencilere sıfır vermeye devam ettim. Sonunda öğrenciler korkup pes ettiler. Soruyu yazdırmaya başladım. Soru şu idi:
Cinsiyetinize göre çiftçi bir anne veya babasınız. Tarladasınız ve kollarınızda küçük bebeğiniz var. Düşmanlar ülkenizi istila etti ve üstünüze bomba yağdırıyor. Bebeğinizi korumaya çalışıyorsunuz.
Soru A- Bir Amerikalısınız. Iraklılar Amerika’yı bombalıyor. Çocuğunuzu nasıl korursunuz? Iraklı askerleri nasıl tanımlarsınız?
Soru B- Bir Iraklısınız. Amerikalılar Irak’ı bombalıyor. Çocuğunuzu nasıl korursunuz? Amerikalı askerleri nasıl tanımlarsınız?
Yeni protesto mırıldanmaları başladı: “Ne saçmalığı bu?”, “Bu matematik değil!”
“Susun!” diye bağırıp, ses çıkaranlara sıfır vermeye devam edince tekrar sustular. Sessizlik sadece on dakika sürdü. Yeni protestolar sınıfın çalışkanlarından yükselmeye başladı bu sefer. “Ama Ms.Arda, Cevap A ve Cevap B aynı!”. Yanıtladım: “Farklı ya da aynı. Sadece cevaplayın. İki soruya da cevap vermeyen geçer not alamaz.”
Dersin sonunda kağıtları topladıktan sonra kaç kişinin iki soruyu da cevapladığını sordum. Yirmi dokuz kişiden on yedisi parmak kaldırdı. “Kaç kişi A ve B cevaplarını aynı yazdı?” sorusu üzerine on beş parmak kaldı havada.
“Tamam, iki cevabı da aynı yazanlar yüz alacak. Geri kalan herkes sıfır.”
Az önce inen parmaklardan biri tekrar kalktı havaya:
“Ne zaman bir kurtarma yazılısı olabiliriz?”
“Kurtarma yazılısı yok. Gelecek sınava çok çalışıp iyi not alıp ortalamayı kurtarmaya çalışın.”
“Bir kurtarma yazılısı yapmanız için size yalvaralım mı? Ya da ne yapabiliriz sizi ikna etmek için?”
“Belki bir yolu olabilir.”
“Lütfen…”
“Peki. Bütün sıfır alan öğrenciler! Gelecek derse kadar bu sorular hakkında iyice düşünün ve düşüncenizi bir iki cümle ile yazıp bana getirin. Okuduğum şeylere göre karar vereceğim.”
İki gün sonra sınıfa girdiğimde sınıf sessizdi. Masama bıraktıkları mesajlara baktım. Kağıtların çoğunda “Özür dilerim öğretmenim”, “Ne anlatmak istediğinizi anladım Ms.Arda”, “Savaş kötüymüş. Anladım.” gibi cümleler vardı.
Bir daha sınıfa girdiğimde ‘gluu-gluu’ sesleri duyulmadı.
Not defterine sıfırlar attığım kalemin mürekkebi uçucuydu. Öğrencilerim bunu bilmiyordu.