Babamı 7 yıl önce kaybettik. Annem onun ölümünden sonra yavaş yavaş gerilemeye başladı. Unutuyordu. Unuttuğunun farkına da varıyor ve üzülüyordu. Onu hep, üzülme anneciğim biz de unutuyoruz diye teselli ediyordum ama artık son bir yıldır unuttuğunun da farkında değil. Çok yaşlı. Aslında ihtiyar demek daha doğru. Bu yıl Kasım’da 98 olacak.
Ben ne yazık ki, insan sıcağına ve bakıma en çok ihtiyaç duydukları günlerinde yanlarında olamadığım anacığımı ve babacığımı çok üzdüm. Dünyayı kurtarmaya soyunduğum için onları ihmal ettim ancak onları ne kadar sevdiğimi hep hissettirdim. Soğuk bir insan değilim ama nedense onlara karşı hep mesafeli oldum. Kardeşim benim gibi değildi. Onları mıncıklar, durmadan öper, sululuklar yapardı. Ben ise onlara karşı çoğu zaman buz dağı gibi oldum. Şimdi ama… Hiç bir fırsatı kaçırmıyor, arada kaybettiğim zamanı kapatmaya çalışıyorum.
Her akşam konuşuyordum annemle. Şimdi sadece Lena ile görüntülü konuşmalarımızda görüyorum. O da bana bakıyor ama tanıyor mu acaba bilmiyorum ki. Oysa konuşurken sesindeki ufacık bir ton değişikliğinden anlıyordum neşeli mi, üzgün mü, kafası mı karışık ya da başka bir şey mi var. Beni üzmek istemediği için herzaman “çok şükür iyiyiz Kızım, herşey yolunda” der. Derdi de yolunda mıdır, onu anlamak için akıl okumak lazım.
Her çocuk annesini sever. Ben de severim annemi. Hem de çok. Elbette babamı da. Ama o gitti çoktan. Annemle başbaşayız. Bazen kızıyorum ona, neden ihtiyarladı diye. Acaip bir duygu. Kendimi alamıyorum ama kızıyorum işte. Neden yaşlandı diye kızılır mı? Ben kızıyorum.
Babam yaşarken de kızardım böyle. Tam takıp koluma ya da atıp arabaya gezdireceğim, bu güne kadar yapamadıklarımı yapabileceğim, kollarına girip keyiflerine keyif katabileceğim bir sırada ihtiyar oldular. Hem de kafaları gençken; bedenleri kafalarını taşıyamaz hale geldi. Babam yatalaktı. Annemle idare ediyorduk. Şimdi annem de yatıyor. Annem, o akıllı kadın, o fıkır fıkır yerinde duramayan kadın yatıyor. Çoğu zaman beni bile tanımıyor.
İkisi de inatçı insanlardı. Kuyrukları hep dik oldu. Kimseden hatta benden bile birşey istemediler bu güne kadar. Hep verdiler hep verdiler, tam ben onlara birşeyler verebilecekken…
Aslında bilgisayar başına annem için oturdum ama babam da girdi araya işte. Şaka maka 70 yıl birlikte yaşadılar ve son ana kadar birbirlerini çok sevdiler. Babam ölmeden önce İstanbul’a gittiğimde birbirlerine bir bakışlarını yakaladım ki, duramadım yanlarında dışarı attım kendimi. Annem, babamın başucuna gitmiş, bir yandan onun alnını şefkatle okşuyor bir yandan da havadis veriyor, babam çaresiz bakışlarını annemin gözlerinin içine dikmiş öylesine dinliyor, ya da dinliyor görünüyordu. Kulakları duymadığı için babamla konuşurken kulağının dibine gitmek veya bas bas bağırmak zorundaydınız. Eğer inat etmeseydi peder, getirip bir kulaklık takacaktım ve hem biz hem de apartman sakinleri rahat edecekti de… Babam, “ben İnönü gibi kulaklıkla dolaşamam” dedi, başka bir şey demedi.
Annem de bir alemdi. Bilenler bilir. 80 yaşında kurslara katılıp bilgisayar kullanmasını öğrendi. “Geçmiş Mazi Olmadı” kitabını bilgisayarda kendisi yazdı. Ben sadece küçük dokunuşlar yaptım. O kitap yazılırken kardeşim Zerrin de henüz yaşıyordu. Akşamüstü saat beşi geçti mi, Zerrin buradan, Almanya’dan açardı bilgisayarı, annem de İstanbul’dan. Kahvelerini de alıp ellerine saatlerce konuşup dururlardı. “Yahu ne anlatıyorsunuz bu kadar? Nereden buluyorsunuz beş saatlik lafı?” diye takılırdım ben de. Zerrin’de laf çoook… Eh annem de fena değildir yani. Ondan bundan, konu komşu, akraba talükat… Havadis bol. Annem o arada kitabı bitirdi, ben CD’yi kapıp geldim Essen’e. Zerrin’le epey çalıştık üstünde, hele fotoğraflar için çok uğraştık. Baskıya verildi kitap ama tam basılırken kardeşim bırakıp gidiverdi bizi. İşte o andan itibaren de hayatımız altüst oldu. Babamın yası onu yatalak olmaya kadar sürükledi. Annem ise daha dışa dönük bir insan olduğu için uzun zaman, ta ki babam yatalak oluncaya kadar idare etti kendini. Ama şimdi o da…
Nereden aklıma geldi şimdi bunlar bilmiyorum. Ama 12 Mayıs Anneler Günü ya… Hem de benim doğum günüm. Yaş üzerine çok konuştum ancak zaman öyle bir akıyor ki, onlara yaşlandılar diye nasıl kızıyorsam şimdi de kendime kızıyorum.
Anneler Günü karşıtı arkadaşlarım var. Tüketim toplumunun ürünüymüş. Hiç aldırmıyorum vallahi. Analarını sadece böyle günlerde anımsayanlar düşünsün. Anacığım benim her gün aklımda. Ona hediyem de tükenmez sevgim.
Tüm anaların Anneler Günü kutlu olsun. Anne olmayanların da… Sağlıkla kalın.
NOT: 12 Eylül’de içerde olan yakınlarını ziyaret etmek için kar kış demeden hapishane kapılarında sürünen ailelerin durumuna bir örnek olarak ailemin yer aldığı bir belgesel yapıldı. Epey de ödül alan, Geçmiş Mazi Olmadı belgeselini izlemek isteyenler için link: