FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Bikinim Yeşildi

Bikinim Yeşildi

İpek adında bir arkadaşım vardı. Antalya’dan Kemer’e giderken yeni adı Kumluca, eski adı Adrasan olan bir dağ köyüne gitmiştik. Dağ köyü diyorum ama deniz kenarına da yakın bir yerdir.  O zamanlar oraya gitmek için ya yoldan geçen traktörlere el etmek ya da güneşin altında saatlerce oturup günde bir kez geçen posta arabasını beklemek gerekiyordu. Bu nedenle sezonda çok da turist gitmiyordu. Kumsalı tenha, denizi tertemizdi. En ünlüsü River Garden olan toplamda iki ya da üç moteli vardı. River Garden, beş küçük kulübesi ve dere içinde kurulu sedirleri, kenarındaysa çok sayıda yemek masası olan, inanılmaz güzel mutfağı ile akşam yemeği saatlerinde hıncahınç dolan bir butik moteldi. Loş ışıklar, kısık sesli klasik müzik, derenin şırıltıları, Kanada kavaklarının hışırtıları, yeşilbaşlar, kırmızı gagalı pekin ördekleri derken, nefis yemekleriyle onca kalabalığa rağmen tam bir keyif yeriydi.

 

Ben çıplak yüzmeyi severdim. Genellikle bunun için açılabildiğim kadar açılırdım. Şakam yok, Karadenizliyim, hele gençliğimde çok iyi yüzerdim. İpek daha önce hiç çıplak yüzmeyi denememiş. O gün birlikte açıldık. Birbirimizden de yeterince uzaklaştıktan sonra bikinilerimizi çıkarttık. O da aynen benim gibi her iki bikini parçasını da bileğine bağladı. Gel zaman git zaman, birden fark ettim ki benim bikini parçalarının teki gitmiş! Yüzerken bir şekilde kayıp düşmüş kolumdan. Telaşla diğerini söküp baktım. Eğer kaybolan parça üstse, o zaman çok da sorun etmeyecektim. Üstsüz güneşlenmek çok da yeni sayılmazdı o günlerde. Yani insanlar alışmıştı üstsüz görmeye. Ne ki ben bikininin alt parçasını kaybetmiştim. İşte bu berbat bir durumdu. Kimse altsız birini görmeye alışmış olamazdı. Başımı suya sokup boş yere arandım durdum. En sonunda İpek arkadaşımın da dikkatini çekmiş olmalıyım. Bana uzaktan el salladı. Bikininin elimde kalan üst parçasını havada sallayarak gösterdim. Önce anlamadı ama sonradan jetonu düşmüş olacak ki hemen kendi kolunu kontrol etti. Zaten aynı anda apar topar kendininkileri giymeye koyuldu.

 

Bir süre birlikte derinleri araştırdık ama yok, bikinimin altını bulamadık. Bunun üzerine İpek yüzerek sahile çıktı ve oradan kırmızı plaj şortumu kapıp getirdi. Plaja giderken keten şort giyilmesini önermiyorum. Islanınca duvar sıvası gibi sertleşiyor. Sünnet çocukları gibi bacaklarımı ayıra ayıra yürüsem de ıslak ketenin şerrinden kendimi pek koruyamadım. Canım öyle yandı ki kulübeye vardığımda ağlamak üzereydim.

 

Akşamüzeri, yemek vaktine daha bir iki saat vardı, tekrar sahile indik. Orada deniz gündüz saatlerinde çekilirken gün akşama döndüğünde gün boyu yanında götürdüğü ne var ne yoksa tekrar sahile sürüklüyormuş. Bildiğimiz meddücezir işte. Belki benim bikiniyi de sürükleyip getirir ümidiyle bir yukarı bir aşağı dolaşıp durdum. Aslında ucuz bir bikiniydi ama üzerimde çok iyi duruyordu ve bu yüzden de benim için paha biçilmez bir değer taşıyordu. Kaldığımız kulübenin yanına yeni evli bir çift yerleşmişti. Gelin bir avukat, damatsa gazeteciymiş. Ben sahilde bikini altı ararken damat, iki elinde birer külah dondurmayla yanımdan geçti. Güneşte erimesinler diye biraz acele ediyordu. Yine de merakına yenik düşüp sormadan edemedi.

 

“Hayırdır komşu, bir şey mi kaybettin?”

 

Ben de ona bikinimin altını kaybettiğimi söyleyip eşinin yanına giderken gözünü denizden ayırmamasını rica ettim. Eksik olmasın, yol boyunca tüm dikkatini denizin kumlarla buluştuğu çizgiye vermiş olmalı ki avukat gelinin de dikkatini çekmiş. Benim kaybolan bikiniyi duyunca avukatlığı tutmuş ve olayı esaslıca incelemeye almış.

 

“Üzerindeyken mi kaybetmiş? Yüzerken mi, yürürken mi, tam olarak nasıl olmuş?”

 

Dondurmaların derdine düşüp de bu soruları akıl etmediğine içerleyen damat, hemen gazeteciliğe soyunup durumu telafi etmeye karar vermiş. Sonuç olarak, yemek için motele döndüğümüzde tüm River Garden çalışanları, motelin diğer konukları ve oraya sadece yemek için gelen, Adrasan’ın geri kalan sakinleri benim bikini olayını öğrenmişti. O akşam ne yediğimden bir şey anladım ne de içtiğimden. Tanımadığım bir sürü insan yanımıza kadar gelip ağzı kulaklarında “geçmiş olsun” diyordu. İşletmecinin eşi de bir ara gelip dilersem belediyeye haber verebileceğini, hoparlörle anons ettirip köy sakinlerini de alarma geçirebileceğini söyledi.

 

Ben öyle utanan tiplerden değilim ama o akşam onca insanın alay konusu olmak beni gerçekten de tedirgin etmişti. Neyse ortalık bir süre sonra yatıştı ve konu kapandı diye rahat bir nefes alıyordum ki gecenin son konuğu olarak Alman bir turist geldi masamıza. İşgüzar damat yabancı turistlere de anlatmış beni. Adam kendini tanıtırken dalgıç olduğunu ve sabah erken saatte dalacağını söyledi. Sözlerine, bikinimi tarif edersem, dalmışken onu da arayacağını ekledi. Konuşurken gayet ciddi bir duruşu vardı. Battı balık yan gider hesabı ona bikinimi tarif ettim.

 

“Rengi yeşil, çiçekleri ise sarı.”

 

Mutlaka arayacağına söz verdi ve bu kez tıpkı yerli turistler gibi onun da ağzı kulaklarında,  “Bulursam akşama getiririm, bulamazsam bilin ki sizin bikini altı Dubai açıklarına doğru yüzüyor. İsterseniz bir de oradaki yetkililere telsizle haber verebilirim.”

 

Sonraki gün ilk işim kendime bir ‘babaanne’ mayosu almak oldu. Neyse ki onu hiç kaybetmedim.

 

 

Zerrin Oktay

Picture of Zerrin Oktay

Zerrin Oktay

Tüm Yazıları