FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Bim’de Eski Karımı Gördüm

Bim’de Eski Karımı Gördüm

Gregor Hamza

Milyonda bir olasılıktı, ama oldu işte. Olasılık olması onun BİM’e gelmesi değil, benim çok nadir gitmem. Üstelik onun evinden kilometrelerce uzakta, benim evimin az ötesindeydi. Akşam yemeğinden sonra, canım tatlı çekti. Düşkün değilimdir tatlıya. Fakat, bu akşam canım çekti işte. Üzerimdeki eşofmanımı değiştirmeden, banyoda kullandığım mavi plastik şıpıdık terliği ayağıma taktım ve gittim BİM’e…Önce dışarıda durdum ve giriş kapısının hemen yanında asılı, “Haftanın Ürünleri” nin olduğu cama asılı afişe baktım. Yeni bir yorgana ihtiyacım vardı fakat satıştaki yorganlar çift kişilikti. Modern yaşamın(!)  geldiği son noktada boşanmalar hızla artmışken, neden yalnız yaşayanları ötekileştiren bir satış tercihiydi bu anlamadım. O esnada genç bir çift belirdi yanımda. Dirimsel, doludizgin bir yaşamın tüm belirtilerini ortaya koyan dinçlik ve güzellikteydi her ikisi de. Yan gözle üç beş saniye baktım onlara. Adam, bir mahremiyetin altını çizercesine, konuşursa ben duyacakmışım gibi parmağını çift kişilik yorganın üzerine koydu. Kadın bunu gördü ve mesajı alıp gülümsedi. Daha fazla dayanamadım onların bu haline ve içeri girdim ve tatlı reyonuna yöneldim. Tatlı reyonunda oyalanırken sımsıkı tuttuğum 4 tane yirmi beş kuruş ve iki tane elli kuruşun toplamı olan iki TL’ye denk gelen tatlılardan bakıyordum. Birden arkamda tanıdık bir ses duydum, yıkanması için banyoya sokulan bir kedi gibi tüylerim dikleşti, kamburumu çıkararak, kendimi orta bölümdeki makarnaların yığılı olduğu alana attım. Beni görmemişti, eğildim ve çubuk makarnaların bitip, fiyonkluların başladığı üç parmaklık boşluk bırakılmış aralığa gözümü dayayıp onların geçişini beklemeye başladım. Onlar diyorum çünkü yanında doksanlı yıllarda pek revaçta olan mor blazer ceketli, uzun kırçıllı saçları omuzlarına dökülen, omuzlarını geriye yaslayarak yürüyen bir adam vardı. Sivri uçlu, parlak bir ayakkabısı vardı. Hakkaten yakışıklı bir adamdı. Karımın neden benim gibi bir hödükle yıllar yılı yaşadığını bu yaşıma kadar anlayamamıştım zaten. Birlikte zeytinyağı reyonuna yöneldiler, kollarını birlikte uzatarak sürdükleri market arabası boştu hala. Hem neden boş bir market arabasını birlikte sürme gereği duyarlar ki!.. Bu, bir nevi kendi aralarında dışarıya karşı imzaladıkları ve de gerekçesini ancak kendilerinin bildiği bu iki kişinin ortak mecralarının kurak bozkırlarında yeşermiş, üçüncü kişilerin anlamadıkları yeni bir dil miydi acaba. Bu kadarını bilemezdim. Biri bir ürün alıyor, diğerine gösteriyor, ardından birkaç dakika süren bir diyalog sonrası o ürün yerine bırakılıyordu. Zeytinyağı reyonu, peynir yoğurt süt reyonu, kuruyemiş reyonu bu şekilde geçildi ve arabaları hala boştu.

“İzin verir misiniz?” diyerek müsaade istedi yanımdan geçmek için genç bir adam. Çünkü eski karım ve o adamı rahat görmek için makarna reyonunda elimle makarnaları yer değiştirerek, kendime görüş alanı yaratmıştım. Bu esnada kıçımı fazla geriye, baharat reyonunun olduğu standa yakın tuttuğum için yolu kapatmıştım, genç adam da benden yol istemek zorunda kalmıştı. Toparlandım, gülümseyerek durumu kurtarmaya çalıştım. Bir yandan da mavi banyo terliğimi giymeye çalışıyordum. Çünkü, diğerlerini izlerken ayağım kaşınmış, ben de eğilip kaşımak yerine diğer ayağımdan terliği çıkararak, üç haftadır kesmediğim kökleşmiş tırnaklı ayağımla kaşınan yeri yukarı aşağı kaşımıştım…

Geçmek isteyen gence yol verdim ve bu kez makarnaların yanında bulunan, hazır çorba reyonunda kendime görüş alanı yarattım. Ezogelinleri, yayla çorbalarının bulunduğu yere kaydırdım. ..ve hala inatla birlikte sürdükleri market arabasında Dost marka sütü taşıyorlardı kasanın olduğu yere. Neredeyse bir doksan boyunda, doksan kilo civarında, eski eşimle birlikte boyları üç metreyi, kiloları ise yüz kırkları bulan bu devasa iki insan şimdi kasada, ikibuçuk TL’lik hesabı kimin ödeyeceği konusunda tartışıyorlardı. Adam silah çekecekmiş gibi elini belinin arka kısmına attı ve kahverengi kalınca bir cüzdan çıkardı. Cüzdanı açınca yere bir adet eskiden çocukların oynadığı Pokemon kartlarından biri düştü. Adam eski karımın yüzüne bakmaksızın, neredeyse bir ayıbı gizlercesine eğildi, Pokemon kartını aldı eline. Üfledi önce, sonra da her iki yüzeyini gri kumaş pantolonuna sürerek temizledi. Özenle cüzdana koydu yine. Bu esnada kasiyer kız, sürekli aynı pozisyonda ayakta durmaktan yorulmuş olacak ki, yana eğilerek vücut ağırlığını diğer bacağına yükledi. Adam cüzdandan bir kredi kartı çıkardı ve ikibuçuk TL’yi çekmesi için genç kıza uzattı. İşlemde bir sıkıntı olmalıydı, kız tekrar kartı kullandı. Sanırım işler ters gidiyordu. Kasiyer kız adama ve eski eşime bakarak olumsuz olduğunu düşündüğüm bir şeyler söyledi. Kartın limiti dolmuştu. Bu kez eski karım uzattı kredi kartını ve muzaffer edayla gülümseyerek şifresini girdi…işlem başarılıydı.