FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

BİR DEĞİŞİMİN VE DÖNÜŞÜMÜN USTASI

BİR DEĞİŞİMİN VE DÖNÜŞÜMÜN USTASI

   “Yazı yazmayı öğrenmek, her şeyden önce düşünmeyi öğrenmektir.”(Amiel Suche)

Dün akşam saatlerinde çoktandır göremediğim arkadaşımla buluşma kararı almıştık. Başkent’in en soğuk akşamlarından biriydi. Metrodan çıkıp Yüksel Caddesi’nden yukarıya doğru yürürken İnsan Hakları Anıtı’na varmadan sıcacık, o güzel yanık kestane kokusunu alırsınız. Seyyar satıcı beni görünce kendisine özgü tebessümüyle bakarak elindeki maşayla pişmiş kestane ikram ederdi. 

Selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra gazete kâğıdından yapılmış külaha kestaneleri doldurunca içimden, “Ankara’nın Yüksel Caddesi klasiklerinden biri de bu olmalı” derdim.

Bu düşüncelerle, birkaç adım sonrasında Mülkiyeliler Birliği’nin giriş kapısına gelmiştim. Kapıdan girişte dışarıda yediğim ayaza inat sıcacık bir hava dalgası yüzümü okşadı. Arkadaşım masada yerini almış olmalıydı çünkü benden önce bir başka görüşmesi vardı. İçimdeki ses “Cemil Erol Hocam sıcak bir masa bulabilseydi” diye düşünerek ileriye doğru yürüdüm. Masaların arasından geçerken “ne çok tanıdığım insan var” diye düşünmeden edemedim. 

En dipteki masalardan birinde oturan arkadaşım elini kaldırınca kendisini fark ettim. Selamlaştık, oturdum. Ben bu mekânın, en çok beyazın da beyazı masa örtüsünü severim. Bu renk her defasında beni derin düşüncelere götürür.

Mülkiyelilerin çayı çok güzeldir. Biz çay söylemeden masamıza gelmişti bile. Çay getiren arkadaşla kısa bir sohbetten sonra esas konumuzu görüşmek üzere hocama döndüm. O sırada karşı masada oturan genç bir kadın yerinden kalkarak yanımıza geldi.

“Merhaba Cemil Hocam! Ben Aleyna. Hatırladınız mı? Çankaya Halk Eğitim Merkezi’nde sizin öğrencinizdim.” diyerek elini uzattı. İkimiz de şaşırmıştık. Nezaketen masamıza davet ederek konuşmaya başladık. Bizim yakınlığımızdan çok mutlu olduğu her halinden belliydi. Konuşmaya susamış gibiydi. Doğrudan söze girdi. 

“Cemil Hocam, siz bana başarıya giden ilk adımı attıran kişisiniz. Ben 5 yaşındayken Ankara’dan Köln’e göç etmişiz. Babam kısa sürede iş bulmuştu. Bir süre sonra da annem, beni tek başıma evde bırakarak evlere temizliğe gitmeye başlamıştı. Çoğu zaman onu beklerken uyurdum, uyandığımda ise annem eve çoktan gelmiş olurdu. Yıllar bu şekilde geçti. Beni okula göndermediler. 2 yıl daha bekledikten sonra okula başlatacaklardı ancak her ikisi de Almanca bilmedikleri ve evde hep Türkçe konuşulduğu için ben de dil bilmiyordum. Ekonomik anlamda zor günler geçiyorduk. ‘Bir dil, bir insan. İki dil iki insan’ diyen Almanlar anne ve babama iş vermez oldular. Onlar da kaçak çalışmaya başladılar. Ben 9 yaşındayken memleketimize tatile geldik. Bir sabah uyandığımda annemle babamın beni babaanneme emanet ederek Almanya’ya dönmelerinin şokunu yaşadım.

Babaannem Çankaya İlçesinin en uzak mahallesinde bir gecekonduda yaşıyordu. Zorluklara rağmen, babaannem beni ilkokula kaydettirerek, okul gereksinimlerimi Samanpazarı’ndan uygun fiyatlarla satın aldı. 

Evimiz yüksekçe bir yerdeydi. Gittiğim okul evden görünüyordu ama o günkü koşullarda çamur içindeki yollardan geçerek en az 30 dakika yürüyerek ulaşabiliyordum.

Okulun ilk günü, babaannem beni erkenden uyandırıp kahvaltı yedirmek istedi. Ama midem almayınca yufka ekmeğin içine az miktarda peynir koyarak beni okula yolcu etti.

Yürüdükçe çamurlar ayakkabımın tabanına yapışıyor ve adım atmakta zorlanıyordum. Ter içinde okul bahçesine ulaştığıma sevinmiştim ama üstüm başım çamur içinde kaldığından nöbetçi öğretmen beni okula almamıştı. Çaresiz eve geri döndüm. Bu kez büyükannemden dayak yedim.

Ertesi sabah büyükannem beni zorla okula götürdü. Sınıfa kadar beraber girdik. Öğretmenimle tanıştık. Hiç kimse benimle aynı sırada oturmak istemediği için en arka sıraya giderek tek başıma oturdum. İlk dersten bir şey anlamadım. Teneffüs zili çalınca herkes neşeyle bahçeye fırlamış, beni orada yalnız bırakmışlardı. Bende veba mikrobu varmış gibi uzak durmaları beni çok incitmişti.

O gün kararımı verdim. Artık okula gitmeyecektim. Düşüncemi açıklayınca babaannem itiraz etmedi. Beni kız kuran kursuna gönderdi.

Ama ben camiden de kaçtım. Ne okul ne cami… Artık hiçbir yere gitmeyecektim. O akşam yılın ikinci dayağını yemiş oldum. Babaannem benimle inatlaşmış evde kendisi ders vermeye başlamıştı. Ona da karşı çıktım ve yine dayağımı yiyerek oturdum. Yaz tatilini bekledim. Annemler gelince ne yapıp yapacak Almanya’ya geri dönecektim. 

Annemler tatilde geldiler ama beni götüreceklerine ilişkin hiçbir iz yoktu. Gidecekleri günden önceki gece babamın tıraş bıçağını gizlice yanıma alarak ilk intihar girişiminde bulundum. Ve ertesi gün benim için de bilet alındı böylece üç kişi olarak yola koyulduk.

Almanya hayallerimin ülkesi değildi. Orada da mutsuzdum. Annem ve babam beni evden çıkartmadıkları gibi kimseyle görüştürmüyorlardı. Tutsaklık yıllarıma daha fazla dayanamayarak 7 yıl sonra tekrar memleketime kaçtım. Modern bir genç kız olmuştum. Ne Alman ne de Türk gibiydim. Mutsuzdum.

Bir gün makyaj malzemeleri almak için Kızılay’a inmiştim. Kendimi Milli Piyango binasının önünde buldum. Maltepe’ye doğru yönelince karşımda Yılmaz Güney Sahnesi çıktı. Ayaklarım beni bir yerlere doğru sürüklüyordu. Yerde gördüğüm bir el ilanı ilgimi çekti. Aldım fakat okuma bilmediğim için ne olduğunu anlayamamıştım. Yanımdan yaşlı bir bey geçiyordu. El ilanını kendisine uzattım, okumasını rica ettim. Şaşırmıştı bir elindeki broşüre bir de bana baktı. Okudu. İlan beni ileride yokuşun başındaki Çankaya Halk Eğitim Merkez  binasına yönlendirdi. 

Binanın kapısına girdiğimde heyecandan tir tir titriyordum. Nasıl olacaktı. 16 yaşımdaydım. Hala okuma yazmayı bile bilmiyordum. Bu yaşta okuma yazmayı nasıl öğrenecektim?

Danışmada bir görevliye sorunumu anlattımç Beni size yönlendirdi. Kapınıza geldiğimde çalıp çalmamakta tereddüt ettim hatta bir ara geri dönerek koşar adımlarla kaçmayı bile düşündüm. Ama aniden kapı açıldı ve karşımda sevecen bir ifadeyle sizi gördüm. 

Beni odanıza davet ederek başvurumu değerlendirdiniz ve ben sizin sayenizde ve sizin desteğinizle yeni bir yaşamın kapısını aralayarak geçmeyi başardım. 

İlkokulu okuyamadığımı anlattım. Okuma – Yazma kurslarına yazılabileceğimi söyleyerek beni kayıt bürosuna yönlendirdiniz. Birinci ve ikinci kademe Okuma – Yazma kurslarına devam ederek ilkokul diploması yerine geçen belge aldım. Belge Cemil EROL Çankaya Halk Eğitim Merkezi Müdürü imzasını taşıyordu. 

Ortaokulu dışardan bitirdim. Temelim olmadığı için lisede zorlanacağımı düşünerek meslek Lisesine yöneldim. Okul bitince kendi şirketimi kurdum. Şu anda başarılı bir iş insanıyım.” diyerek sözünü bitirdi. 

Cemil bey çok duygulanmıştı. Yaşamının ağır yükünü omuzlamış küçük bir kızın genç ve başarılı bir kadına dönüşmesi inanılmazdı. Genç kadın sözünü bitirmiş ve ağlıyordu. Bunlar duygu yüklü sevinç gözyaşlarıydı. Üçümüz de sustuk. 

 

Züleyha Akın

Picture of Züleyha Akın

Züleyha Akın

Tüm Yazıları