FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

BİR İNTİHAR, BİR YAZAR; BİR GELENEK, BİR ÜLKE-Yukio Mishima (2)

BİR İNTİHAR, BİR YAZAR; BİR GELENEK, BİR ÜLKE-Yukio Mishima (2)

“Dinle, şimdi asıl meseleye geliyorum.”

Mishima’nın okuduğum üçüncü kitabı Bir Maskenin İtirafları bir anlamda kendi otobiyografisini kaleme aldığı, onu tüm dünyaya tanıtan kitabıydı. Önsözündeki Karamazov Kardeşler’den alıntılanan yukarıdaki cümleyle girip kapağındaki “Uçurum Yazar” tanımlamasını sonuna kadar hak eden bir yazar düşüncesi ile çıkmış, irkilmiştim. Mishima neredeyse doğum anından ölümüne giden yolun basamaklarını bize tek tek işaret etmişti.

Nefesini ayarla, çıkacağız!

Japon edebiyatının olduğu kadar Dünya edebiyatının da en’leri çok olan yazarıdır; en önemli, en ilginç, en hırçın, en çelişkili, en cesur, en renkli, en vatansever, en estet şeklinde uzayıp gider.

Mishima,1925 yılında doğmuş. Doğduğu andan itibaren, yaşadıklarıyla öz kıyımına doğru koşmuş, adeta ölümüne susamıştır.

12 yaşına kadar ailesinden uzakta, büyükannesi Natsu’nun istediği şekilde geçirilmiş bir çocukluktur onun çocukluğu.

Beslenme saatleri dışında annesinin yanına gelmesini yasaklayan büyükanne daha sonra onu yanına alacak ve katı kurallar ile eğitecektir. Natsu imparator soyundan gelmekte olup samuray geleneklerine sıkı sıkıya bağlı, hiddetli biridir. Mishima’nın sıkı sıkıya bağlı olduğu gelenekçi fikirlerinin tohumu da burada atılır. Büyükanne öyle katıdır ki ailesinden uzaklaştırmakla kalmaz, sosyal hayattan da koparır. Sadece kız kuzenleriyle ve oyuncak bebeklerle oynamasına izin verilen bir çocuktur Mishima. İleride bazı yazarlara, yönetmenlere ilham olacak trajedileri bitmek bilmez.

12 yaşına erdiğinde ailesinin yanına gelir. Ne var ki burada da otoriter bir baba figürü ile karşılanacak ve başı daima dertte olacaktır. Çocuk yaşlarından itibaren yazmaya başlar. 13 yaşında yazdığı ilk romanı okul gazetesinde basılır. Ancak yazdıkları içinde taşıdıkları eşcinsel öğeler nedeniyle babası tarafından aşağılanır, parçalanır. Ama Mishima kafasına koyduğunu yapan biridir ve yazma motivasyonu hiçbir engel tanımayacak, her fırsatta yazacak güçtedir. İhtimal ki yazı, hayattaki trajik rolüyle baş edebilmek için önemlidir.

Babasının ısrarı ile hukuk okumuş ancak bir yıl memuriyetten sonra istifa etmiştir. Bir Maskenin İtirafları adeta zapturapt altına alınamaz, volkanik bir patlama misali gelir. Yeteneğin üzerine böylesi travmatik bir çocukluk binerse alevler kaçınılmaz olacaktır elbette!

Mishima babasının hayatında sakil bir çatlak olarak görülse de uzak tutulduğu annesi onu olduğu gibi kabul etmiş ve yazması konusunda yüreklendirmiştir. Anne kısmına, okumayı en sona bıraktığım Denizi Yitiren Denizci kitabı ile tekrar döneceğim. Şimdi okuma sıramı takip edelim yine.

İkinci Dünya Savaşı’nı izlemiş bir yazardır. Savaş, tüm Japon toplumu için acı izler bıraksa da yetiştirilişi itibari ile Mishima için daha da koyu ve sarsıcı algılanacaktır.

Babaannesi Natsu, hem yaşarken hem de ölümü ile Mishima üzerinde büyük etki bırakmıştır. Natsu’nun kökleri samuray olup, samuray ruhunu, bilincini, onurunu ve duruşunu adeta Mishima’nın tüm hücrelerine kazımıştır.

Mishima savaş sonrası modernleşip gelenekleri arkasına alarak yüzünü batıya dönen yeni Japonya siyasetine ve tavrına karşılık sert bir şekilde muhalif olmuş, samuray değerlerini savunmuştur. Gerek özel yaşamından, gerekse tutkulu bir vatansever olarak ülkesinin duruşundan mutsuz, umutsuz olmuş ve saplantılı bir şekilde ölümü düşünmüştür.

“Aslında benim istediğim bir intihardır. Yaşlanmış tilkilerin kurnazlığına erişemeden bir dağ yolunda kayıtsız koşarken budalalığı yüzünden bir avcının kurşununa kurban giden bir tilki gibi ölmek istiyordum.”

(Bir Maskenin İtirafları, S:116)

Söz konusu kişi Mishima ise, hayatındaki dramatik ilginçliklerin pek sonu gelmez.

İşte tüylerimizi kaldıracak bir şey daha! Gerçekte doğduğundaki ismi Kimitake Hiraoka’dır. Kendisine yazar ismi olarak aldığı ise Yukio Mishima’dır. Japonca’da Yukio “kar” demektir. Mishima da Fuji Dağı’nda bir köyün ismidir. (Fuji Dağı, Bereket Denizi Dörtlemesi’nin 3.cü kitabının Şafak Tapınağı bölümünde sık sık ismi geçen bir dağdır.) Gelelim trajik örtüşmeye; Yukio Mishima ismi tam okunduğunda Japonca’da “ölümle lanetlenen muammalı şeytan” anlamına gelmektedir.

Bir Maskenin İtirafları’nın ardından Bereket Denizi Dörtlemesi yerini aldı.

Bereket Denizi Dörtlemesi için “Yaşamla ve bu dünya ile ilgili hissettiğim ve düşündüğüm her şeyi yansıttım” der Mishima.

Tüm kitaplarında kendi yaşamına dair iç gözlemlerini cesur bir şekilde seyirlik vitrinine koymaktan da çekinmez. Öte yandan Japon halkını, inanışını, yaşam şeklini taşır bize. Dahası Edo Dönemi sonrası Meiji Restorasyonu’nun getirdiği batılılaşma çabaları ve onun sürüklediği yozlaşmalara olan sert tepkisini, reddedişini, net duruşunu da her fırsatta sakınmadan ortaya koyar.

Söylenenlere göre faşizan tutumları nedeniyle defalarca Nobel ödülünden yüz geri edilmiştir.

Faşist ve ırkçı olarak anılabilir ama Marguerite Yourcenar’ın Mishima ve Boşluk Algısı kitabına göre de evet imparatora sadakati tamdır, Samuray geleneklerine takıntılı bir bağlılığı vardır ama aç, yoksul köylüsüne de duyarlı bir vatanseverdir o. Tüm o keskinliğine rağmen nazik ve duyarlı bir ruh taşıdığına inandım ben de.

Bereket DeniziBahar Karları ile başlar, Meleğin Çürüyüşü ile biter.

Yaşamının sonuna denk getirdiği bu toplam, yaşamının özeti gibidir. Ülkesinin kendi değer yargılarından uzaklaşarak emperyalizme teslim oluşunu, Japon ulusunu besleyen kültürel unsurların tarumar edilip yok edilişini, Budistik felsefe ve estetik anlayışını, modernize edilen çağa karşı karamsar görüşlerini, kendi kişisel çıkmazlarını ve samuraylık ruhunu harmanlandığı ölümsüz bir eserdir. Hem kendi yaşamının hem de Japon toplumunun, efsanevi bir anlatısı olup modern edebiyata attığı koca bir imzadır.

Kaçak Atlar’da onun ne kadar zeki, gözlemci ve vizyon sahibi olduğunu, bugün de geçerliliğini aynı doğrulukta koruyan emperyalizmin kara adımlarının gelişini nasıl doğru okuduğunu ve ürktüğünü görmekteyiz.

“Siyasetçiler kendi kendilerini pislik öbeklerine, askerler yükselme hırsı ile yerlerinden kıpırdamayan sürüngenlere, bilim adamları ise gözlüklü, donuk beyaz tırtıllara benzetti.”

Seriyi okurken arka fonda çalan hüzünlü cenaze müziğini duyacaksın dikkat et!   

Mishima ölümün ayak seslerini duymanızı, kendisinin ve zamanın, ruhunu hissetmenizi sağlar. Kırılma noktalarını, hayal kırıklıklarını ve özlemlerini toparlar kucağınıza bırakır.

Son kitabı Meleğin Çürüyüşü‘nü yayıncısına söz verdiği şekilde bitirip “İnsan yaşamı kısa, ama ben hep yaşayacağım” notuyla teslim eder.

Yaşarken hep ölümü düşünen, ölümü güzelleyen, ölümü özleyen ve adeta onun için nefes alan Mishima, öldükten sonra da yaşamak ve ölümsüz olmak istemektedir. Ne yaman çelişki değil mi? Yeri gelmişken diğer çelişkilerini de şuraya kısaca bırakalım.

Hem geleneklerine bağlı bir yazardır hem de Oscar Wilde, Nietzsche, Walt Whitman, Rilke, Radiquet, Jeanne D’Arc hayranlığıyla batı kültüründen etkilenmiştir. Hem yabanıldır hem de bir o kadar estet. Hem tutucudur hem eşcinsel. Hem dövüş ustasıdır hem de nazik ve kibar.

Mishima’nın hayatındaki sayısız kırılmaları bilince, elbette şaşırmıyoruz.

Bak ne demişti Altın Köşk Tapınağı’nda bize?

“Kader denilen şeye aniden çarpmayız.”

Mishima’nın doğduğundan beri çarptıkları; ondan geriye ölümsüz eserler, unutulmaz bir final, törensel bir intihar olmuştur.

Genç yaşta, ününün en doruğundayken, intiharını bir yıl önceden planlar.

1968 yılında kurduğu Kalkan Cemiyeti’ne üye, 100 adet gencin her açıdan eğitmenliğini yapar. Kalkan Cemiyeti dışında planı kimse bilmez. Kılıç hediye etmek amacıyla generalden randevu alınır. Kalkan Cemiyeti üyeleri ile 800’den fazla askerin bahçede toplanması sağlanır.

Balkona çıkan Mishima “Biz Japonya’nın refah sarhoşu olduğunu ve ruhsuzluk içinde mahvolduğunu görüyoruz” başlığı ile konuşmasını yapar ve sonunda başbakanı istifaya çağırır. Darbe girişimi askerlerin kahkahaları ve yuhalamaları ile son bulur. Üzüntü içinde son sözünü söyler:

“Beni yeterince duyduklarını sanmıyorum.”

Dizlerinin üzerine çöker, bir samuraya yakışan ölüm şekliyle “seppuku” yapar. Kısa kılıcıyla karnını yarar. Yaveri, kılıcı Mishima’nın boynuna üç kez vurur ama başarılı olamaz. Diğer yaver kılıcı alır ve ikisinin de boynunu gövdesinden ayırır. Beyaz halının üstüne sıçrayan kırmızı kanlar ve iki kesik baş ile tıpkı kiraz çiçekleri görüntüsü oluşmuştur.

Dikkat! Bize bu cümleyi nerede okutur Mishima?

“Bir samurayın kiraz tomurcukları gibi yere düştüğü anda kanla lekelenmiş bedeni kokulu kiraz çiçekleri olup çıkardı.”

(Kaçak Atlar, S:133)

Tıpkı yayıncısına yolladığı not gibi tüm olasılıkları çok önceden düşünmüş, geride kalan Kalkan üyelerinin mahkeme masrafları için hesap açmıştır.

İntihar eden sayısız yazar olmasına rağmen Mishima’nın kan dondurucu intiharı, başka yazar ve yönetmenleri de cezbetmiş, üzerine sayısız inceleme, kitap, film yapılmıştır.

İlgilenenlere:

Heny Miller: Mishima’nın Ölümü Üzerine Düşünceler

Marguerite Yourcenar: Mishima ya da Boşluk Algısı

Christopher Ross: Mishima’nın Kılıcı

Paul Schrader’in yazıp yönettiği film: Mishima:“A life in Four Chapters”

Okuduğum kitapların hepsi Can Yayınları’ndan çıkmıştır.

Dalgaların Sesi, Bir Maskenin İtirafları; Zeyyat Selimoğlu

Bahar KarlarıKaçak AtlarŞafak TapınağıMeleğin Çürüyüşü; Püren Özgören,

Altın Köşk Tapınağı; Ali Volkan Erdemir

Denizi Yitiren Denizci; Seçkin Selvi

Bitirirken; Denizi Yitiren Denizci aylar sonra tamam artık bitirdim, yazabilirim dediğim anda okuduğum ve sonunda da taş kesildiğim bir şaheser.

Doğrusu Marguerite Yourcenar “İnce, bıçak ağzı gibi dondurucu bir kusursuzlukta” cümlesiyle kitabın eksiksiz bir özetini yapmıştır.

13 yaşındaki oğluyla dul kalan bir kadın ve bir denizcinin tutkulu aşkını anlatırken baştan sona lirik diliyle sizi esir eder. Babalarına öfkeli bir çocuk çetesi; baba oğul çatışması, anneye hayranlık… Kadın, denizci ve oğlunun iç seslerini bazen şefkatle ama çoğu zaman dehşetle duyurur bize Mishima.

Etkisinden günlerce kendimi alamadığım metindeki yazım ustalığı, estetik gücü büyüleyicidir.

Çocuk çetesinin ve oğulun bir kediyi zalimce öldürmesini en ince ayrıntısına kadar anlatırken annesinin ikinci eşi olan denizcinin aynı şekilde öldürülmesinin ayrıntılarına hiç girmez. Kılıç gibi keskin bir o kadar nezaketli, asla unutamayacağınız muazzam bitiriş cümlesiyle noktayı koyar:

“Daldığı düşten ayılmadan, ılık çayı başına dikti. Çay buruktu. Bilirsiniz, buruk olur tadı yüceliğin.”

Bu cümle kitabın sizi nefessiz bırakan, hafızanızdan çıkmayacak son cümlesidir.

Veda etmeseydi daha neler okuyacaktık düşüncemle kendisini selamlarım.

Picture of Hülya Duman

Hülya Duman

Tüm Yazıları