FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Bir “It Girl” portresi – Leonor Fini

Bir “It Girl” portresi – Leonor Fini

Bir dönemi tek başına etkileyen ve dönemin kadınını temsil eden kadınlara verilen “It Girl” tanımının Paris bohem hayatındaki temsilcisi olan Leonor Fini, 20. yüzyılın en çok fotoğrafı çekilen ancak sonraları belki de en az değer verilen sanatçısı.

Leonor Fini, 1936. Fotoğraf: Dora Maar

Arjantin doğumlu Leonor Fini, 1932’de geldiği Paris’te etkileyici güzelliği, hayat dolu karakteri ve gösterişli üslubuyla girdiği her sosyal ortamın dikkatini çekti. Kısa sürede Salvador Dali, Max Ernst (birçok sevgilisinden biri), Picasso ve Henri Cartier Bresson’un çevresine girmişti bile.

Leonor Fini Arcachon’da, 1940.

Hiç sanat eğitimi olmamasına rağmen Fransız erkek egemen sürrealist hareketine giren birkaç kadından biri olan Fini, döneminde Dali ile kıyaslanıyordu. Ancak Leonor, özellikle kadınların sanatta merkezi bir konuma sahip olamayacağına inanan André Breton tarafından kurulan sürrealist hareket başta olmak üzere herhangi bir gruba dahil olmayı reddetti.

Gala, Salvator Dalì, Leonor Fini, André Pieyre de Mandiargues Arcachon’da, 1940. Fotoğraf: Stanislao Lepri

Sürrealistlerin modern toplumsal idealleri genç kadın sanatçıya son derece çekici geliyordu ama aynı zamanda hareketin kadınlarla ilişkisi çelişkilerle doluydu. Sürrealizm, daha önce hiçbir sanat akımında olmadığı gibi kadını, cinselliği, arzuyu ve kadın bedenini sanatsal üretimlerinin merkezine yerleştirmişti.

Leonor Fini, Max Ernst ve Enrico Colombotto Rosso Nonza, Corsica’da, yak. 1965.

Ancak Leonor Fini, Sürrealist sanatta kadın bedeninin her yerde bulunmasına karşı incelikli bir yol buldu. Resimlerinde defalarca, uyanık, güçlü ve giyimli kadın figürlerle çıplak erkek figürlerine yer veren Fini bunu yaparak güç dengesini tersine çevirdi ve sanat tarihi motiflerine meydan okudu.

Leonor Fini, “Nico Papatakis’le oto-portre”, 1941.

Leonor Fini, “Çıplak Erkeğin Üzerinde Oturan Kadın”, 1942.

O, kadınları güçlü olarak resmeden ve kadın cinselliğini kutsayan bir sanatçı olarak asla geleneklerin kölesi olmadı, sanat dünyasını erotizmiyle büyüledi.

Leonor Fini Stüdyosunda, 1952.

Fini’nin yaşam tarzı, biseksüelliği, açık cinselliği ve menage-a-trois ilişkileri sanatından daha dikkat çekiciydi. Gitmeye değer her partideydi, abartılı kıyafetleriyle dikkatleri üzerine çekiyordu ve dünyadaki tüm sosyete dergilerinde boy gösteriyordu.

Moda dünyası için tasarımlar ve tiyatro ve opera için sahneler yaptı. Moda tasarımcısı Elsa Schiaparelli için yarattığı ikonik parfüm şişesi daha sonra Jean Paul Gaultier’in ünlü parfüm şişeleri için ilham kaynağı oldu.

1996’daki ölümüne kadar, iki sevgilisi ve on yedi İran kedisi ile Paris’teki dairesinde yaşadı.

Çağın acımasızlığında giderek gözden düştü hatta Fransız hükümeti, mülkü nedeniyle borçlu olduğu vergiler yerine resimlerini kabul etmeyi reddetti. Yaratıcılığın eril bir nitelik olduğunu korumak isteyen bir dünyada, Leonor Fini ve sanatı uzun süre unutuldu.

Sosyal geleneği reddeden ve sanatsal ifade gibi kimliğin de hiçbir zaman sabit olmadığını, sürekli ilham ve hayal gücüne açık olması gerektiğini ısrarla vurgulayan Fini’nin günümüzdeki hayranları arasında Madonna, Kim Kardashian West ve İlkbahar 2018 koleksiyonunu sanatçıya ithaf eden Dior moda evinin başkanı Maria Grazia Chiuri yer alıyor.

Dior İlkbahar 2018 Leonor Fini Koleksiyonu

Ayşe Bayvas
Fethiye, 01.03.2024

Picture of Ayşe Didem Bayvas

Ayşe Didem Bayvas

Tüm Yazıları