Bazı ‘şeyler’i anlamak ve anlatmak kolay, bazılarının ise izdüşümsel karşılığını bulmak benim için neredeyse imkansızdır.
İşte ben bu imkânsızlık girdabını anlatmaya çalışacağım.
Tıpkı okuduğunuz romandaki bir karakterin sesini duymak
Ya da bir filmde ortalığı sardığı söylenen bir kokuyu algılamak gibi
Ben bunları deneyimliyorum desem ya bana inanmaz ya da şizofren, paranoyak filan olduğumu düşünebilirsiniz.
Ama ben elimde olmadan deneyimliyorum.
Baştan şunu söylemeliyim, kör olmak bir ceza mı bir ödül mi hala bunun kararını verebilmiş değilim
Seyrederken ‘ceza’ diyorum elleyince ‘ödül’
Bakınca ‘eziyet’ diyorum yakınca ‘şükür’
Bütün bunları sizi bir yere götürmek için yazdım
Gerçek dünyada somut olmayan bir çok şeyin bende karşılığı var
Harflerin, sayıların, günlerin, ayların, duyguların
Örneklemek gerekirse, ki gerekir bence
A harfi, kırmızı, mor, bordo karışımı
B, gri
C, beyaz, Ç, bembeyaz
D harfi, ten rengi, T ise, beyaz ten rengi
Z harfi, içinde sarı çizgilerin geçtiği kırmızı
P, yeşil, F, yemyeşil
I ve Ö, A’yı andırıyor
E, O, U, Ü harflerinin rengini içimden imgelesem de o rengin adını bilmediğim için yazamıyorum
Ucundan kıyısından da olsa V harfini bunlara katabiliriz
İ harfi, geceleyin sarı ışıklar saçan bir sokak lambası görünümünde
K, metalik bir otomobil
L, üst caddeye uzanan sarı topraklı bir yokuş
M, maviye çalan lacivert, N ise, siyaha vardı varacak bir lacivert
Ş, yağmur toplamış bir gök mavisi, yağsa kararacak yağmayınca mavi diyoruz işte
Ğ çok enteresan gelir bana
Türkçedeki Ğ bir kaptan bir kaba akıtılan yağ
Ama Kürtçe, Fransızca, Almancada X diye yazılan Ğ, gırtlağı içeriden dışarıya doğru keserek çıkmak isteyen sabırsız bir jilet
Kalan harfler hakkını helal etsin lütfen
Harf Faslını yazı uzamasın diye burada bitirmek istiyorum
Sayılar şeysine gelecek olursak,
Öncelikle her sayının rengi, şekli şemaili, imgesi, metaforu yok bende
Sadece belli başlı bazı sayıların ruhumda kalanı var
Örnekleyecek olursak; bütün sayılar, birden ona kadar sonra onar onar sonra da yüzer biner milyon milyar diye sıralanıyor belleğimde
Bir sayısı, sayısız çizginin yan yana ve üst üste gelerek oluşturdukları mavi lacivert siyah bir bütün
Birlik sözcüğü nasıl güzel yakışıyor bir sayısına
Sanki bir sayısı birlik sözcüğünün yüzü suyu hürmetine var olmuş
Bir’in bende bir başka imgesi de civcivlerini etrafına toplayıp onlarla bütünleşen anaç tavuktur
İki, metalik bir yüzeye düşen güneş ışınları
Tabi burada zaman akşam üstü olacak
Üç, yarısı mavi, yarısı beyaz bir cisim
Dört, üç ayaklı sacın sallanan ayağının altındaki kağıt denge
Beş, gri ve yeşil bir alanda sürekli saf değiştiren flu çizgiler
On, vaktiyle sarışın, şimdilerde dökülmüş saçlarının arasından parmaklarını geçiren adamın çaresizliği
Çaresizliği öyle büyük ki bazen başındaki boşluğu taradığının farkında bile olmuyor
20, yürümekle bitmek bilmeyen loş bir tünel
30, gittikçe mavileşen bir beyaz
Kırk, imgesi olmasına karşın tanımlayamıyorum
Elli, sarı bir tarak
Günler ve aylar da şöyle;
Pazar, toprak serpilmiş kar yani kirli beyaz
Pazartesi, bembeyaz
Salı, koyu mavi
Çarşamba, kahve dökülmüş sarı
Perşembe, çarşambaya göre daha temiz sarı
Cuma, mavi mi lacivert mi olduğuna karar verememiş bir kumaş
Cumartesi, cumanın belirsizliğinden gözü korkup, mavi olayım derken baştan aşağı kararmış mor bir çarşaf
Ocak ayı, beyaz
Şubat, mor ya da bordo
Mart, sarı
Nisan, açık mavi
Mayıs, hüzün kırmızısı
Haziran, küf yeşili
Temmuz, bir çok uçuk renkten oluşan uçurtma
Ağustos, adını bilmediğim kararsız bir renk
Eylül, tedirgin adımlı verem sarısı
Ekim, üstüne Eylül düşmüş ölüm sarısı
Kasım ,olanı kabullenmiş kararlı kahverengi kadife kumaş
Aralık, buz kırmızısı
Duygular faslına girecek olursak,
Aşk, mavidir ‘abiler!’
Aşıklar bu yüzden ‘mavişelim’ diyor ya
Sevgi, beyazdır bir defterin yazılmamış her sayfası gibi
Acı, simsiyahtır
Bundandır bakamıyor ya kimsenin yüzüne
Coşku, beyaz bir köpük
Sevda, varmak umuduyla çıkılan ,yürüdükçe uzayan yer yer gri yer yer siyah koca bir yol
Barış, siyahlara boyanmış, kendini bulamamış garip kırmızı
Savaş, dokunduğu her şeyi kendine benzeten gri belirsizlik
Hüzün, kırmızıdır be
Bütün duyguların anasıdır
Bu sebeple o hayatımın ortasında oturur
Ve huzur, hüznün en sevdiği kızıdır
Rengi güneş batığı kırmızısıdır
Bunlara müziği de ekleyebilirim
Sevdiğim bütün şarkıların bir tadı, yoksa bir kokusu, yoksa bir rengi, yoksa bir imgesi vardır mutlaka
Belki her enstrümanına değil, ama her enstrüman grubunun bende oluşturduğu renk var
Mesela, üflemeliler, sıcak lakin yakıcı olmayan durmadan püsküren kırmızı ya da sarı alev
Yaylılar ,iki düzenek arasında gidip gelen, yahut çekilip bırakılan kırmızı ya da siyah kayış benzeri bir şey
Tuşlular, durmaksızın yolcu taşıyan rengarenk trenler
Yine bazen uzun, bazen kısa; kah bas, kah tiz kornalarıyla hep iskeleye yanaşmakta olup, ama hiç yanaşamayan türlü deniz araçları
Telliler, dalıp gittiğim koca boşlukta uçsuz bucaksız göz kamaştıran parlak gri alan
Tabi kendi özgün kişilikleriyle ayrı ayrı fark yaratan enstrümanlar da yok değil
Şimdi oraya girersem geri dönemeyebilirim
Ben, bütün bu cümbüşü uyanık olduğum her an doğal olarak yaşıyorum
Hatta hayatımı böyle sürdürüyorum desem daha doğru
Ben bu durumu güzel güzel yaşarken birden düşünmeye başladım neden, nasıl, niçin, böyle diye
Kendimi yatıştıracak bir cevap buldum galiba:
Kimi insan hayatı kategorize ederek anlağını sanıyor ya ben buna tepki veriyorum.
Suat Mehrekule
*Çoklu duyum olarak bilinen Sinestezi, kalıtsal yolla aktarılan ve çok nadir görülen bir farklılık. Sinesteziye sahip olan insanlar renklerin tadını alır, müziklerin renklerini görür ve haftanın günlerine kişilik özellikleri yükleyebilirler. Bu kişilere “sinestet” denir.