FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

BÜTÜN DÜNYANIN TİYATRO OLDUĞU YERDE BİZ OYUNCU MUYUZ, NEYİZ?

BÜTÜN DÜNYANIN TİYATRO OLDUĞU YERDE BİZ OYUNCU MUYUZ, NEYİZ?

Ayşe Lebriz Berkem

Bundan bir süre önce ‘’Rol Yapma’’ üzerine bir yazı yazmıştım Femtrak’ta… https://www.femtrak.com/rol-yapma/ Konu üzerine ne kadar düşünsek ne kadar yazsak tartışma bitmeyecek gibi…

Bu kez de ‘’Tiyatro Oynanması’’ üzerine az ve öz iki kelam edip kafamı iyice karıştırıp sonra köşeme çekileyim düşünmek için…

Malum günlük hayat içinde her ikisi de bolca kullanılmakta ve hemen itirazlar (ya da onaylamalar) yükselmekte. Peki niye bu tartışma oluyor? Niye tiyatro sanatı (ya da mesleğimiz) bir metafor olarak sıkça ‘olumsuz’ durumları anlatmak için kullanılıyor? Kimseye hak vermek ya da kritik etmek için değil de daha çok ‘arabuluculuk’ görevini üstlenmek için beyin fırtınası yapmak istiyorum.

Metin And ‘’Tiyatro, bütün gücünü seyirciden almakta, ancak onunla tamamlanmaktadır.’’ der ve uzun uzun ‘yığın’ ile ‘tiyatro seyircisinin’ arasındaki farkları anlatır ve şöyle devam eder. ‘’… Seyirci, tiyatronun inandırıcılığını kabul eder ama aynı zamanda bunun yanılsama olduğunu bilir.’’* Bence bu nokta o kadar önemli ki! Kimse kimseyi kandırmıyor; seyirci tiyatroda olduğunun bilincindedir, biletini alır, koltuğuna oturur ve oyunu izler; oyuncuların hikâyeye can vermedeki, karakteri yaratmadaki ve ilişkileri inşa etmedeki ustalığını izler. Sonuçta seyirci ‘birey’dir. Kaç kişilik salonda kaç kişiyle izlediğini bilir; burada ve şimdi başkalarıyla bir aradadır ama o kalabalık içinde silinip gitmez; herkesin beğendiğini beğenmek ya da beğenmediğini beğenmemek zorunda değildir. Kendi görüşünü koruyabilir. Oyunu izlerken kendi birikimi, kişiliği, görüşü, beğenisi, kritik yapabilme yetisi Hamlet’in bir repliği ile ifade edersem ‘’eriyip gitmez bir çiy tanesinde’’, yani kaybolmaz. Oysa, der Metin And, yığında cahil ile okumuş, çekingen ile yürekli hepsi birbirine karışmış, tek düzeye gelmiştir.* Bireyler, neredeyse kişiliklerini yitirir; farklı açılardan değerlendirme yapması zorlaşır; çabucak inanabilir; ajite olabilir; kışkırtılmaya müsaittir ve dolayısıyla kontrolden çıkabilir; gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edemeyebilir; etki altında kalması kolaydır dolayısıyla kendi fikrinden, iradesinden söz etmek zorlaşır. Tarihte bunun örnekleri mevcut ve hâlâ yüreğimizde, hücremizde hissediyoruz acılarını… Yapılan linçlerin, yağmalamaların, katliamların tarihte örnekleri çokça mevcut, hafızaları zorladıkça bu örneklerin ne kadar çok olduğunu görebiliriz. Bu nedenle ‘’Siyasal önderler yığınlara seslenirken bu özellikten yararlanırlar.’’* der yine Metin And kitabında bu farkı anlatırken.

‘’Politik metaforlar, siyasal yapıları anlama ve anlamlandırmada kullanılabilecek önemli bir araçtır.’’ demiş G.Kurz.**

Tiyatro sanatının, politik arenada (ki bu da bir metafor oluyor) olumsuzlama olarak aktarılmasının hassasiyetini anla(t)mak bugün bir ihtiyaçtan daha çok zorunluluk. ‘’Bir konuya ait bir kelime, başka bir konuya aktarıldığında metafor kullanılmış oluyor’’** ise bir şeyin yerine kullanılmış oluyor demektir. Peki, örneğin ‘’tiyatro oynamaya kalkmasınlar’’ neyin yerine ikamet etmekte bu durumda? İnsanların ‘düzenbazlıkları’ mı, ‘sahtekârlıkları’ mı, ‘riyâkarlıkları’ mı vurgulanmak isteniyor? İyi de ne tiyatronun ne oyunculuk sanatının düzenbazlık, sahtekârlık, riyâkarlık olarak tarifi yapılmadığına göre bu metafor tam isabet olmuyor. Ancak bu sıfatlara sahip değilmiş, bunları hiç yapmamış gibi ‘masum’ bir çehreye bürünmek yani olduğundan daha farklı görünmeye çalışmak, A kişisinin bir hikâye içinde ‘XYZ’ karakterini oynamaya çalışması gibi olmuyor mu? İyi de biz tiyatroda ‘tiyatroda’ olduğunun bilincinde olan seyirciye oynuyoruz. Oysa hayatın içinde seyirci ‘seyirci’ konumunda olduğunu bilmediğinden acaba başta sözünü ettiğim ‘yığın’ konumunda olmuyor mu? Peki bu durumda bir tehlike oluşmuyor mu? Karşısında göründüğü gibi olmayan kişileri ayırt etmesi söz konusu olamayacağı için vahim bir tablo ortaya çıkıyor. Yığın olmanın tehlikesi, gerçek ile gerçek olmayanın muğlaklaştığı yerde! Yığınları etkilemek bilinçli bir kişiyi etkilemekten çok daha kolay.

Tiyatronun kendi bağlamlarından alınarak olumsuz bir metafor olarak kullanılması, bu mesleği icra edenler için kırıcı olabiliyor. Çünkü bu mesleğin ‘dürüstlük’ ile yapıldığını biliyoruz ve yeri geliyor kendimize dahi poz kesmeyi oyunculuk zannetmememiz gerektiğini hatırlatmak zorunda kalabiliyoruz.

Günlük dilimizden atmakta zorlandığımız ‘rol yapıyor’, ‘oyuna geliniyor’, ‘tiyatro oynanıyor’, ‘kuklası olmuş’, ‘sirke çevirmişler her yeri’, ‘şov yapıyor’, ‘maskesi düştü’, ‘soytarı olmuş’ gibi pek çok ifade olumsuzluk içeriyor. Oysa rol yapmak da, oyun oynamak da, tiyatro yapmak da, kukla oynatmak da, sirkte çalışmak da, maske ile oynanan comedia dell’arte oyunculuğu da, soytarıyı oynamak da ve hatta şov dünyasında yer almak da zor, ustalık isteyen son derece saygı duyulası ‘’iyi ki hayatımızda var’’ diyeceğimiz meslekler…

Hayat o kadar bulanıklaştı ki gerçek ile gerçek olmayanı ayıramayacak haldeyiz. Bu durumda en yalansız, sahici ve dürüst yer ‘tiyatro sahnesi’…

Ben bu yazımı da daha önceki yazımda yaptığım gibi Süreyya Karacabey’in bir cümlesiyle bitirmekte ısrar ediyorum: ASLINDA METAFOR OLARAK TİYATRO, TAM OLARAK ŞUNA İŞARET EDER, BÜTÜN DÜNYANIN BİR TİYATRO OLDUĞU YERDE, TİYATRO ZORUNLU OLARAK ‘’TİYATRONUN TİYATROSU’DUR.’’

Avını avlamak için yapılan hayvan taklidinden, mevsim dönüşlerinde ölüm ve yeniden dirilme törenlerinden, çocukların oynadıkları evcilik oyunlarından bugün oynanan ‘oyunlara’ nasıl geldik? Bunlar oyun ise bizim oyunlarımız ne? Belki de bunun ‘müsamere’ olduğu önermesini getirebiliriz getirmesine ama bu kez de okullarda müsamereye çıkan öğrencilere haksızlık olacak.

Bunları konuşurken asıl konuşmamız gereken ‘gerçekler’.

Yığınlar aldanabilir ama mesele şu ki ‘gerçekleri’ kim söyleyecek?

Sanatçılar olabilir mi acaba?

* Metin And, Tiyatro Klavuzu

** Fatih Tepebaşılı, Metafor

Picture of Ayşe Lebriz Berkem

Ayşe Lebriz Berkem

Tüm Yazıları