Yelda Karataş
Fotoğraf: Cengiz Yavuzak
İlk ne zaman gördüm bilmiyorum, kıpkırmızı ışıltıları
iki göğüs üstünde pırıl pırıl.
Sallanıyorlardı, kalçalarda da. Müzikle bedenin uyumu
beni sarhoş etmiş olmalı.
Ama nerede gördüm hala meçhul,
televizyon yoktu çocukluğumda.
Neydi o kırmızı pırıltılı şey,
uzun araştırmalarım sonucu öğrendim: Dansöz!
Soruyorlar misafirlikte herkesin çocuğu akıllı: ‘Doktor olacağım’,
diyor, ‘Mühendis olacağım’…öğretmen, hemşire, astronot bile
var!
Ben ısrarla ‘dansöz olacağım’ diyorum. Annem kaş göz, babamın
gözleri yuvalarından fırlamış, ablam kederli; ‘ah çocuk!’
der bakışı.
O bakış ölünceye kadar eksilmedi neye heves ettimse yüzümden.
Ne olacakmışım?: Dansöz… bin kere dansöz.
Babam kalpten gidecek ben hala kararlıyım.
Dedi: ‘kapatın eve misafirlik yok ona’.
Aklım başıma gelecek ya!
Dört buçuk yaşında okuma yazma sökmenin acısıyla
yazdım ilk intihar mektubumu,
koydum kilimin altına…
‘Ben dansöz olmaya gidiyorum: Büyüdüm’
Sokak kapısından kaçtım.
En uzak mesafem apartmanın üst katıydı.
Uyurken bulmuşlar komşunun kapı yanındaki kömürlüğünde
üzgün bedenimi.
Babam bir şey demedi ama bana uzun yıllar
‘büyüyünce ne olacaksın’ sorusuna cevap vermemi yasakladı.
Yıllar sonra, o hastane odasında komadayken kulağına eğildim:
İktisat ve İşletme okudum biliyorsun baba; ama bir gün dansöz
olacağım onu da biliyorsun değil mi?
Dedim!
Fısıltıma gülümsedi, elimi sıktı,
kıpkırmızı gözlerimiz anlaşıyordu artık
bir balerin ihtişamıyla.
Şiir yazdığımı hiç göremedi.
şiir, göklere çıkan çocuk çığlığım
neden görmez insanlarher kelimenin ayrı dans ettiğini