FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

CANIM BABAM / KERİM HOCAM

CANIM BABAM / KERİM HOCAM

CANIM BABAM / KERİM HOCAM

 

Kasım ayı babamı özlemle andığım bir aydır. Yağmurlu, sevimsiz bir Kasım gününde kaybettik onu. Prof. Kerim Silivrili, ya da çoğunlukla anıldığı isimle ”Baba Kerim”…  Aşağıda yazdıklarımın sizler için de ilginç olacağını ümit ediyorum…

 

Babam gideli, on yedi yıl doluyor. O içimi yakan acı artık azaldı, geriye, birlikte yaşadığımız zamanı yitirmiş olmanın hüznü ve duyduğum büyük güven duygusunun, yokluğunun bıraktığı boşluk kaldı. O güven duygusu ki, o dağ gibi adamın, beni omuzuna alıp denize götürdüğü, ya da yine omuzunda uyuklayarak yazlık sinemadan döndüğüm yaşlarımdan başlayıp, çok hasta ve bakım altında olduğu, kilo verip küçüldüğü, son günlerine kadar hiç şaşmadan sürmüştü. Bu duygular, babasını yitiren çoğu arkadaş için tanıdıktır. Ama on yedi yıl sonra onu düşünürken fark ettim ki, ben onu, yalnız baba olarak değil, beş yıl süren Güzel Sanatlar Akademisi öğrenciliğim (günümüzde MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi) ve sonrasında da bir idareci ve öğretim üyesi olarak da tanımış, değerlendirmiş ve sevmişim. O, benim belleğimden silinmeyen Kerim Hoca karakteri…

 

Bir tezhip sanatçısı olarak ürettiği eserler üzerine söz söylemek bana düşmez, bu konuda benden çok daha yetkin isimler var, ama diğer kimlikleri üzerine benim için kıymetli bazı anılarımı sizlerle paylaşmak isterim.

 

OKULLAR NE İÇİN VAR?

 

Beni çok etkileyen bir ifadesi vardı. Onunla başlayayım… „Kızım,“ demişti, „öğrenciler ve üniversite idareleri hasım değildir. Okullar, idari birimler, yönetmelikler, öğrencinin mutlu okuması, gereken eğitimi alması ve hayata atılabilmesi için vardır.“ Ve hep öğrencilerinin yanında yer aldı.

Resim bölümü öğrencisi olduğum dönem, kendisi resim bölümü başkanı idi. İdare ile bir sorunu olan her arkadaşım, benim üzerimden babama derdini iletmeye çalışıyordu. Bir gün dahi bana, kızım ne getiriyorsun bu çocukları demedi. Hepsi ile tek tek ilgilenip sorunlarını çözmeye çalıştı. Bu uğurda arkadaşları ile arasının açılmasını göze aldı.

Çok ilginç bir hikayem var o günlerden… 

 

NE OLACAK BU SINAV NOTLARI?

 

Resim bölümü atölyelerinin hocaları toplanır, diploma jürisinde, bütün atölyelerin öğrenci işlerine not verirler. Babam da verdikleri notları kaydeder. Öğle tatilinde topluca yemeğe giderler ve yemekte aralarında büyük bir tartışma çıkar. Çok öfkelenirler ve öğleden sonra sabah verdikleri notları değiştirip birbirlerinin öğrencilerini bırakmaya çalışırlar. Çoğu rahmetli olan hocalarımızın -kalanlara uzun ömürler dilerim- hepsi de değerli sanatçılarımızdı ama doğal olarak duygusaldılar, çoğunun da egosu yüksekti. Babam, eğer notları değiştirirseniz, ben de panoya, sizin not listenizin yanına, sabah verdiğiniz notları da asarım der. Uzun tartışmaların sonunda sabah verilen notlar kalıcı olur.

 

O HER ZAMAN ÖĞRENCİSİNİN YANINDA OLDU…

 

Yanlış hesaplanan yoklamalar sonucu heykel bölümünde okulla ilişiği kesilen bir öğrencinin, babamın duruma el atması ile yapılan işleminin durdurulduğunu ve şimdi o öğrencinin bir üniversitemizde profesör olduğunu da biliyorum.

Heykel, ünlü heykeltraş Şadi Çalık’ın babama bakmadan sürpriz olarak yaptığı büstü

Babası öldüğü için sınava geç kalan, içeri alınmayan öğrencinin sınava alınmasını ve mezun olmasını sağladığını da…

12 Mart döneminde farklı politik görüşlerine rağmen mahkemeye gidip lehlerinde ifade vererek beraat etmelerini sağladığı arkadaşları da tanıyorum.

 

Gerçekten tüm öğrencilerine karşı engin bir baba şefkati vardı…

Öğretim üyeliğinin son yıllarında bir gün evine gittim. Kütüphanesinin yarısını yerlere indirmiş, terlemiş, yorulmuş, harıl harıl bir şey arıyor. Baba ne arıyorsunuz diye sorduğumda “Kızım, çocuklardan biri bir şey sordu, cevabını bilmiyordum. Bilmiyorum çocuğum, öğrenir yarın gelip söylerim sana dedim. Onu arıyorum” dedi. Bence bu bir öğretim üyesinin çoğunlukla yapmayacağı bir şeydir. Onun mütevazi kişiliğini ve işini doğru yapma çabasını gösterir. Tabii kitapları toplamak da bana düştü…

Dekan olduğu yıllarda ona tahsis edilen arabaya beni bir kere bile bindirmedi. Devlet, o aracı bana değil makama verdi diye… Çok haklıydı ama günümüzün ahlakından ne kadar uzak değil mi? Buna karşın kendi aracı ile gittiği günler beni ve yakında oturan arkadaşları alır, neşe içinde, gülüşe konuşa bir köprü yolculuğu yapardık.

 

Babamla çok tartıştık. Bana çok kızdığı, benim için çok endişelendiği dönemler oldu. Sol görüşleri ve keskin tavırları ile bilinen öğrenci liderlerinden biri olan Yüksel ile evliliğimi hiç benimsemedi. Buna rağmen elini hiç üzerimden çekmedi. Hep kolladı, neye ihtiyacım var, hep sordu.

 

BABA İLE KIZI BİRLEŞTİREN 12 EYLÜL…

Şimdi geldik en trajikomik hikayeye…

12 Eylül öncesi, en karışık, kanlı, sıkıyönetimli günler…Türkiye İşçi Partisinin Ankara’da kongresi var. Yüksel’le bindik otobüse gittik. Çoktan evlenmişiz. Gece döneriz, bizi merak etmesinler dedik ve annemle babama haber vermedik. Ama işler planlandığı gibi gitmedi. Behice Boran’ın konuşması tam bitmiş, Nihat Sargın kürsüye çıkmıştı ki, polis kongreyi bastı. Hepimizi otobüslere doldurup Atatürk Spor Salonu’na götürdüler ve bir gün boyunca göz altında tuttular. Partinin avukatlarının yoğun mesaisinin ardından gece yarısına doğru serbest bırakıldık.

Babana haber verelim, televizyondan duymuş olabilir dedi Yüksel. Ankesörlü telefondan çekinerek aradım. Anlatmaya başladım durumu. Babamın sesi yorgun geliyordu. Kızım, ben de beni duydunuz sandım dedi. Ben de bu gün gözaltına alındım, okuldan öğrenci fark etmesin diye çıkarılıp Kabataş Camii’ne kadar yürütüldüm ve araca bindirilip, Selimiye kışlasına götürüldüm dedi. Tabii ben çığlık çığlığa baba niye, ne oldu ki diye… Bir öğrenci öldürülmüş, okulda cenaze töreni yapılması için babam çocuklara izin vermiş. Tabii sloganlar atılmış. Babama kim izin istedi diye sorulmuş, ama vermemiş isim. Çocukları tanımıyorum ama tansiyonun düşmesi için izin verdim demiş.

Ülkedeki karmaşadan herkesin payına düşeni aldığı günlerdi…

 

İşte böyle, bunları anlatarak anmak istedim babamı. 

 

Doğrusunu isterseniz hoca kızı olmak zor zanaat. Hele aynı okuldaysanız…

Kimi öğrenciler, okula onun kızı olduğunuz için girebildiğinizi zanneder, harcadığınız emeği, yetenek sınavında gösterdiğiniz başarıyı bilmezler; kimi babanızla bir nedenle takışır, size selam vermeyi keser; bazı öğretim üyeleri de babanıza kızdıkları için sizin önünüzü keser, yol almanızı engeller. Ve en önemlisi bir türlü kendiniz olamazsınız. Bir sergimin açılışında babamın, birileri ile ‘’ressam hanımın babası’’ diye tanıştırıldığını duymaktan doğrusu gizli bir mutluluk duymuştum. Ama, öğrencileri tarafından bu kadar sevilen bir babaya sahip olmak çok güzel ve onu, o yapan, tüm niteliklerini düşününce evet iyi ki Kerim Hoca’nın kızıyım ve bundan gurur duyuyorum.

İnsan anıldığı sürece yaşarmış, dilerim çok kişi ansın ve huzur içinde uyusun babacığım.

Nesteren Silivrili

Kasım 2024


Picture of Nesteren Silivrili

Nesteren Silivrili

Tüm Yazıları