
DARBELERDEN NE ÇOK ÇEKTİK!
Neşe Ürel
Ülkemiz yakın tarihinde darbelerden ne çok çekti: 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat vb… Ben 27 Mayıs’ta yedi yaşındaydım ve o günden anımsadığım alçak uçuş yapan uçakların sesiyle yaşadığım korkuydu. 12 Mart’ta ise lise öğrencisiydim. Darbenin detaylarını bilmesem olanları yaşamasam da, evimize her gün alınan gazetelerde paylaşılan kadarıyla takip ediyordum. Sınıfta ağlayan bir arkadaşımdan o gece Deniz’lerin asıldığını öğrenmiş, bundan sonra olaylarla daha yakından ilgilenmeye başlamıştım. 12 Eylül ise tüm ağırlığıyla üzerimize çöktüğünde, belli bir dünya görüşüne sahip bir bireydim.
12 Eylül’e döşenen taşları fakülte yıllarında ve sonrasında bire bir yaşadım. Bu yazıda amacım yaşadıklarımı anlatmak değil, sözü darbe konulu filmlere getirmek için bu girişi yaptım.

Güney Amerika’dan gelen konusu darbe olan pek çok filmin ülkemizde yaşananlarla benzerlikleri beni çok etkiler. Machuca’nın bana yaşattığı duyguları paylaşmak istiyorum. Filmi izleyip çıktıktan sonra uzun uzun düşünüp epeyce üzülmüştüm: “Sinemamızda, bizim de yaşamış olduğumuz benzer olaylara aynı incelikte ve duyarlılıkta yaklaşabilen filmler neden yapılamıyor?” Evet yapılmadı değil. Son yıllarda oldukça da çoğaldı. “Darbe Filmi” olarak anılan her biri başka açıdan o dönemi kullanan ya da anlatan bu filmleri yeterli bulmasak da konuşmalı, tartışmalı, eleştirmeli ama aynı zamanda da desteklemeliyiz. Desteklemeliyiz ki daha iyisi, daha gerçeği yansıtan, ana damarı yakalayabilen ama aynı zamanda da sanatsal yönü kuvvetli filmler yapılabilsin. O dönemlerin anlatılacak o kadar çok yönü ve o kadar çok acılı öyküsü var ki… O yıllarda çocuk olanların, o dönemleri ve öncesini yaşamayan gençlerin böylesi filmleri kesinlikle görmesi gerekiyor. Belki bu filmler gençlerimizde merak uyandırır da geçmişimizde yaşananlarla ilgilenirler. Böylece de 12 Eylül’ün yarattığı apolitik kuşak için bir uyarı olur diye düşünüyorum. Ülkemizde 12 Mart ve 27 Mayıs ile ilgili çok az film çekilmiş, ama son yıllarda 12 Eylül ile ilgili filmlere daha fazla rastlıyoruz.
Tekrar beni etkileyen filme dönecek olursam, Machuca (2004), Şilili yönetmen Andres Wood’un filmi, Şili tarihine bir bakış atan sıcak ve içten bir film. Büyük şeyler söyleme iddiasında olmayan; bir dönemi, askeri darbeyi ve çekilen acıları çocuk gözüyle anlatıyor Machuca.
Film bizi 1973 Şili’sine götürüyor ve Salvador Allende’nin iktidarının değişimlerine ve ona karşı oynanan oyunlara tanıklık ettiriyor. Augusto Pinochet’nin ABD destekli kanlı askeri darbesiyle de son buluyor. Bu önemli tarihi olayı, 11 yaşındaki biri varsıl diğeri yoksul iki çocuğun gözünden izliyoruz.
Varsıl çocukların gittiği özel bir Katolik okulunun müdürü peder McEnroe, Başkan Salvador Allende’nin ülkesine getirmek istediği değişimleri okulunda uygulamaya başlar ve bizim Köy Enstitüleri’ne benzer bir anlayışı devreye sokar. Bazı velilerin yardımıyla yoksul ailelerin çocuklarını da okula alır. Tabii ki bu durum diğer velilerin tepkisini çeker. Okulun öğrencilerinden sessiz ve utangaç Gonzalo Infante ile tam karşıtı olan yoksul Pedro Machuca arasındaki zoraki arkadaşlık giderek yakınlaşmaya dönüşür. Bu iki çocuk birbirlerinin farklı dünyalarını ve dışarıdaki dünyayı tanımaya çalışırken kendilerini de tanımaya başlarlar.
Machuca, Santiago’nun gecekondu mahallesinde yoksulluk içinde yaşarken, Gonzalo varsıl mahallesinde her türlü lüks içinde yaşamakta ve doyumsuz annesinin daha fazla lüks için itibarlı(!) birinin metresliğini yapmasına tanıklık etmektedir. Machuca’nın yeni yetme cinsellik kokan arkadaşı Silvana ile de tanışan Gonzalo o yaşın verdiği merakla kendi cinselliğini de keşfetmeye başlar.
Yönetmen Andres Wood hem burjuvaziye hem de yoksul halka aynı mesafeden bakıyor. Şili’de olayların tırmandığı, enflasyonun yükseldiği, stokçuluğun arttığı dönemi oldukça gerçekçi bir biçimde hem Machuca’nın hem de Gonzalo’nun gözünden safça aktarıyor. Benzin, süt, lastik gibi tüketim maddeleri için uzayan kuyruklar, el altından satılan mallar bana 1978 Ecevit iktidarı sırasında yaratılan Sana yağı ve benzin kuyruklarını anımsattı. Askeri darbeye giden yollar bizde de aynı biçimde döşendi. Birçok sahne bana tanıdık geldi. Yönetmen siyasetin günlük yaşam üzerine etkilerini anlatırken taraf olmuyor. Tarihi gerçeklere ve iki tarafın dertlerine bizi ortak ediyor. Aralarındaki çelişkiyi anlamamızı sağlıyor.
Darbe sonrasında okula gelemeyen Machuca’yı aramaya gecekondu mahallesine giden Gonzalo’nun orada tanık olduğu olaylar filmin doruk noktası bence. Hele Gonzalo’nun oradan bisikleti ile eve dönüş sahnesi ve o andaki yüz ifadesi ise uzun süre belleklerden silinmiyor.

Buradan ülkemize dönerek darbe konulu bir festivalimize gitmek istiyorum. 2015 yılında Gezici Festival, 12 Eylül darbesinin 30. yılı nedeniyle “Uygunadım Hayatlar” başlığıyla bir bölüm yapmıştı. Bu kapsamda “Darbe, Sinema ve Bellek” başlıklı bir de panel düzenlenmişti. Bu bölümde gösterilen filmler: Kayıp (Costa Gavras,1982), Annemler Tatilde (Cao Hamburger, 2006), Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder, Muharrem Gülmez, 2006), Yargıç ve General (Elizabeth Farnsworth, Patricio Lanfranco, 2008), 48 (Susano de Sousa Dias, 2009), 12 Eylül (Özlem Sulak, 2010).

“Kayıp” ve “Yargıç ve General” Şili’de 15 yıl süren Pinochet diktatörlüğünün sonuçları ile ilgili. Kayıp’ta gözaltında kaybolanlar hakkında trajik bir hikâye anlatılır. Yargıç ve General bir belgeseldir. Pinochet’nin yargılanması için uğraşan Yargıç Juan Guzman’ın araştırmaları 15 yıllık cunta iktidarının neden olduğu pek çok ölümü açığa çıkarır. Kayıp yakınlarının acılarına tanık oluruz. Ama bu uzun araştırmalar sırasında Pinochet’nin ölümü ile Yargıç Guzman’ın davadaki işi biter. 48 ise Portekiz’de 48 yıl süren Salazar diktatörlüğünün arşiv belgelerine dayanılarak çekilmiş deneysel bir belgesel. Annemler Tatilde Brezilya’nın darbe tarihine bakıyor. 1964 darbesinin ardından 1970 yıllarında aranan bir anne baba kaçmak zorunda kalınca oğulları Mauro’yu dedesine gönderirler. Mauro’nun gözünden anlatılır askeri rejim.

Türkiye’den de Beynelmilel ve 12 Eylül filmleri ülkemizde yapılan son darbeye bakıyorlar. Beynelmilel darbe yönetiminin hüküm sürdüğü yıllarda Adıyaman’da geçen trajikomik bir hikâye anlatıyor. Film, o döneme son derece mesafeli bir bakışla bakabiliyor, acılı ve trajik bir olayı hafife almadan ironiyle anlatıp güldürebiliyor. 12 Eylül ise darbenin olduğu gün değişik yaşta, değişik kesimlerden olan kişilerin o günkü anılarından oluşan bir belgesel. 12 Eylül’ü yaşamamış genç bir yönetmenin çektiği bu film sıradan insanın darbe günü yaşadıklarına odaklanırken (Bunu ses bandından veriyor yönetmen), görüntü ise bugün uğraştıkları işler hakkında fikir edinmemizi sağlıyor. Yönetmen Altyazı Dergisi’ndeki söyleşisinde şöyle diyor: “Ben Türkiye’de yaşamın gerçekten baskı ve cezalandırma kültürü üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Bunun da kesinlikle darbeler tarihiyle ilintili olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda Türkiye’deki her ‘geçmişle yüzleşme’ hareketini son derece gerekli buluyorum.” Ben de bu nedenle festivalin temasını çok yerinde ve faydalı bulmuştum.
Darbenin insan yaşamları üzerinde yarattığı travmayı işler bu filmler. Darbe bütün toplum üzerinde olumsuz etkileri olan bir süreçtir. “Sıradan” insanların bile payına pek çok acı düşmüştür. Darbe dönemlerinde yaşanan yargısız infazlar, işkenceler, gözaltına alınıp bir daha kendilerinden haber alınamayan kayıplar ve idamlar pek çok filme konu olmuştur. Sinema sanatı işlediği bu konularla toplum hafızasında bu acıların yer etmesine ve böylece yeni acıların yaşanmamasına katkı sağlar.
Darbe temasını işleyen ya da fon olarak darbeleri konu alan dünyadan ve ülkemizden birkaç film önerisiyle yazımı noktalamak istiyorum (Yazıda adı geçen filmleri tekrar buraya almadım). Tabii ki bu konuyla ilgili filmler çok daha fazla ama ben izlediğim ve belleğimde iz bırakan filmleri paylaştım.
Ölümsüz (Z) / Costa Gavras, 1969, Yunanistan
Resmi Tarih / Luis Puenzo,1985, Arjantin
Güney (Sur) / Fernando Solanas,1988, Arjantin
Karartma Geceleri / Yusuf Kurçenli, 1990, Türkiye
Bekle Dedim Gölgeye / Atıf Yılmaz, 1990, Türkiye
Çözülmeler / Yusuf Kurçenli, 1994, Türkiye
12 Mart: İhtilalin Pençesinde Bir Demokrasi /Mehmet Ali Birand, Can Dündar, Bülent Çaplı, 1994, Türkiye (Televizyon için çekilen belgesel dizisi)
Olimpo Garajı / Marco Bechis,1999, Arjantin
Babam ve Oğlum / Çağan Irmak, 2005, Türkiye
Eve Dönüş / Ömer Uğur, 2006, Türkiye
Tony Manero / Pablo Larrain, 2008, Şili
Morg Görevlisi / Pablo Larrain, 2010, Şili