Anlayamıyorum başlıklı, deprem sonrası kaleme aldığım yazının bir paragrafında
şöyle diyordum:
‘Yaşanan bu deprem felaketiyle açığa çıkan; toplumdaki dayanışma ruhunu, Hırant’ın cenazesinde açığa çıkan; ötekinin de acısını yüreğinde hissedebilme meziyetini, Gezi’de açığa çıkan; paylaşımcı, örgütlenme ruhunu görüp, yaşadıktan sonra, o atmosferi soluyarak İNSAN olmanın güzelliğini, hafifliğini deneyimledikten sonra, iktidara egemen olanların en korktuğu şey olan barışçı, uzlaşmacı toplum oluşturma potansiyeline sahip bu kitlesel hareketleri karalayarak, kirletip, sindirme, yok etme hamlelerine nasıl bu kadar kolay kandığını, 150 yıldır aynı politik oyunun tuzağına tekrar ve tekrar nasıl düştüğünü ANLAYAMIYORUM!’
O satırları yazarken ‘Acaba devlet aklı karşı atağa nasıl geçecek, bu sefer hangi mizansenle yapacak karşı atağını? diye soruyordum kendi kendime. Ve düşündüğüm gibi hamlesi gecikmedi…
Hırant’ın cenazesindeki yüzbinlerden öyle çok ürktüler ki haftasında başladılar faşist öğretinin uygulamalarına.
Deprem sonrası sizlerin ‘Sağol Yunan kardeşim, sağol Ermeni kardeşim.’demeleriniz delirtti onları.
Ülkenin dört yanında seferber olup birbirinizin yardımına koşmanız kızdırdı onları.
Ol(a)mazdı, izin veremezlerdi. Onların varoluşunu tehlikeye atardı bu. Sizler Yunandan, Ermeniden nefret etmeliydiniz. dış ‘düşman’ objesi olarak hep orada kalmalıydılar. Kürt komşundan nefret etmeliydin, Müslüman-Türk kardeşlerinle laik-dinci diye bölünüp, inananlar- inanmayanlar diye saflara ayrılıp birbirinize öfke ve nefret kusmalıydınız ki ihtiyaç duydukları iç ‘düşman’ objesini ellerinin altında sürekli kullanılabilir olarak saklayabilsinler.
Sizler birbirinizden nefret etmeliydiniz ki gerçek düşmanınızın kim olduğunu, yeryüzünün en güçlü örgütlü, suç yapılanmalarının, resmi mafyalarının, ulus devletler olduğunu görmemeliydiniz.
İnsanlık tarihi boyunca savaş, katliam ve soykırımların halklar birbirini sevmediği için değil, iktidara hakim olanların ekonomik çıkar kavgaları, toprak, enerji ve maden kaynaklarını kontrol etme hırslarının sonucu yaşandığını anlamamalıydınız.
Militarist görüşlerle, vatan-millet masalıyla uyutulurken, uğruna emeğini, canını, evlatlarını kurban verdiğin topraklarda, devletin izni olmadan bir çadır bile kuramayacağını bu düşmanlıklarla, kör bir nefrette uyuşturup unuttururlar sana. Sağlık, eğitim, güvenlik, adalet taleplerinde bulunma diye her dönem bir iç bir de dış düşman yaratırlar. Maaşlarını senin ödediğin, senin güvenliğin için çalışması gereken polislere dövdürürler seni.
Bütün bunları nasıl yaparlar biliyor musun?
En son Bursa’da futbol maçında açtırdıkları beyaz Anadol ve Yeşil’in pankartlarıyla yaptılar bunu.
Yıllarca ‘Öyle biri yok’ diye inkar ettikleri Yeşil’in posterini açmaktan utanmazlar çünkü devlet çok iyi yalan söyler, mütemadiyen ve ustaca söyler.
Ve sen insan kardeşim yine oyuna geldin. Düşüverdin tuzağa. Hemencecik unutuverdin yardımlaşmayı, paylaşmayı, toprağın altında kalan yüzbinleri.
Sadece İNSAN olmak; her şeyi, yaşamın doğal akışını nasıl da kolaylaştıran bir şeydi.
Var olmak; tüm acılara rağmen nasıl da dayanılır, katlanılır, onurlu bir şeydi…
Hemen unuttun…
İşte asıl deprem senin bu unutuşunla yaşanacak…
Sen hep kendi gerçeğine kör ve sağır kaldığın ya da çabucak unuttuğun için yaşandı bunca acılar ve sen unuttukça da yaşanmaya devam edecek…
20-03-2023
Alfortville