Her yeni yıl yine, yeni, yeniden yinelenen ve değerini kaybetmeyen ne derseniz cevabım dostluktur. Yelda ile dostluğumuzun ilk yarısında, büyük şehrin ve işlerimizin yoğun temposu içinde görüşemez olmuştuk. Aylardan Ocak’tı, onun doğum gününü kutlamayı atlamıştım. İçime dert oldu. Daktiloma sarı kağıdı taktım, aşağıdaki başlıksız ilkleme (akrostiş) böyle kendiliğinden oluştu sanki.
23 Ocak 1993, İstanbul. Bir zarfa koyup ortak bir tanıdıkla gönderdim.
…………..
Yazık olmaz hiçbir an asl’olan yaşamak
En zoru geçerken o güneşten kahkahan
Leylim, kardelenim, illa da mor menekşe
Dostum, bugün sebepsiz seni andım
Anlamayan, varsın aşk şiiri sansın
Yelda cevabını 28 Şubat’ta yazmıştı, aynı tanıdık aracılığıyla elime ulaştı. Aşağıdaki satırları ben mi yazdım, Yelda mı? Belki de ortak oluşturduk.
…………..
Her şeyimiz ortada olmalı bizim
Gülle dikeni ayırmaksızın sevgimiz
Şaşılası bir hüznün içinde
Meydanlarda unutulmuş gençliğimiz
“O GÜNEŞTEN KAHKAHA”
Gözleri mavi buğulu çocuklar
Çizer ya bembeyaz kağıtlara
O özenli çizgiler gibi
Ortada olmalı her şeyimiz
Bereketli göğüslerimizi hoplata hoplata
Bir göz kırpıp anılara
Dostluklarımız, kocalarımız
Sevgililerimiz
Ve dünyaya inat
Bir kardelenin koynunda beslediğimiz
Günlerimiz ortada olmalı bizim
Sonra aynı şehirde, vakit buldukça birbirimize şiir ya da düz yazı formatında bir şeyler karaladık postaladık. Bu akrostişle başlayan yazışmalar bana ithaf edilen bir şiire dönüşmüş. Bu şiir Yelda’nın ‘Hüznün Kısa Tarihi’ bütün şiirleri kitabının 36. sayfasında son haliyle yer alıyor.
*Bu yazının başlığı da bu kitaptan ve onun esinlendiği “Zamanın Kısa Tarihi”nden esinlendi. Zaten tüm dostluklar zaman ötesi değil mi?
Grafik: Birnur Akan
BİR GÜN
-Birnur’a
denizleri kirlettiler duygularımız gibi
hüzün sevgili toprakları terk etti bizi artık
kan açıyor bütün çiçeklere o bahara dem vuran
papatya bile
kim diyor dağlar yeşil diye
işte mor
menekşeler giriyor düşlerime
kaç hoyrat elden arta kalan kelebekler
yıldırımlar yaratan bir gençliğin göğüne
isyan bayrakları açıyor umudum.
‘dostum’ şiirine saatlerce baktım
oturup dağlara karşı ağladım
adı Hülya olan çocukların sohbetini
ve bir mezarlığın gölgesinde emanet bırakılmış
sevgileri hatırladım…
hiçbir çiçek avutamazdı beni, hiçbir söz
söylenecek her şeyi söylemiş
bir çağın içinden geçtik biz
-gençliğine ağlayan bir çağın-
mavi göğün ortasında yapayalnız
avucumda tek bir sayfa
güneşe karşı söylenmiş eski türküler gibi
cesur çocukların o içten kahkahası gibi
bildiğim inandığım her şeydi şiirin…
Yeni yılda ‘zamansız’ dostlukların hep sürmesi dileğiyle…