Fethiye, 03.11.2021
Ekim ayının son günlerini sonbahar renklerinin bir duvak gibi üzerime indiği bir coğrafyada geçirdim. Anadolu’nun en görkemli dağ sıralarından birinin üzerine düşen ilk karı gördüm. Yağmur usul usul saçlarımı ıslatırken türkülerin deryasına kapıldım. İçinde bin bir hikâye barındıran sokaklarda ahşabın kokusunu içime çektim. Her biri içinde yalnızlık taşıyan halkoyunları seyrettim. Dikenlerine değmeden alıçlar topladım, kocayemişlere uzandım bir de…
Ellerindeki nasırları umutlarından daha fazla, hayata dair fikirleri yüzlerindeki çizgilerden daha derin olan kadınların; cigarasını yakarken yaşam sarmalını tevekkülle karşılayan adamların; gözlerindeki ışık hiç sönmeden doğadaki her varlıkla oyun oynayabilen çocukların dünyasından geçtim. Sıkışıp kalmış gençlerin yaşam özetlerini “stabil” diye tanımladığı coğrafyada havada asılı hüznü alıp sakladım yüreğimde. Kendi yüküme bakarken bir kez daha dünyanın tüm hüznünü kadınların yüklendiğine şahit oldum.
Ben o kadınları tanıyorum, nereden tanıdığımın bir önemi yok, diyelim ki Anadolu’da çok gezdim, evlerine konuk oldum, diyelim ki bir nedenle onların yanında durmam gerekti. Sabah gözünü açıp kendisinden şikâyet etmeye başlayan kaynanasına, kendini yok sayan kocasına ve bütün gün evde, bahçede çalışmasına rağmen güldüğü zaman yüzünde dünyanın tüm gülleri açanları tanıyorum. Hayatında hiç çalışmamış olmasına rağmen kızdırıldığında bir doğa mucizesinin kenarında kendine iş kuranları, çektiği yokluğu unutmadan ama kimsenin gözüne sokmadan başını dik tutanları, zamanında yaşadığı acıları bir kenara koyup kendine yeniden yol çizenleri tanıyorum.
Başka yerlerden başka kadınlar da tanıyorum. Kocasını kendisine bir daha vurursa “evi yakarım” diye tehdit eden ve sözünde duran kadınları mesela. Örgüt evlerinde kocasına kaçması için fırsat versin diye dikkati başka tarafa çekmek amacıyla kendini balkondan atıp felç kalan kadınları biliyorum. Kardeşini okutmak için hırsızlık yapanları, oğlunu kuliste uyutup pavyonda şarkı söyleyenleri, yediği dayaklardan gözü kör, kulağı sağır kalanları tanıyorum ben.
O kadınların ayakta durmak için verdikleri mücadele yıllarını almıştır. Dünya eksenidir o kadınlar, dalları gökyüzüne uzanan, kökleri toprağı sarıp sarmalayan, gövdeleri hayat veren o kadınları anlatacak bir hikâye yoktur. Çünkü o hayatlar yazılamaz, o hayatların üstüne de altına da yanına da bir söz koyamazsınız.
Hangi coğrafyada hangi düzende yaşarsanız yaşayın, o kadınları görün… Bakmak yetmez.