Bu ay ne kadar da hızlı geçti. Hem hızlı hem de dolu dolu.
Bayramı, şeker bayramı mı, ramazan bayramı mı tartışmalarıyla hatırlayacağız. Biz küçüklüğümüzde şeker bayramı derdik. Şimdi değişmiş adı. Herşey çabucak değişiyor. Caddelerin adı, sokaklar, parklar, adetler, değerler, ağız tadı… Gerçi hiçbir şeyin tadı yok ama.
Bu arada bahar çiçekleri açtı. Ortalık sümbül, leylak kokuyor. Karahindibalar yayıldı çimenlere sapsarı. Güneşte kalanları çoktan şeytan arabası oldu da uçuşuyor. Çocukken kulağa kaçan da derdik onlara. Yeni öğrendim, sarı çiçekken güneşi, bir tüy küre olduğunda ayı ve uçuşmaya başladığında da yıldızları sembolize edermiş.
Bir kaplumbağa hızıyla çalışan adalet, alnımızdan hiç silinmeyecek adaletsiz, çarpık çurpuk, delilsiz melilsiz bir karar verdi. Eğer idam cezası olsa asacaklardı Kavala’yı demek ki. 8 sanık da 18 yıl ceza yedi.
1 Mayıs’ta meydanlar, yurdun dört bir yanında adaletsizliğe ve zulme karşı doldu. Covid yasakları da kalktığı için 2 yıldır ilk kez kucaklaştık arkadaşlarımızla.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş da tüm hızıyla devam ediyor. Sadece Batı kaynaklarından haber alabilmemize karşın yine de vahşeti izleyebiliyoruz. Batıya sığınan Ukraynalılara tüm kapılar, çocuklarına da tüm okullar açılmışken; dereler tepeler aşarak, en sevdiklerini denizlerde balıklara yem olarak bırakıp Batıya sığınan “diğer” sığınmacılar hala kamplarda yaşıyor.
Bu yıl, Denizlerin idamının 50.yılıydı. Dinmeyen bir sızı içimizde. Öldürülmeselerdi şimdi benimle aynı yaşlarda olacaklardı. Kimbilir belki de ülkenin kaderinde söz sahibi olurlardı. İdam, geri dönüşü olmayan bir vahşet. Devlet eliyle cinayet.
Ve tam da Denizlerin idam edildiği gece Hıdırellezdi. Dileklerimi yazdım minik kağıtlara. Kırmızı bir torbanın içine koyup balkonumdaki gülün dalına astım. Sabah, ilk işim dileklerimi suya atmak oldu. Belki de beni de duymuştur Hızır. Dileklerimi söylersem olmazmış. Bu da sır olarak kalsın aramızda Hızır’la…