
Temmuz ayını pek sevmem demiştim geçen sayıda. Haklıymışım. Temmuz’un sonu felaketlerle geldi. Ağustos da yanıyor.
Önce sel ve seller; ardından yangın ve yangınlar.
Sel, aldı içine bizi, kattı önüne sürükledi. İnsanlar, hayvanlar, evler, ağaçlar… Önünde durulamaz bir güç. Günler sonra balçık ve çamurun içinde buldular canlarımızı. Kimisi hala kayıp. Van’da sele kapılan koyunlarının ardından hiç düşünmeden suya atlayan genç kadın gözümün önünde. Son dakikada kurtarıldı.
Yangın ise ciğerimizi yaktı. Şu satırları yazdığım sırada tüm şiddetiyle hüküm sürüyordu.
Acımasız alevler, insanların umutlarını, birikimlerini; eline doğmuş buzağısını, ağacını, evini yuttu… Ormanın derinliklerinden gelen çığlıklar korkunçtu. Ağaçlar mı yoksa yangından kaçamayan canlılar mı atıyorlardı o canhıraş çığlıkları?
Bakmaya kıyamadığımız Gökova yok artık. Çökertme türküsünü nasıl söyleyeceğiz? Bayır’daki bin yıllık çınarın etrafında elele tutuşup dilek de tutamayacağız. Ateş, anılarımızı da yaktı kül etti.
Mazı da yok artık. Femtrak’ın kalbi Yelda Karataş da, köyünün alevler tarafından yutulmasını diğer arkadaşlarımız ve köylülerle birlikte gün henüz ağarmamışken, yangında kalan canlıların çığlıklarına kulaklarını tıkayarak bir kurtarma botundan izlemek zorunda kaldı.
“Güçlü devlet” gücünü gösteremedi. Ya da göstermedi.
Öfkeliyiz, üzgünüz; gecemiz gündüzümüze; gözyaşımız alınterimize karıştı. Varsa eğer kurtulan birşey bölge halkının ve dayanışmanın gücüyle kurtuldu.
Bu felaketten zarar gören, canı yanan, hayatını kaybeden tüm insanlarımıza, ağaçlarımıza, kuşlarımıza, kelebeklerimize, arılarımıza, ceylanlarımıza, kaplumbağalarımıza, tavşanlarımıza, canımızın içi kedilerimize köpeklerimize, evimizin direği büyük baş küçük baş dostlarımıza, karıncalarımıza, börtü böceğimize… kısacası hepsinin saçının bir teline yanıyoruz…
Kaybedileni geri getiremeyeceğiz. Ama bu felaketlerin bir daha yaşanmaması için ne yapılabilecekse yapmalıyız. Tek tek bireyler olarak. Küçücük bir katkının bile büyük olduğunu bilerek. Belki de, en yakınımızdan başlayarak… Önünden hergün geçip de farketmediğimiz bir ağaca hemen şimdi sarılıp özür dileyerek; insanlığın en büyük sorununun iklim değişikliği olduğunun bilincine vararak; haramilerin padişahlığına son vererek; ve herşeyin bir kıvılcımla başladığını hiç unutmayarak.