Şimdi pencerenin önünde, oturdum bu satırları yazmaya çalışıyorum. “Çalışma! Yaz!” diyeceksiniz ama bazen olmuyor; insanın içini bir sızı kapladığı, elinin ayağının, dimağının tutulduğu anlar oluyor işte. Nitekim yazamadım. Çıktım bahçeye. Kasım güneşi… Hem sıcacık hem de buz gibi. Dünkü feci fırtınada dökülmüş yaprakların üzerinde yürüdüm, ıslanmış kağıt gibi. Eğer yağmur yağmasaydı, kuru yapraklardan bir kolaj yapabilirdim her seneki gibi. Sincaplardaki telaşı görmeye değer doğrusu. Yaprakların arasına saklanmış son meşe palamutunu yuvalarına götürme telaşı. Acaba bu sene balkonumdaki yuvaya kuşlar gelecek mi yine? Ve ben yavruları tam da yuvadan uçarken izleyebilecek miyim? Ya minik tilki? Gene garajın üzerine çıkıp uzun tüylü kuyruğunu sallayacak mı? Belki de çoktan bir tekerleğin altında kalmıştır garibim.
Bu arada Türkiye, nihayet Paris İklim Anlaşmasını imzaladı. Bakalım gerekleri yerine getirilecek mi? Ormanlar otele, gürül gürül akan nehirler HES’e, doğa mirası Tuz Gölü’nden su çekilmeye, verimli araziler ranta peşkeş çekilmeye devam edecek mi?
Kasım ayı, eski insanlara göre karanlığın başladığı ay. Doğru da galiba. Sabah kalktığında karanlık, akşam da erken iniyor. Gün kısalıyor. Ama ninem bu anlamda kullanmazdı karanlık sözünü. Kendince bir mecaz yapar kötü ve sıkıntılı günler diyeceğine karanlık derdi. Gerçekten de ne kadar çok ölüm var. Memlekette, normal ölümlerin yanısıra hergün en az 200 insan Korona’dan gidiyor. O kadar çoklar ki artık isimleri bile açıklanmıyor. Mezar taşlarında birer sayı var sadece. Bugün Türkiye’de yeni bir parti kurulmuş: Adını tam anımsayamadım ama içeriği aklımda. Pandemi yasaklarına karşı bir parti. Kurucusu bir noter. Maske ve aşı konusunda baskı yapılmasına karşı kurduk partiyi diyor. Bir yakınını kaybetmemiş ya da Korona olmamış anlaşılan. Önümüzdeki aylarda sayılar daha da yükselecek ve önlemler artacak. Piyango kime çıkacak bilemiyor insan.
25 Kasım dünyada “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü”. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sokaklardayız. Ama kadınları koruyamıyoruz. En son kurban Lüleburgazlı İlknur Tuncel. Yeni evli. Belediyede çalışıyor. Eve giderken önceden tanıdığı bir erkek tarafından bıçaklanarak öldürülüyor. Kadını tanıyor ya adam artık onun sahibi. Nasıl bir vahşet bu? Çağdaş Yaşam Derneği’nin, İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı açtığı dava Danıştay tarafından oyçokluğu ile reddedilmiş. Şimdi itiraz edilecekmiş ama…
Bu arada ilginç bir haber okudum. Bizim ülkemiz için hayal. Gerçi hayal etmesi bile güzel. Yunanistan’da Başbakan Çipras, Ortodoks Kiliseleri çalışanı olan tüm papaz ve rahibeleri devlet memurluğundan çıkarıyormuş. Gerekçe: Din işlerinin para karşılığı yapılmasının etik olmaması. Ülkenin en büyük giderinin din adına akşama kadar oturan rahipler olduğunu, bu işlerin gönüllü ve bağışlar karşılığı yapılmasını, kiliseye gidenin gönüllü olarak para vermesi gerektiğini söylemiş Çipras. Bizde olur mu? Olmaz tabii. Der ki devlet görevlisi din adamları , “eee biz beş vakit ezan okuyoruz, boş mu duruyoruz?” Aslında hayal etmesi bile güzel. O para eğitime, sanat ve kültüre harcansa.
Bu arada İstanbul Taksim’deki AKM (Atatürk Kültür Merkezi) açıldı. 2008 yılında kapatılan AKM, 13 yıllık bir aradan sonra yine faaliyette. 7 Kasım’da, Verdi’nin Aida operasıyla açılış yapıldı. Bu akşam izleyeceğim internetten. Dilerim ağız tadıyla sanat ve kültür sergilenir. İstanbul’a gidince ilk işim AKM’yi gezmek olacak.
Biraz uzattım galiba yazımı. Ama öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, anlat anlat bitmiyor. Kasım ayında da sağlıkla, sevdiklerinizle kalın.