Eski yılın son ayına girdik. Bir sonraki sayımız yeni yılda çıkacak. Güzelliklerle gelecek yeni yıl. Öyle bir his var içimde.
Ne tuhaf bir duygu anlatamam size. Aslında battığımız, dibe vurduğumuz ve öfkeden, bir şey yapamamanın verdiği çaresizlikten kıvranırken, benim içimde bir umut var ki… Anlatamam.
Beni tanıyan arkadaşlarım bilirler, tükenmeyen bir umudum vardır benim. Hiç bırakmam kendimi. Ama bu sefer umudum o kadar güçlü ki, sanki elimi uzatsam dokunabileceğim. Hani demiş ya Nazım, sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” diye, ben de bıraksalar umudun resmini çizeceğim.
Nolur kızmayın bana. Bu berbat durumda hayatla dalga geçiyorum da sanmayın. Bu kadar mutsuzluk arasından umut nasıl çıkar gelir de demeyin.
“Pencereyle görmek arasında her zaman bir aralık vardır” demiş ya Furuğ Ferruhzad, öyle bir şey işte. O aralıktan bakmayı bilen için var umut hep.
Kötü, çok kötü şeyler yaşıyoruz. Geleceğimizi göremiyoruz. Ellerimizle kurduğumuz güzel ve pozitif ne varsa parmaklarımızın arasından akıp gidiyor ve onu tutamıyoruz. Karanlığa çekiliyor ve çekildikçe de daha karamsar oluyor, soğukkanlı düşünemiyor, düşünce üretemiyor, birbirimize tutunamıyoruz. Oysa, herkesin kabul edebileceği, yakıcı ortak itirazlar bulsak, yaratıcı öneriler geliştirsek, bunları tartışsak, birbirimize yaslanarak ayağa kalkabilsek, gücümüzün farkına varabilsek… Birarada hareket edebilsek.
Ben gücümüzü ve bu enerjinin toplanmakta olduğunu hissediyorum nedense.
Bu duygu bende bugün, 5 Aralık günü daha da kuvvetlendi. Avukatlarımızın kazandığı zafer haftalardır ilk güzel haberdi galiba. İnsanlar galiba artık eskisi kadar çok korkmuyorlar haramilerden. Meydanlar doluyor. Mersin… Geçen hafta Kadına Şiddete Karşı eylemde her türlü engele karşın yurdun dört bir yanında kadınlar meydanlardaydı; cıvıl cıvıl Taksim’e aktı.
Bu sabah bir video izledim Özetle, aslında evrenin de olmadığını ve tüm yaşamın bir hologramdan ibaret olduğunu, bu hologramın bir küçük zerresinin değiştirilmesiyle, hologramın tüm zerrelerinin de değişeceğini yani gerçek olmadığını anlatıyor belgesel. Kuantumdan falan anlamam, Einstein’ın teorisini de iyi anlamadım zaten.
Ama anladığım bir şey var, o da ben olmazsam hiçbir şeyin olmayacağı. Ben olmazsam evren olmaz, ben olmazsam tanrı olmaz, devlet olmaz, artı değer olmaz, elma armut, servet, yalan dolan da olmaz. Eh geber git de diyen olabilir elbette. Ama diyeceğim şu ki, bizim devlete, hükümetlere, partilere, padişahlara ihtiyacımız yok, onların bize var.
Sonra dedim ki kendi kendime, sen ne berbat karanlıklardan çektin kendini yukarıya, bunu da başaracaksın.
Başaracağız, çıkacağız karanlıklardan; yarın güzel olacak bunu çok istiyorum.