Çocukların Gözleri
“Cüce Şubat” derler ya, bakın başımıza neler açtı.
Korona bir yandan, kar fırtınaları bir yandan, elektrik ve doğalgaz faturaları ve bunlara ek olarak kesintiler; kısa süre önce verilen zamların bir anda erimesi ve orta sınıfın giderek yoksullaşması, açlık; kadın cinayetlerinden, hapishanelerde rehin tutulan aydınlardan, baskı altındaki demokrat ve laik insanlardan, yurt bulamadığı için sokaklarda geceleyen öğrencilerden, tarikat yurtlarında cinsel istismara uğrayan, özgürlükleri kısıtlanan, dayak ve işkenceye maruz kalan ufacık çocuklardan söz etmek bile yetersiz artık.
Birşeyler yapmalı.
Evet birşeyler de olmuyor değil. Hergün evlerimize ısmarladığımız ürünleri, patronları tarafından yapılan hız puanlaması baskısı altında hayatlarını tehlikeye atarak kapımıza getiren kuryelerin başlattıkları direniş yurt düzeyinde ses getirdi ve yayıldı. Haklarını alamayan işçiler grevde. Çeşitli kentlerde insanlar ellerinde doğalgaz ve elektrik faturalarıyla sokakta.
Şimdi, ülkeyi çöküşe götüren bu harami düzenden kurtulmak için tam da cesaret zamanı. Korku bir hastalık. Bu hastalıktan kurtulmazsak hep beraber çürüyeceğiz. Nasıl kurtuluruz bu hastalıktan derseniz, önce kendimizle hesaplaşıp sonra da elimizi topluca taşın altına koyarak diyeceğim.
…..
Şubat ayında neler olmuş diye bir baktım az önce. Bu yıl 28 çekiyor Şubat. Göz açıp kapayana kadar geçip gidecek ama neler neler olmuş tarihte.Onları saymayacağım burada. Ama biz bu sayıda ne yazık ki Türk Medeni Kanunu’nun kabulünü atlamışız. Ne olur ki atlamışsanız demeyin. Kanun 17 Şubat 1926’da kabul edilip kısa bir süre sonra yürürlüğe girmiş. Kadınlar, 11 yıl sonra 8 Şubat 1935’te ilk kez seçme ve seçilme hakkını kullanarak Büyük Millet Meclisi’ne 18 kadın milletvekili sokmuşlar. 87 yıl önce durumumuz neredeyse bugünden daha iyiymiş.
Kadın erkek eşitliğini, kağıt üzerinde bile olsa, sağlayarak erkek egemen düzene bir darbe indirilmiş. Mesela kadına boşanma hakkı tanınmış. Kız çocuklarına da erkek kardeşleriyle eşit düzeyde miras hakkı verilmiş. Evliliklerde resmi nikah ve tek eşlilik zorunluluk haline getirilmiş. Tüm bunlar devletin teminatı altına alınarak yasalaştırılmış. Az şey değil. Hele de o günün koşullarında. O günden bugüne de özellikle kadın hareketinin gücüyle sayısız haklar kazanılmış.
Bir de bugüne bakın. Kadınların kazanılmış tüm hakları hocaların, sarıklıların fetvalarıyla geri alınıyor, alınmaya çalışılıyor, yasa teklifleri veriliyor ve kadınlar mahalle baskısı altında boyun eğmeye zorlanıyor. Haklarımıza sahip çıkmaya kalktığımızda de sesimiz kesilmeye çalışılıyor. Sokak ortasında dövülüyor, öldürülüyor, çok katlı apartmanların pencerelerinden atılıyor, sokaklarda saldırıya uğruyor ve tüm bunların üstüne birde polis baskısını yaşıyoruz.
Bu sayıda neşeli birşeyler yazmak için aldım kalemi elime. Hale bakın neredeyse ağlayacağım. Neşeli bir şey bulamadım yazacak. Ama içimde öyle bir his var ki yakında bu kaderi değiştireceğiz. Ben de bunu görmeyi o kadar çok istiyorum ki. Umudumu hiç kesmedim halkımdan ve özel olarak da kadınlardan. Yerlerde sürünmeye başladığımda çocukların gözlerine bakıyorum. Çocukların ve gençlerin gözlerine. Umut onlarda… Sağlıkla kalın, sevgiyle kalın…