Eğitim sistemimizde, her dönemin sıkıntıları vardı, oldu. Ancak artık sıkıntı değil, çok açık ve çok ciddi bir tehlike söz konusu! Bu eğitim yılının sonlanmasına az kala Milli Eğitim Bakanı 26 Nisan’da askıya çıkarılan yeni öğretim modeliyle ‘müfredat’ değişikliklerinin duyurusunu yaptı. Modelin adı: Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli!
Bu konuda yaptığı açıklamalar konuya yeterli açıklık getirmekten uzaktı. Zaten bu modelin hazırlık çalışmaları da şeffaflıktan uzaktı. Kimler tarafından hazırlandığı eğitim çevrelerince bile tam bilinmiyor ve hazırlayan katılımcılarla gizlilik anlaşması yapıldığı söyleniyordu. Eğitim çevreleri ve kamuoyu sadece sunulan metne görüş bildirme, öneri getirme durumunda bırakıldı. Bu görüş ve önerilerin gündeme gelip, gelmeyeceği, bu anlamda bir değişiklik olup olmayacağı da belirsizdi. Kapalı kapılar ardında, seçilmiş katılımcılar dışında bilen olmayacaktı, olmadı!
Bu yeni ‘müfredata’ görüş, öneriler için verilen süre sadece bir haftaydı, sonra lütfettiler yüzde 50 artırıldı, süre 10 gün oldu.
Bu kısa süreçte 67.000’ in üzerinde geri dönüş geldiği açıklandı.
Bu görüş ve önerileri merak edip, Milli Eğitim Bakanlığının web sitesine baktım, bulamadım. ‘Yeni Müfredat’ taslağını da, yine bu sitede paylaşılan link üzerinden aradım, bulamadım. Süre bitince bilgi mi kaldırılmıştı, bu belgeyi benim cihazlarım mı açamadı bilmiyorum? Televizyonlarda, haber sitelerinde, sosyal medyada konuyla ilgili birçok yorum, değerlendirme, görüş-karşı görüş izledim, ancak tamamını algıladığımı söyleyemem. Bakan, bu yeni ‘müfredatın’ son bir yılın değil, on yıldır titizlikle sürdürülen bir çalışmanın sonucu olduğunun altını çiziyor. Bence de! Benim sözünü ettiğim tehlike de, yalnızca ne bu ‘müfredat’ ne de son bir yılın sorunu! Çocuklarımızın ve gençlerimizin, yani ülkenin geleceğinin, akla ve bilime dayalı çağdaş eğitimden uzaklaştırılması son bir yılın değil… son on yıldır, hatta son 20 yıldır yürütülen politikaların bir sonucu ve adım adım uygulanıyor. Peki, yapısal sorunlara çözüm var mı? Hayır! Bu ‘müfredat’ hangi ihtiyaca yönelik hazırlandı, net mi? Hayır! Yeni model öğrencilerin fiziksel, zihinsel gelişmeleri gözetilerek mi hazırlandı? Bilinmiyor! Gelişme çağındaki çocuklar yeterli besleniyorlar mı? Hayır! Her 3 çocuktan birinin okula aç gittiği günümüz ekonomik şartlarında, çocuklara 1 öğün okulda ücretsiz yemek verilme önerisi kaç kez gündeme geldi, onay gördü mü? Hayır!
2004’te uygulanmaya başlanan öğretim modeli paydaşların katılımı sağlandığı için daha demokratik bir çalışmaydı. 2012 yılında 4+4+4 sistemi ile beş yıllık zorunlu temel eğitim tarih oldu. Tüm ders kitapları yeniden basıldı, içeriklerinde kimi değişikliklere gidildi. Evrim teorisi kaldırıldı, yaratılış teorisi ders kitaplarına girdi. İktidar, temsilcileri ve yandaşları “ontolojik- epistemolojik”* kelimelerini bu nedenle sık sık, severek kullanıyorlar. Yeni öğretim modelinin taslak metninde de karşımızda! Evet, sözler tumturaklı, amaç ulvî, ancak eğitimde yapısal sorunlar yerinde sayıyor. Öğretmenler atanmıyor, 1,1 milyon öğretmene sosyal ekonomik çeşitli sorunlar dayatılıyor. Ülkeye ailelere ekonomik yük, çocuklara stres ve psikolojik baskı yaratan sınav odaklı sistem ilkokul dışında devam ediyor. Bu merkezi sınavların her yıl kötüleşen sonuçları, çocuklarımıza gençlerimize ne kadar yetersiz eğitim verdiğimizi belgeliyor.
Ne yazık ki!
Ve bu yeni modelin Bakan tarafından onaylandığı 25 Mayıs tarihli medyada yer aldı. 2024-2025 öğretim yılında birinci, beşinci, dokuzuncu sınıflardan başlayarak aşamalı uygulamaya geçilecek.
Yine kitaplar değişecek. Yaz döneminde yenilenecek bu kitaplar şeffaf denetimden geçmeyecek, yine içerik ve Türkçe hataları olacak. Sadece okul kitaplarını basanlar kazanacak. Okul kitapları eskiden abla-abiden kardeşe, konu komşunun çocuklarından küçüklere geçerdi. Şimdi ne mümkün. Velilerin Eylül ayı dar boğazına bu yeni kitapların maliyeti de eklenecek. Zaten okul ve servis ücretleri aileleri perişan ediyor. Özel okul fiyatları arş-I âlâya çıkmış. Fedakârlık yapmaya gücü yetmeyen aileler çocuklarını özelden alıp, çoğu imam hatip olan semt okullarına veriyor. Buna da gücü yetmeyenler çocuklarını okuldan alıp, onların gücünün yetmeyeceği işletmeler de dahil çeşitli iş kollarına çırak veriyor. (TÜİK’e göre bu rakam 700.000’in üzerinde) ya da sokağa salıyor.
Bakan, OECD ülkeleriyle uyum sağlamak adına ‘müfredatı’ %35 oranında seyrelttiklerinin altını çiziyor. Hangi %35? Yorumlardan anladığım kadarıyla, gençlere çok fazla bilgi yüklemeye gerek görmediklerinden bilgi azaltılmış, değerler (tarih bilinci, din ve ahlak dersleri) arttırılmış ve çeşitlenmiş. Örneğin, lise son matematiğinden temel integral kaldırılmış, neyse ki türev duruyormuş. İnsanın problem çözmesi, analitik düşünmesi, bağlantı kurması ve gelişmesinde temel nosyonlardan biri olan; müzik, resim dahil çok farklı alanlarda bile vazgeçilmez olan matematik niye seyreltilir? Niye ezberci eğitimden vazgeçilmez, bilimsel eğitim esas alınmaz da, çocuklar zaten anlamıyor, mesleğinde kullanmayan boşuna öğrenmesin argümanlarına sığınılarak, bu tür seyretmeler yapılır?
Abaküsten tespihe… mi?
Bakan, bu müfredatla yetkin ve erdemli nesil yetiştirmeyi, beceri odaklı eğitimi amaçladıklarını söylüyor. Erdemli insan ile tarihini bilen, manevi ve dini değerlere sahip kişi tanımlanıyor. Ders içeriklerinin bu yönde değişeceği müjdesini (!) veriyor. Öğretmenlere özgürlük alanı bırakılmıyor, yeni derslerin bire bir uygulanacağı, her kademede denetleneceği belirtiliyor. Tek tip öğretmen, tek tip öğrenci! Bütün bu çaba, düşünen değil biat eden nesiller yetiştirmek için mi, sorusunu akla getiriyor?
Bir diğer ipucu, bu değişikliğin seçildiği başlıkta kendini gösteriyor. MAARİF sözcüğü sanki özellikle seçilmiş. Arapça kökenli, anlamı ARİF’ten gelen, 1846’dan sonra Osmanlı’da ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kullanılan bu sözcüğe Türkiye Yüzyılı’nda neden dönüş yapma gereksinimi duyulur ki!
Yakında bakanlığın da adı değişir bu gidişle…
Arif olan anlar.
Neyse ki anlayanlar sayıca az değil:
ÇYDD Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, bu müfredatın iptali için dava açtığını kamuoyuna duyurdu.
Eğitim-Sen, #GericiEğitimeHAYIR hashtag’iyle laiklik ve bilim karşıtı olarak değerlendirdikleri bu müfredata karşı olduklarını yazılı, 18-24 kuruluşun ortak davranacaklarını sözlü bildirdi. Hukuksal süreç sonbaharda.
TMMOB’nin açıklaması 7 Haziran’da sitesinde yer aldı. “Türkiye’nin
yönü çağdışı bir rejime çevrilmiştir” diyerek karşı olduklarını bildirdiler ve tehlikeye dikkat çektiler. İstanbul Barosu da duyurusunu yaptı.
Muhakkak daha vardır, artacaktır, artmalıdır. Bunun için, laik ve demokratik cumhuriyetimizi kaybetmemek için, her birimiz, her kurum, her STK, muhalefet partileri üstüne düşeni yapmalı ve ısrarla takipçisi olmalıdır. Yaz rehavetine kapılmadan, gündem değiştirdikleri konularda (yumuşama, sokak hayvanları gibi ve getirilecek yeni gündemler…) mücadelemizi sürdürürken, bu konuyu ertelemeden en geniş kapsamda toplumsal muhalefeti mutlaka ama mutlaka hayata geçirmeliyiz. Bunu yapmak zorundayız. Bu müfredatın Türkiye’nin gençlerinin karakterini ve Türkiye’nin geleceğinin kaderini belirleyeceğini unutmamalıyız!
*Epistemoloji ‘bildiğimizi (= var olanı) nasıl biliriz’ sorusu ile ilgilenir.
Ontoloji ‘var olan (= bilinen) nasıl vardır’ sorusu ile ilgilenir
Çizer Hicabi Demirci’ye bu çarpıcı karikatürü çizdiği ve kullanım izni verdiği için teşekkürlerimle.