Gençliğimde ne zaman Almanya’ya yolum düşse, soluğu kitapçılarda alıyor saatlerce kitapları karıştırıyordum. Hiç unutmuyorum seksenli yılların sonlarına doğru tanıştığım Bülent Ecevit “Londra benim için bir kitap cenneti. Ne zaman Londra’ya gitsem kendimi kitapçılarda kaybediyorum”. demişti. Ecevit’e sevgi ve saygım büyüktü ama bunu söylediği anda ona başka bir gözle bakmaya başladım. Kitapların insanları buluşturması ne kadar güzel bir şey.
Ucuzlayan kitaplar
Sonra mucize gibi bir şey oldu. Benim için ulaşılamaz olan en güzel, en değerli kitaplar ucuzlamaya başladı. Param çok az olduğundan bu benim için bulunmaz bir nimetti. Berlin, Münih, Köln gittiğim bütün kentlerde altın arar gibi kitap arama serüvenim de böyle başladı. İyi kitabı keşfetme ve bulma yeteneğime babam çok şaşırıyordu. Böylece ilk çevirmenlerimizden olan anneannem Seniha Bedri Göknil’in, sonraki yıllarda da Adalet Cimcoz’un ölümünden sonra, eşinin bana hediye ettikleri birbirinden değerli kitaplarla zenginleşen kitaplığım günden güne büyüyordu.
Sonra yetmişli, seksenli yılların Alman kentlerindeki büyük ve güzel kitapçıları küçülmeye başladı, kimi yok olup gitti, kimi de küf kokulu ikinci el kitaplıklarına dönüştü. Vitrinleri süsleyen kitaplar artık benim aradıklarım değildi. Çoksatar bir yazarın bir kitabı mı çıktı, vitrinler sadece o kitapla dolup taşıyordu. İyi kitap bulmak giderek zorlaşıyordu. Ama ben yine de büyük bir heyecanla keşfetme serüvenimi sürdürüyordum. Almanya’da, öteden beri çok sevdiğim kitap okuma geleneği vardır. Yazar kitabından kesitler okur, kitabı tanıtır sonra üzerinde tartışılır. Okuma da, yerini çoksatar ya da kült bir yazarın pazarlanmasına bırakmaya başlamıştı. Ama bunu da doğal karşılıyordum.
Horgörülen kitaplar
Sonra kitap hor görülmeye başladı. Sözgelimi bir yere davet edildiğinizde özenerek seçtiğiniz bir kitap mı götürüyorsunuz, alaylı bir gülümsemeyle ya da hayal kırıklığıyla karşılaşacağınız kesin. Neden bu kitabı seçtiğinizi ne kadar anlatırsanız anlatın kitap hediye etme ayıbını (başka hediye mi bulamadın?) kolay kolay örtemezsiniz. Kitap hediye etmenin, karşındaki insana değer vermediğinin bir göstergesi olarak değerlendirildiği bir ortamda okumayı sevenler bile çiçek ya da çikolata getirmeyi tercih ediyorlardı çünkü kim ne derse dersin kitabın modası geçmişti artık.
Sonra yakınmalar başladı. “Ne yapacağım bu kadar kitabı?”, “Kim okuyacak ki bunları?”, “At atamazsın, sat satamazsın”, “Kitaplar çok yer kaplıyor”, “Toz tutup havayı kirletiyor”, “Evimde artık tek kitap bile tutmuyorum” gibi sözleri çok duyuyorduk.
Kitap düşmanlığı
Sonra kitap düşmanlığı başladı. Kitap okumayı benim kadar seven arkadaşlarım bile kendilerini kitabı ötekileştirme modasına kaptırmışlardı. “Benimkileri kilere tıktım”, “Gözün önünden gidince rahat ettim”, “Kitaplar gidince evim aydınlandı”.
Sonra evlerin önüne kitaplar yığılmaya başladı. Gelip geçen istediği kitabı alıyordu. Kimse istemiyorsa çöpçüler alıp götürüyordu. Ben de okumadığım birkaç kitabı bahçe kapısının önüne özenle dizdim. Her gün pencereden bakıyordum kitapların durup durmadığını anlamak için. Bir kitap eksildiğinde ne kadar sevindiğimi anlatamam, demek ki hala kitap okuyan ve kitapları seven birileri vardı.
Sonra da çöp bidonları imha edilecek kitaplarla dolup taşmaya başladı. Hüzünle, kitapları götüren çöp kamyonlarının arkasından bakıyordum.
Evimdeki kitaplıktan cebimdeki kitaplığa
Çocukluğumdan beri severek kitap okuyan, yaklaşık otuz yıldır kendisi kitap yazan ve yayınlayan, yazmanın ve okumanın hayatın biricik anlamı olduğuna inanan biri olarak kitabın tükenme süreci benim de dönemimin yavaş yavaş sona erdiğini anlatıyordu.
Köln ve İstanbul’daki evlerimde hala özenle kitaplarımı yerleştirdiğim ahşap kitaplıklarım var. Kendimi en mutlu duyduğum anları orada geçiriyorum.Ama sevgili Berin Uyar’la Essen’deki bir kitapçıdan satın aldığım Kindl’im de (elektronik kitap okuma cihazım da) var. Koskoca bir kütüphaneyi cebimde taşıyorum şimdilerde . Klasikler, Dickens, Dostoyevkski bedava… Ne büyük bir buluş! Kitaplığın yerini alıyor mu alacak mı? Hayır, karşılaştırmak bile yanlış belki. Ama okumayı sevenler için yine de bir mucize. Karanlıkta ya da güneşin gözleri kamaştırdığı göz alıcı gün ışığında bile rahatça okunan Kindl’in çekiciliğine kapılmamak mümkün değil. Okuma kültürü farklı kulvarlarda sürüyor sanırım.