Sevgili Zehra,
Yazdıklarına bakınca yine oldukça hareketli, üretken ve paylaşımcı bir dönem içindesin ki bu aslında senin bir süredir genel yaşam rutinin. İki ülke arasındaki harekete bir de tatiller eklenince sık sık fiziksel olarak bir yer değiştirme halin söz konusu. Tabii bu süreçlerde üretimlerini, çalışmalarını da durdurmuyorsun. Üstelik sürekli olarak bunları paylaşma ihtiyacı içindesin. Bu noktada dergimiz TEB Oyun, üye olduğumuz ÇYDD Beyoğlu Şubesi ve ortak çalıştığımız arkadaşlarımızı da sürekli üretim alanlarının içine dahil ediyorsun. Bunlar çok güzel de ben farklı sorumluluklarım nedeniyle zaman zaman senin hızına yetişemiyorum ve bazen kendi sorumluluk alanlarım içinde enerjimi seninle aynı seviyede tutamıyorum. Yine ‘’kız çocuk’ olarak anneme bakma sorumluluğu ki erkek kardeşimde bu sorumluluğun binde biri bile yok, dergi editörlüğü, ÇYDD’de gençlerle kültür sanat projeleri ve iki tiyatro jüri üyeliği nedeniyle neredeyse her gece bir oyun görmek, benim bir şey üzerine düşünme, okuma ve yazma zamanımı çalıyor ve bir konuya yoğunlaşmama engel oluyor. Bu nedenle ne senin gibi hareket edebilme ne de senin düzeyinde bir üretim şansım var.
Hayat benim için bir sosyal sorumluluk projesi gibi. Kendime yönelik pek bir şey yapamasam da hep başkalarına bir faydam olsun diye bire bir temas halinde bir şeyler yapmaya uğraşıp duruyorum. Evet dediğin gibi her gece oyuna gitmek kolay değil, ama bu sayede ülkemizdeki tiyatro eğilimlerini, gençlerin nelerle ilgilendiğini, nasıl biçimler deneyip farklı işler yapmaya çalıştıklarını, yeni oluşan dilleri ya da seyirci profilinin tiyatro mekânlarına, oyunlara göre nasıl değiştiğini görme şansım oluyor. Böylece özellikle gençlerin yaptığı oyunlarda kuşak farkından kaynaklanan iletişim sorunlarını da aşabiliyorum. Yani sürekli kendimi tiyatro aracılığıyla güncellemiş oluyorum. Bu da bana bir çeşit sosyolojik bakış sağlıyor. Ha diyeceksin ki ‘’bunların bazıları zaman kaybı ve aslında gençlerde diğer kuşaklardan aktarılan bir kültürel bellek olmadığı için her zaman güzel ve nitelikli şeyler çıkmıyor ya da çok apolitik oldular sadece kişisel alanlarda işler çıkıyor ortaya’’ ama yine de gelecek onların ve yanlarında olmak, yaptıklarını izleyip geri bildirim vermek ya da bazen bizim kuşakların algılayamadıkları ama onların yaşadıkları sorunları fark etmek için bu jürilerde olmaya ve dergi adına da bir şeyleri kaçırmamaya özen gösteriyorum, çok kolay olmasa da. Yaşam hepimize farklı roller veriyor, en önemlisi kendi koşullarımızda yine de bir şekilde üretken olabilmek.
Geçenlerde 2007 yılından beri yazdığım editör yazılarına bir göz attım ve ülkenin tüm sosyo-politik izdüşümünü ve değişimini bu yazılarda gördüm. İçimden sadece editör yazılarını yayınlasam bu ülkede neler olduğunu bir yabancı bile takip edebilir diye düşündüm. Tabii tiyatroyla ilgili içeriklerle bağlantılı ama her zaman illa ki ülkenin içinde bulunduğu durum hep öncelikli olmuş. Seçim arifelerindeki umutlar, Gezi Direnişi, AKM’nin kaderi, yasaklanan oyunlar, deprem vb. Hep bir gündem, hep bir sorunu dillendirdiğim paragraflar ve bunların tiyatroyla, sanatla bağlantıları… Sonra o sayının içeriği ve yine genelde politik dosya konuları. Tabii toplumsal cinsiyet alanına odaklı bir sürü çalışma da bu içeriklerin içinde. Örneğin, taciz ve cinsel istismar konusunu tiyatro sanatı içinde derinlemesine araştırdığımız bir dosyamız bile var ki pandemi döneminde bir sürü kadın tiyatro sanatçısı ve akademisyen bu konu üzerinde epey çalıştık, zoom toplantıları yaptık. Ben de bunu bir dosyaya dönüştürdüm. Yönetmenlerin, hocaların, yöneticilerin çoğunlukla erkek olduğu bir sistem içinde ve tiyatro gibi bedenle yapılan bir işte tacizin sınırları çok daha hassas.
Son dönemde senin de gördüğün Yedi Yahudi Çocuk oyununda sana yetişerek ben de feminist gözlüklerimle bir eleştiri yazısı yazabildim. Şimdi bu farklı yorumları dergimizde birlikte yayınlayarak yine ortak bir işe imza atacağız.
Gelelim senin şu canını sıkan Gi-po’ya… Evet haklısın çocuk edebiyatından söz eden bir kitapta muhalif ve alternatif bir bakış sunan, üstelik bunu tek bir kitapla değil, bir dizi kitap çıkararak farklı yönlerden ele alan bir yazar yok sayılmamalıydı. Ama tabular bu alanda da kırılamıyor, kabul edilen bir bakışın dışına çıkılamıyor maalesef. Çünkü çocuk edebiyatı da aslında çocukla ilgili ön yargılarımıza bağlı. Bu alanda çok iyi yazarlar var ama sen otoriter sistemi, eğitimdeki aksaklıkları, yetişkinlerin çocuklara yaklaşımını çocuğun bakışından yazmaya çalıştığın için ve çocuğun ‘’kral çıplak’’ demesi gibi sen de tüm sistemi sorguladığın ve eleştirdiğin için belki bu seçkilere giremiyorsun. Çünkü kralın çıplaklığını çocuğun yanında yer alarak onu destekleyerek ve edebiyat yoluyla düşünmesine olanak sağlayarak ortaya çıkarıyorsun. Ben kendi kızımı çocuk edebiyatıyla tanıştırdığımda bir sürü iyi yazar dışında senin de kitaplarını okumasını sağladım. Şu an 34 yaşında ve hala ‘’en sevdiğin çocuk kitapları hangisiydi?’’ diye sorduğumda senin kitaplarının adını sayıyor. O kadar etkilenmiş ve sevmiş ki hala unutmuyor.
Ne yazık ki zaman zaman içimizdeki gizli polis Gi-po ve başkalarının gizli polisleri yüzünden yaşamda karşımıza çıkan engelleri aşamıyoruz. Ama sanat her zaman yanımızda ve doğası gereği ön yargıları, fanatik bakış açılarını, kalıpları ve hatta tabuları sorgulamamıza yardım ediyor. Bu akşam da yine ÇYDD Beyoğlu Şubesi etkinliğinde beraber olacağız ve sanat ve tabular konusunu bu kez psikolog Gökhan Çınar’la da tartışacağız.
Mektubumu iyi ki bu sanatla tanışmışım dediğim bir tiyatro haberiyle bitireyim. Dün gece üyesi olduğum Sadri Alışık, Çolpan İlhan Tiyatro ve Sinema Ödül Töreni vardı. Tiyatro öyle bir sanat ki gerçekten yaşamımıza ışık tutuyor ve bambaşka boyutlar katıyor. Gece boyunca eski oyuncuların bitmeyen tiyatro aşkı ve heyecanı, genç oyuncuların enerjisi ve umudu ve kaybettiğimiz değerli sanatçıların hatırasıyla çok güzel bir buluşma gerçekleşti. Femtrak ekibimizden Ayşe Lebriz Berkem de bizden en iyi yardımcı kadın ödülü aldı ve çok güzel bir konuşma yaptı. Aynı gecede Ayşe, hocası Serpil Tamur, öğrencisi Berkay Ateş ve Berkay Ateş’in iki genç öğrencisinin de ödül alması, tiyatroda usta çırak ilişkisinin ve oyuncuların bir sonraki kuşakla olan sevgi ve dayanışma dolu bağlarını gözler önüne sermesi açısından çok anlamlıydı.
Bu sezon bitti ama sanatın sınırı, sezonu yok. Bizler hep mesleğimizle birlikte yaşıyoruz. Sana üretken, keyifli ve Gi-po’larla karşılaşmayacağın, onlara rağmen yolundan dönmeyeceğin güzel günler diliyorum.
Sevgiyle kal
Tijen