İstanbul, 05.03.2023
Sevgili Zehra,
Herhalde yazışmaya başladığımızdan beri en zorlandığım mektup bu olacak. Kafamı toplamak yoğunlaşmak o kadar zor ki, özellikle şu günlerde her sabah yeni bir gündemle uyanmak, daha bir travmayı atlatamadan ikincinin ya da politik anlamda yeni bir olumsuz gelişmenin sarsıntısı bazen dayanılmaz oluyor. Her ne kadar bu toplumda büyümek acılara, olumsuzluklara ve her türlü çarpıklığa karşı bağışıklık kazanmamızı sağladıysa da bu sefer gerçekten çok zorlandığımız bir süreç yaşıyoruz. Deprem gerçeği tüm toplumu altüst etti. Artık aşıların da yetmeyeceği daha radikal çarelere gereksinim duyduğumuz, sözün bittiği değil asıl şimdi başlayacağı bir noktadayız sanırım.
Günlerdir televizyonun başında önce “donma” daha sonra bir şekilde harekete geçme ve dayanışma ruhuyla bir ay geçti. Bu süreçte ne kadar farklı duygular ve empati yoğunluğu yaşadık! Ama düşüncelerin devreye girdiği ve billurlaşmaya başladığı noktada acı, üzüntü ve çaresizlik öfkeye evrildi. Ben bu öfkenin tüm toplum için sağlıklı bir öfke, bir uyanma anı olduğuna inanmak istiyorum.
Aslında bu güzel coğrafyamızı depremlere borçluyuz. Ama ne yazık ki güzellikleri tüketmek, doğaya kulak vermeden yaşamak, betona taparak ranta teslim olmak, bu kadim toprakları ve o coğrafyadaki zengin kültürümüzü bir anda yok olma noktasına getirdi. Benim en iyi bildiğim şehir Antakya’ydı. Antakya’da yaşadığım kardeşlik duygusunu hiçbir şehirde hissetmedim ben. O halkın özgün yapısı, farklı kültürlerin, dinlerin bir arada barış içinde yaşaması ülkemiz için ne güzel bir modeldi! Orada gençlerle ve çocuklarla yaptığım sanat ve tiyatro çalışmaları, yöre halkının duyarlılığı günlerce etkiledi beni. Hiç unutamadığım bir şehir oldu Antakya, özlediğim ama bir kez daha gidecek fırsat bulamadığım… Şimdi anılarda kaldı. Yaşanmışlıklar anı olabilir ama coğrafyalar şehirler anı olur mu? Gidemeseniz de orada olduğunu bilirsiniz. Birkaç şey değişse de koskoca şehirler, kasabalar kültürleriyle birlikte tamamen değişemez ki ama bu sefer maalesef çok farklı. İçim acıyor. Toplumsal travmalar kişisel hayatlarımızı, iç dünyamızı daha da kırılganlaştırıyor. Etrafımdaki herkes bir anlamsızlık ve mutsuzluk sarmalı içinde. Çünkü hepimiz aslında birbirimize, diğer canlılara hatta taşa, toprağa, suya o kadar bağlıyız ki! Fail hep insan gibi görünse de yanlış yaptığımızda eylemsiz sandığımız taşın toprağın, suyun failliğine tanık oluyoruz. Biz onlara ne kadar haşin davranırsak ve kendimizi üstün görürsek karşılığı çok daha ağır olmaya başlıyor. Antroposen çağının bir an önce bitmesi ve eko kırıma son vermemiz gerektiğini ağır yıkımlarla, çok acı derslerle öğreniyoruz. Tabii ülkemizde bir de var olan tek adam iktidarının, merkezileştirilmiş ucube bir sistemin ve yarattığı beton sevici kültürün bu sürece katkısı büyük. Sosyal devlet olamamanın yükü, eğitimin içinin boşaltılması, bilimin, liyakatin ve adaletin can çekiştiği bir ülkede nefes almaya çalışmanın ağırlığını yazmama gerek yok. Ülke olarak entübe edilmiş gibiyiz.
Şubat boyunca zaman donmuştu benim için, çok zordu ama şimdi yine akıyor ve Bahar geliyor.
Bahar İsyancıdır
Mart ayı benim kişisel tarihimde çok özel bir ay. 5 Mart yani bugün benim doğduğum gün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 15 Mart kızımın doğum günü ve son olarak 27 Mart çok severek emek harcadığım tiyatro sanatının varlığını kutladığımız Dünya Tiyatrolar Günü. Yani sevdiğim ve emek verdiğim ya da isyan ettiğim, uğruna mücadele ettiğim her şeyi bu ayda kutluyorum. Üstelik doğanın uyanışı da bu ayla birlikte başlıyor. Bazen “kazma kürek yaktırsa” da biliyoruz ki artık geri dönüş yok, Mart ayıyla başlayan sıcak ve aydınlık günler gecenin karanlığını yırtacak.
Bu nedenle artık kendimi biraz motive etmeye, yapabileceklerime odaklanmaya ve yeniden başlayabilme gücü toplamaya çalışıyorum. TEB Oyun dergimizin hepsi kadın olan emekçileri dergiyi bugün sosyal medyada paylaşarak bana en güzel hediyeyi verdiler. Yine benden 29 yaş büyük annem ve 29 yaş küçük kızımla birlikte doğum günümü onların güzel enerjisiyle buruk da olsa kutlamaya çalıştım.
Kanarya Adaları seyahatine gelince, şu andaki durumumda o kadar uzak bir hayal ki, ama benim için toplayacağın güneşe asla hayır diyemem, ne güzel bir hediye… Bir de seni orada düşünmek içimi ısıtıyor ve senin adına da mutlu oluyorum. Yaşadığın bireysel sorunları, çıkmazları da bildiğim için bir anlık nefes belki sana uzun bir süre dayanma gücü verecek. Tabii yaşadığın kaygılar özellikle de ev konusu hepimiz için geçerli maalesef. Bu konuda İstanbul’da yaşayan birçok kişi gibi benim de durumum benzer. Güvendiğimiz, kendi huzurlu alanımızı yaratabildiğimiz bu beton yığınlarının kaderi ne olacak? Benim gidebileceğim başka bir ev, ülke de yok. Bu açıdan biraz daha şanslısın diye düşünüyorum. Her zaman Almanya senin B planın. Tabii bir yandan deprem bölgesinde yaşananları düşününce çok insani olsa da bu kaygılardan bile utanıyor insan. Oralarda hala en temel gereksinimler, insanca yaşama koşulları bile sağlanamamışken, bizler sıcak evlerimizde kaygılıyız. Ama en azından gelecekte – tabii böyle bir zamanımız kaldıysa- güvende hissedebilmek için önlem almak gerekiyor. Ve bu güzel şehrin uzun sürse de depreme dayanıklı hale gelmesi gelecek kuşaklar için çok anlamlı geliyor. Ben toplumcu bir bakış açısına sahibim o nedenle her alanda mücadele daha kaç kuşak sürecek bilmiyorum. Ama hiçbir toplumcunun hele bizim gibi ülkelerde umudunu kaybetme lüksü yok.

Deprem bölgesinde kadın olmak
Yaşananlar o kadar yoğun, o kadar akıl almaz ve acı ki… Ama biliyorsun bizim bir de hayata bakışımızda farklı bir perspektif, bir kadın odağı ve mücadelesi var. 8 Mart yaklaşırken sosyal medyada rastladığım bazı örnekleri paylaşarak, çekilen tüm acıların dışında bir de oralarda kadın olarak yaşananlardan söz etmek istiyorum sana. Örnekler çok ama sadece birkaç tanesini paylaşarak bu mektubumu sonlandırayım.
– Diyarbakır’da jandarma ekipleri tek başına yaşayan bir öğretmene ‘’boşuna beklemeyin size çadır kalmaz aileler var’’ demiş. AFAD eğitimi almış ve bir arama-kurtarmacı da olan bu öğretmenin en azından çadır kurmak için yardım teklifi ise ‘’kadın elinle dokunma, karışma’’ diye reddedilmiş.
– Deprem bölgesindeki gönüllüler, kadın görevli sayısı çok az olduğu için kadınların gereksinimlerini rahatça dile getiremediğini ve kadınların bu durumdan kaynaklanan ciddi sorunlar yaşadıklarını ifade ediyor.
– Depremden sağ kurtulan ve kimsesi olmayan mülteci kadınların da gelecekleri oldukça karanlık görünüyor.
-Şırnaklı kadınlar deprem bölgelerindeki halkla dayanışmak için “Her evden bir leğen ekmek” kampanyası başlatmış.
– Tabii ki erkek şiddeti, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ayrımcılık, çocuklara şiddet ve istismar afette katmerli bir şekilde devam ediyor.
-Bir de hepimizin tepki gösterdiği refakatsiz duruma gelen çocuklara yönelik etkili bir takip mekanizması kurulamaması büyük sorunken, Diyanet depremzede çocukların evlat edilebileceğini ancak mirastan yararlanma hakkı olmadığını üstelik de evlat edinenle evlenmesinde sakınca bulunmadığını ifade etti. Tabii tepkiler üzerine bu bölüm silinmiş. Bu çocukların tarikatların eline düşmesi olasılığı da tüyler ürpertiyor.
Bunlar toplumsal cinsiyet odağından görünenlerin çok küçük bir örneği. Kim bilir daha neler yaşanıyor, kadınları ve çocukları neler bekliyor? Bu nedenle Mor Dayanışma ve Mor Tırlar’ı da desteklemek gerektiğini düşünüyorum ve elimden geldiğince her anlamda destek olmaya ve duyurmaya çalışıyorum.

Evet 8 Mart yaklaşıyor. Her şeye karşın dayanışmayı büyütmek, kadının kadının yurdu olduğunu her durum ve koşulda hatırlamak gerekiyor. Gerektiğinde isyan etmek, doğanın savunulmasına ve eko kırıma karşı üretilen politikalara kadın mücadelesi içinde yer açmak gerekiyor. Aslında bizim, ‘’kadınlar günü’’ diye dayatılan çiçekler, hediyelerle gözümüzü boyayan sisteme toptan itirazımız var.
Bahar’ın isyancı ama hayatı yeniden başlatan enerjisiyle seni sevgiyle kucaklıyorum ve
Kanarya Adaları’ndaki kısa tatilin sana güç vermesini gönülden diliyorum. Tüm toplumun güneşi toplayabileceği günlerin gelmesini umarak mektubuma son veriyorum.
Sevgiyle, dayanışmayla dostlukla kal
Tijen
* Sevgili Onat Kutlar’a saygıyla ( Bahar İsyancıdır /2011 YKY)