Gökyüzü 31.3.2023
Sevgili Tijen
Yine uçaktayım. Bu kez yolculuk İstanbul. Bakalım orada beni ne tür sürprizler bekliyor. Kanarya Adalarından Köln’ün soğuğuna ve iç kapayıcı griliğine döndükten sonraki günler baş döndürücü bir hızla uçup gitti. Kendi yazma çalışmalarımdan sağlık sorunlarına, tiyatro ve operadan arkadaşlarla buluşmaya kadar bir sürü etkinlik… ,
Kızılcık Şerbeti
Yine de sana önerdiğim Kızılcık Şerbeti dizisini izlemeye zamanım oldu. Dizi bana göre çok ilginç, iki kültür arasındaki (muhafazakar ve laik kesim) çatışma olarak taraf tutmama, sadece gözlem yapmak iddiasıyla başladı ama çok farklı bir kulvarda ilerlemeye başladı. Postmodernizmin getirdiği bu taraf tutmama, herkes kendi açısından haklıdır safsatasına öteden beri çok kızdığım için (yetmez ama evetcilere selâmlar) diziyi izlemeye başladım. Biliyorsun yaşadığımız dünyada taraf tutmama da taraf tutma anlamına geliyor. Sana diziyi önermemin nedeni de dizinin kendini muhafazakâr olarak adlandırılan bir kesime sert olmakla birlikte yine de yapıcı bir eleştiri getirmesi, çünkü bu kesimde bile değişimin pekâlâ mümkün olabileceğini göstermek istiyor Ütopik mi? Sanmam çünkü dünya değişiyor, her şey değişiyor, yaşam da sürekli bir akış anlamına geliyor. Bu akışın içinde dünyada açıklık, esneklik, yumuşaklık ve hoşgörü olması çok önemli. Bir şeyleri zorla tutma, konserve etme mümkün değil, yoksa çok kimsenin canı yanabilir, çok büyük adaletsizlikler yaşanabilir, nitekim yaşanıyor da. Ülkemizde her gün bir kadının öldürülmesi bunun en çarpıcı göstergesi. Kızılcık Şerbeti gibi bir dizinin kadın haklarını (insan haklarını) savunma açısından çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu da tabii bazı çevreleri çok rahatsız etti. Dizi kadına karşı şiddete karşı çıkarken, kadına karşı şiddeti özendiriyor gerekçesiyle sansüre uğradı. Bundan daha absürt bir durum olabilir mi?
Dünyanın merkezi erkekler mi?
Tijencim son zamanlarda aydın çevrelerdeki kadın-erkek ilişkileri üstüne de çok düşünüyorum. Femtrak’taki son günlerdeki mesajlaşmalarımız da bunu tetikledi galiba. Kaç kere tanık olmuşumdur, kadınların çoğunlukta olduğu bir gruba erkekler katıldığında birden her şey onların çevresinde dönmeye başlıyor. Neden? Eğer dönmezse erkek bundan rahatsız oluyor ve bunu çok net belli ediyor. Erkek rahatsız olunca, kadın daha da çok rahatsız oluyor, dahası bundan ötürü suçluluk duyuyor. Söz konusu bir grupsa tabii ki grup dinamizminin de etkisi büyük.
Benim kuşağımdan önceki kuşakta durum farklıydı. Bir araya gelindiğinde kadınlar ve erkekler hemen ayrı gruplar oluşturuyorlardı. Kadınlar ev işlerinden ve çocuk bakımından söz ederken, erkekler meslek yaşamları ve politikadan söz ederlerdi. Hiç kimse birbirine karışmazdı ama anneciğimin bundan çok rahatsız olduğunu biliyorum, çünkü doğal olarak sadece ev kadınlığıyla sınırlandırılmak istemiyordu. Grupların karışması için annem de babam da gayret gösteriyorlardı ama nedense bir türlü başaramıyorlardı.
Şimdi çok daha farklı bir dünyanın içindeyiz, ama bu dünyada yine de kadın ve erkek eşit değil ya da kendilerini eşit hissetmiyor. Öyle olmasa neden bir erkek araya gelince kadınlar birden farklı davranıyorlar? Erkeğin ayrıcalığı ne? Geçenlerde tanınmış bir erkeğin başı çektiği bir iş toplantısında karşı çıkmak cesaretini gösteren bir kadın, öylesine ince sesle, çocuksu ve ezik ezik konuştu ki içime fenalıklar geldi. Ama aynı kadının benimle konuşurken sesi de duruşu da yüzde yüz değişmişti, tuhaf değil mi? Başka bir örnek: Yine geçenlerde tanınmış bir erkek arkadaşım kadınların ağırlıkta olduğu bir grupta yeterince merkez olamayınca rahatsız olmuştu, ben de bundan çok tedirgin olmuştum. İşin tuhafı o arkadaşımı gruba ben getirdiğim için ona karşı inanılmaz bir suçluluk duymuştum. Oysa söz konusu bir kadın arkadaşım olsaydı böyle bir duyguya kapılmayacaktım. Bu çok tuhaf değil mi?
Peki bunun nedeni ne? Erkeklerin egosunun kadınlarınkinden daha güçlü olması mı? Olabilir tabii ama güçlü ego payesini erkeklere veren bizler değil miyiz? Erkek çocuklarına daha doğdukları andan itibaren birer küçük paşa gibi davranıldığı bir gerçek değil mi? Onlar daha bebek yaşta dünyanın kendi çevrelerinde dönmesine, yani merkez olmaya alışmışlar, alıştırılmışlar. Bu bir gerçek. Son zamanlarda genç arkadaşlarımın üç, dört yaşlarındaki küçük çocuklarıyla çok fazla beraberdim. Kızlar çok daha iletişimsel ve esnek. Erkek çocuklar ise kafalarının dikine gitmeyi, inatlaşmayı, saldırganlığı çok seviyorlar, bu nedenle de kızlara oranla çok daha yorucular. İstisnalar tabii ki var ama çoğunluğun davranışı bu. Senin bu konudaki düşüncelerini çok merak ediyorum.
Tijencim uçağımız yavaş yavaş alçalmaya başladı. Görevli beni uyarmadan dizüstü bilgisayarımı kapatmalıyım. Pencereden bakıyorum, sisli puslu bir İstanbul bizleri bekliyor. Biliyor musun İstanbul’a her geldiğimde içim içime sığamaz sevincimden, İstanbul’un her şeyini öyle bir özlemiş olurum ki… Ama bu sefer anlamlandıramadığım bir hüzün var içimde. Güney Doğu Anadolu depremiyle birlikte hepimiz bir tuhaf olduk. Ben de son mektubumda sana söz ettiğim nedenlerden dolayı kaygı ve korku içindeyim. Pek yakında Cihangir’deki evimde buluşmak üzere.
Sevgiyle