Gökyüzü, 28.2.2023
Güneşe doğru uçarken
Sevgili Tijen,
Uçaktayım. Güneşli bir kış gününde İspanya’ya bağlı Kanarya Adaları’na doğru uçuyoruz. Birkaç yıl önce Tenerife’ye gelmiştik, şimdi ise hedef Lanzarote. Kanarya Adaları Afrika’ya yakın olduğu için hava sıcaklığı bütün yıl yirmi derece civarında.
Kuşatılma
İki haftalık bu yolculuğu bir tür kür, yani şifa gibi düşünüyoruz. Temiz hava, deniz, yürüyüş ve çok çok özlediğimiz sıcaklar; kıştan kaçma da diyebiliriz buna, eksi ikiden yirmi iki dereceye, buz gibi soğuktan sıcağa, karanlıktan aydınlığa doğru yol almak harika bir duygu. Ama son günlerde yaşadığımız kuşatılmışlık duygusundan, eşimin ağır hastalığının yarattığı korkulardan, Ukrayna savaşının giderek çığırından çıkmasıyla oluşan kaygılardan ve bizde on kenti tuzla buz eden deprem travmasından az da olsa kurtulabilecek miyiz bilemiyorum.
Şimdi İstanbul’da da bir paniktir gidiyor, herkeste deprem korkusu. Her kafadan çıkan ayrı bir ses, büyük bir karmaşa… Tabii ben de nasibimi aldım bu hengâmeden. İlk bakışta aşık olup varımı yoğumu yatırarak aldığım ve her şeyden çok sevdiğim Cihangir’deki evimi biliyorsun. Ne güzel zaman geçirdik orada, arkadaşlarla buluşup ne güzel sohbetler ettik. Tiyatro sohbetleri, film çekimleri, ortak projeler hep bu evde doğdu, gelişti ve bahçemdeki bambular gibi serpildi. Korona günlerinde şiddete uğramış yedi kadının öyküsünü anlattığımız Anlatılamayan Öyküler adlı video sergimiz bu mekânda ortaya çıktı, son yıllarda üzerinde çalıştığım kitaplarımın bazıları da burada yazıldı. Her şeyini seviyorum bu evin renkliliğini, güler yüzlülüğünü, yaratıcılığını, dinginliğini, orada yaşadığım sürece beni hep sevgiyle kollamasını, üzgün günlerimde sarıp sarmalamasını her şeyini. Ama evim şu an can çekişiyor. Ya ölecek ya da en pahalı sağlık uzmanlarının öncülüğünde tedavi olup toparlanacak. İyi de ben bunun altından nasıl kalkacağım? Hiç bilmiyorum. Hem özel yaşamımda (sevdiğim, evim) hem toplumsal yaşamda hem de politikada olup bitenler öylesine sarsıcı ki kafam durur gibi oluyor. Ama benim durumumda olan o kadar çok insan var ki.


İzolasyon duygusu, çaresizlik, bloke olmak ve hüzün ve öfke… Oysa koronada kapandığımız günlerde en kötüsünü yaşadığımızı sanıyordum. Tabii şu an yaşadığımız günlerden de daha beteri olabilir: Söz gelimi nükleer dünya savaşı çıkabilir, her şey mümkün. Ama sanırım bizdeki gündem öylesine yıpratıcı ki bunu düşünmeye zaman bile yok.
Bir kuşatılma içindeyiz. Çok çok zor bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum Tijen, ama bunun altından hep birlikte kalkacağız, yaralarımızı birlikte saracağız. Çok umutsuz bir anımda bunları sen söylemiştin bana. Benim de bu umut her şeye rağmen hep var içimde…
Güneşe doğru uçarken zihnimde uçuşan karanlık imgelerden kurtulmayı ne kadar istediğimi bir bilsen…
Savaşa karşı yürüyüş
Birkaç gün önce Berlin’de savaş karşıtı elli bin kişinin katıldığı bir miting vardı. Sana geçen mektuplarımda sözünü ettiğim ünlü feminist Alice Schwarzer ve sol partiden Sahra Wagenknecht’in ön ayak olduğu büyük bir yürüyüş. Berlin’de yaşasaydım buna mutlaka katılırdım. Biliyor musun Alman halkının yarısı savaşa karşı. Bu gerçek inanmayacaksın ama Almanya gibi demokratik bir ülkede gizleniyor. Almanya hiçbir somut hedef belirlemeden, ya da Amerikalıların uydusu olarak Rusya’yı yeneceğiz gibi absürt bir yönlendirmeyle en ağır silahları Ukrayna’ya gönderiyor. Bir yıldır süren savaşta yüz bin insan öldü, düşünebiliyor musun? Yine de savaş çığırtkanlığı medyanın öyle bir gündeminde ki haberler sürekli olarak manipule ediliyor. İnstragramda da savaş delisi gençler Sahra-Alice ikilisine “Rus dostu, gözü dönmüş solcular, hadi Moskova’ya” gibi ucuz sloganlarla saldırıyorlar. Ve bütün bunlar Almanya gibi demokratik bir ülkede olup bitiyor. Ben bütün bunlara tanık olduktan sonra “Bizde her şey çok kötü ama uygar batı ülkelerinde farklı” gibi bir düşünceyi çoktan geride bıraktım. Bazen düşünüyorum da inandığımız her şey yok oluyor, bastığımız her yer sallanıyor, bir çöküş sürecinin içindeyiz sanki. Böyle bir ortamda ne yapabiliriz?
Normopati
Beni en çok şaşırtan da toplumu saran normopati hastalığı. Normopati ya da normallik deliliği nedir biliyor musun? Bireyin herkesleşmesi. Yani kendi bireyselliğini unutarak toplumda geçerli olan ya da dayatılan kurallara inansa da inanmasa da ayak uydurması. Kısaca ne geçerliyse onu savunması. Sözgelimi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile birlikte Rusların ötekileştirilmesi, dahası tanınmış Rus sanatçılara karşı tavır alınması, öte yandan bu savaşı durdurmak için hiçbir çaba harcanmaması normal sayılıyor, nükleer savaş uyarısıyla bu düşünceye karşı çıkanlara ise Alice-Sahra örneğinde olduğu gibi saldırılıyor. Başka örnekler de getirilebilir normallik deliliğine.
Bizde de normopatiye en çarpıcı örneği ataerkil ve cinsiyetci duruşun geçerli olması, kadını kapatan bir zihniyetin çok doğal ve normal sayılması verilebilir. Son yıllarda giderek ağırlık kazanan muhafazakâr ve dinci ideoloji artık normalimiz oldu. Bunları sorgulayanlar anında ötekileştiriliyor. Sonuçta toplumda ne normal sayılıyorsa onu kayıtsız şartsız kabul etmemiz gerekiyor. Normopatinin kuralı bu.
Yani normal olan savaşın savunulması ve sürdürülmesi ise barışı önerenlerin hor görülmesi ya da susturulmaya çalışılması çok doğal. Ya da normal olan kadın-erkek eşitsizliği ise kadın haklarını savunanlara karşı çıkılması gerekiyor. Ya da normal olan dini değerlere öncelik vermekse bu değerleri sorgulayanların susturulmasından doğal bir şey olamaz. Normopati hastalığına yakalanmamak için ne yapmalıyız? Bu soru geçmişte olduğu gibi (Ionesco’nun Gergedanlar oyununu hatırlıyor musun?) günümüzde de bir çok sanatçının da gündeminden hiç çıkmıyor.
Eril ve dişi enerjiler
İnsanların içinde her ikisi de var: İktidar ve güç, rekabet, şiddet, yani yıkıcılık ya da sosyal iletişim, diyalog, rezonans, kısaca yapıcılık. İlklerine erkeksi ikinci grubaysa kadınsı olan diyoruz ama biliyorsun yetiştirilme ve sosyalleşme sürecimize göre cinsiyetimizden bağımsız olarak her iki gücün de etkisi altındayız. Günümüzde eril gücün normal sayıldığı ve insanların bunun için birbirlerinin çukurlarını kazdığı bir dönemdeyiz. Günümüz politikacılarına bakman bile yeterli: Putin, Trump, Urban ve daha niceleri. Güç, iktidar, rekabet ve paranın değil de insan odaklı bir yaşamın ön planda olduğu bir yaşam nasıl olurdu? Sanırım o zaman eğitimden, sosyal yaşama, kentleşmeden politikaya, kültürden dile değin her şey ama her şey müthiş bir dönüşüm geçirirdi. Biraz hayal gücüyle bunun nasıl bir yaşam olabileceğini düşünebiliriz pekala. Zorlanıyorsan şöyle düşün bazı sözcükleri dilden toptan çıkarsaydık, yani insanlar bu sözcüklerin anlamını unutsalardı yaşamımız nasıl olurdu? Şiddet, savaş, güç, iktidar, rekabet, silah, toksik ego, saldırganlık, hoyratlık?
Öyleyse tek seçenek: Yapıcılık…Depremde herkesin bunun için nasıl çabaladığına tanık olduk. Bağışlar, yardımlar, tanıdığım bazı kimselerin depremzedelere evlerini açmaları, bazılarının koruyucu aile olmaları…
Yaraları sarma zamanı
Şimdi yaralarımızı sarma ve travmalardan kurtulma zamanı. Onun için ben de kendi alanıma, yani yazmaya, okumaya ve yaşamaya dönüyorum. Bu arada Teb Oyun Dergisi’nin yayına girmek üzere olan son sayısına baktım, başta sen olmak üzere dergiye emeği geçen herkesin eline sağlık. Hem tiyatro dergimiz hem de Femtrak’taki birlikteliğimiz bize farklı görüşler üzerine düşünme, tartışma fırsatını veriyor. Bu benim on yıllardır arkadaşlarımla, öğrencilerimle sürekli yaptığım bir şey, şimdi de tiyatro ve feminist platformdaki arkadaşlarımla bunu sürdürebilmem benim açımdan büyük şans! Umudumu yitirmemek için şanslı olduğumu hep hatırlatmam gerekiyor kendime. Anlamlı bir yaşamım olduğunu, yapıcı olabilmek için çaba harcadığımı ve bundan böyle de yaşadığım sürece harcayacağımı. İşte umut bu…
Lanzarote Adasına doğru yavaş yavaş iniyor uçağımız. Her yer ışıl ışıl güneş içinde. Camdan baktığımda deniz ve gökyüzü sonsuz bir maviliğin içinde birbirleriyle bütünleşiyor. Güneşli günler bekliyor bizi burada. Adada kaldığım sürece bol bol güneş toplayacağım Tijencim, gelecekteki karanlık, sisli ve yağmurlu günlerimi uzun süre aydınlatması ve bana yeni bir güç ve enerji vermesi için. İstersen senin için de toplarım.
Her zaman dostluk ve sevgiyle
Zehra