
Böylece hem tepkisini göstermiş, hem de olaya dikkat çekmişti. Bu performans “body track” serisinin ilk örneğiydi. Sonraki yıllarda canlı performans ve video çalışmalarıyla, farklı yerlerde benzeri çalışmalar gerçekleştirdi. Ölümünden sonra, onu referans alan kadın sanatçılar benzeri performanslarla onun adını yaşattılar.

Ana’nın bir diğer seri çalışması “Silueta” ya değinmeden önce hayat hikayesine göz atmakta yarar var. Ana 1948 yılında Küba’da doğdu. Aristokrat bir ailenin kızlarından biriydi. Küba devriminde başta Castro’yu destekleyen babaları daha sonra yön değiştirdi. Karşı devrimi örgütlemeye çalışan CIA ve yardakçıları, bu komünist rejimde ailelerin izni olmadan çocukları Sovyetlere gönderileceği söylentisi yaymaktaydı. Bu söylenti üzerine inşa edilen “Peter Pan Operasyonu” ile CIA 1960-62 yıllarında Katolik Kilisesi’nin de yardımıyla 14.000 Kübalı çocuğu ABD’ye kaçırdı. Ana ve kız kardeşi de bu çocuklardandı. Ailesi olmadan ABD’ye geldiğinde Ana 13, ablası 15 yaşındaydı. Sürgün olmanın, göçmen olmanın hatta okul arkadaşları tarafından aşağılanmanın acı deneyimini çok küçük yaşta, annesiz ve babasız yaşamak zorunda kaldılar.
“Kendimle doğa arasında ilişkiyi sanatım aracılığıyla keşfetmem ergenlik dönemimde vatanımdan sökülüp atılmış olmanın açık bir sonucudur. Doğada silüetimi yaparak vatanım ve yeni evim arasında bir geçiş sağlamaya çalıştım.”

Bedeniyle toprak, çamur, kum, çimen gibi doğal zeminlerde iz bırakarak gerçekleştirdiği “Silueta” serisiyle Mendiata’nın fiziksel ve ruhsal varoluşunu sorguladığını söylemek mümkün. Ana, bu çalışmalarında bedeniyle doğada iz bırakıyor ve bu izleri yine doğal malzemelerle boya (kan), ateş, su ile doldurup doğum, ölüm, yeniden doğuş kavramlarına gönderme yapıyordu. Özellikle “Silueta” serisinde çok kullandığı “kan” negatif bir öge değildi, Afro-Cuban mistik dini “Santeria”da hayatın özü olarak görülmekteydi. Pagan ve mistik “Santeria” ile kişisel inanışlarını harmanlayan Ana, bu çalışmalarının ilkini 1973 yılında Meksika’da gerçekleştirmiş ve burada vatanıyla bağ kurmasını sağlayan bir atmosfer bulduğunu söylemiştir.

“Ecofeminist” olarak da tanımlanan bu çok üretken, sıra dışı sanatçının her bir çalışması daha detaylı irdelenmeyi hak ediyor. Ne iyi ki, ülkemizde bunu yapanlar var. Bu yazıyı oluştururken yararlandığım Sanat Tarihi Dergisi’nde yayımlanan Nur Balkır imzalı “ Bir Anna Mendiata varmış, bir Ana Mendiata yokmuş” yazısını internetten merak edenler okuyabilir.
Otuz altı yaşında yaşam döngüsü trajik biçimde sona eren Ana Mendiata’nın sanatına saygıyla.