Yön. Fernando Leonardo de Aranoa
Film İspanya Sinemasının en iyi örneklerinden kabul ediliyor ki kesinlikle öyle, güncelliğini koruyan konusuyla, zamansızlığı ve anlatım diliyle, en üst seviyede oyunculuklarla aldığı ödülleri ve övgüyü sonuna dek hak ediyor. Hani bazı oyuncular için “her filminde farklı, tanıyamadım” deriz ya Javier Bardem tam da bu tanımın karşılığı, Güneşli Pazartesiler ve İçimdeki Deniz’i seyretmeyen oyunculuğunu görmüş sayılmaz, her iki filmde öyle bir döktürüyor ki uzun süre hafızanızdan çıkmıyor.
İspanya’nın bir liman kentinde çalıştıkları tersane kapatılınca işsiz kalan bir grup arkadaşın hazin hikayesi…Her akşam aynı barda içen, isyan ve öfkesini mizahla gizleyen Santa (Javier Bardem), eşi Ana ile problemli Jose (Luis Tosar), iş görüşmelerinde genç olmadığına üzülen Lino, stadyumda güvenlik işi bulan en şanslıları Reina, barın sakin sahibi Rico, acısını içine gömen Amador ve aralarına gerçekten uzaydan düşmüş gibi duran Rus Kozmonot Sergei… Hep kadın filmi deriz ya, işte buyurun mis gibi altı işsiz erkek filmi, sosyal izolasyona maruz kalan, giderek yalnızlaşan, işsizliğin hüznünü ve çaresizliğini yaşayan, umutsuzluğun dibinde ve her şeye rağmen onurlarını korumaya, dik durmaya çalışan, gerçekte kırılgan ve şefkate ihtiyaç duyan işsiz erkekler…
İçinde mizah da barındıran, sözünü sakınmayan zeki diyaloglar olan bir film, Sergei’nin “ Dostum çok kötü bir şey fark ettim, bize komünizmle ilgili anlatılan her şey yalanmış, ama daha kötüsü kapitalizmle ilgili anlatılan her şey doğruymuş” sözü, Santa’nın sokak lambalarıyla imtihanı gibi çokça gülümseten sahneler var. İşsizlik gibi günümüzün en büyük sorununu hiç duygu sömürüsüne düşmeden, bireysel kurtuluşun hiç bir şey ifade etmediğini, hepimizin kaderinin birbirine bağlı olduğunu insanın içine işleyen örneklerle anlatıyor.
Mutlaka seyredin, beğenmezseniz bilet paranız iade diyeceğim ama öyle bir şansım yok.