
Haibun Çalışması – ortak-
Bir haibun giriş bölümünü atölyedeki tüm arkadaşlarla ortak yapılandırıp yazdık.
Sonrasını her bir arkadaşımız, kendi üslubuyla bitirdi.
Aşağıdaki haibunlar, bu çalışmanın örnekleridir.
Yelda Karataş
Haibun 1
Osman çok kalp Züleyha
ilkbahardan baygın yaza geçişin son günleriydi. Hava sıcaktı ve Şile kollarını açmış bizi bekliyordu.
annemle babam bakıştılar. Evet, gidiyorduk. Ben ok gibi sokağa fırlayıp, çocukları ayağa kaldırdım
-Denize gidiyoruz!
Station Vagon Granada mahallenin neredeyse hepsini içine alacak kadar büyüktü.
oturduğum taşın üstünden o yeşil ejderhaya bakınca kendimi daha da küçülmüş hissediyordum.
bir de baktık ki Veysel Amca, romatizmalı bacağını sürüye sürüye koşturuyor ama yalnız değil;
karısı Binnaz Teyze, yemek dolu meşhur çıkını ve bir yanına kedileri Osman’ı diğer yanına tavşanları Züleyha’yı tıkıştırdığı o koca sepetiyle seke seke yetişmeye çalışıyordu.
sonunda hepimiz yeşil ejderhanın karnındaydık.
nuh’un gemisine bindik
neşeli çocuklar
denize doğru
arabada hapşıracak yer yok. Çocuklar, Osman ve Züleyha station vagonda. babamın frene her basışı eşsiz bir eğlence… her virajda güneş gözümde kamaşıyor, ağzımın suyu çıkından gelen börek kokusuna karışıyordu. yol uzun.
Züleyha’nın kulağı Osman’ın burnunda. annem gibi dokunmadan uyumuyordu.
teypte aynı kaset üçüncü turda, sıkılınca kalktı bizim yaramaz orta parmaklar havaya… önce ağaçlara, bulutlara sonra yayalara, yanımızdan geçen her arabaya nah çeken ne cici çocuklarız… kızınca bize parmak sallayan adamlar, utanan kadınlar ve babasına nanik ne diye soran cahil çocuklar… her şey çok komik. kıkır kıkır parmaklarla, yol kısa. Osman’ın burnu da Züleyha’nın kulağında.
sonunda tabelada Şile tek başına… oh, deniz de börek de pek yakında. açlığım eğlencemi durdurmasa…
yeşil ejderha motorunu soğutuyordu kenarda. içim kıpır kıpırdı da uyuşan bacaklarım yürümeme bile mani oluyordu. Osman sepette geriniyor, Züleyha da artık marul istiyordu.
biraz ter ve çok deniz
dudağımda tuz
börek böyle pek leziz
çıkın açıldı, kıştan kalma beyaz bacaklar tuzla buluştu. kum ve kahkaha her yerimizde. deniz, hayat kadar son’suz…
çocuk zihnimde yeni bir eğlence; hayvanlar sıkılmasa, onlar da bizimle oynasa… çıksın Osman, gelsin Züleyha, topu bana atsalar ya…
kuyruğuna basınca
sırrımı dağıtma
yoksa yalan oluruz
hayat, sepetin kancasını açtığım parmağımdan da kısa… küçük aklımla yaptığım büyük hata. kancanın açılmasıyla tavşanın denize kaçması, suyu sevmeyen kedinin onun peşinden dalgaya koşması; hepsi toplam yarım dakika. Züleyha görünmüyordu, Osman suda köpekleme yüzüyordu. annemin çığlıkları kulakları deliyordu. denizin köpüğüne babamın çay kokan elleri karışıyordu. eğlence nerede, korku şimdi baş rolde.
ıslak Züleyha, sahile dönen Osman’ın ağzında aynı kuyruksuz bir fare. tavşan hareketsiz.
dudağımda yeni tuz-
sümüklü gözyaşım
tüysüz pişmanlığım
siz hiç babamı ağlarken görmediniz. siz hiç Züleyha’yı Şile’de gömmediniz. yeşil ejderhaya doluşuyorduk, bu kez herkes sessiz. Osman bana küs. Yol çok üzgün.
ben annemle uyuyacağım bu gece, kulaklarım kapalı.
Gülşah Veryeri

Haibun2
Cam Siluetler
ilkbahardan baygın yaza geçişin son günleriydi. Hava sıcaktı ve Şile kollarını açmış bizi bekliyordu.
annemle babam bakıştılar. Evet, gidiyorduk. Ben ok gibi sokağa fırlayıp, çocukları ayağa kaldırdım
-Denize gidiyoruz!
Station Vagon Granada mahallenin neredeyse hepsini içine alacak kadar büyüktü.
oturduğum taşın üstünden o yeşil ejderhaya bakınca kendimi daha da küçülmüş hissediyordum.
bir de baktık ki Veysel Amca, romatizmalı bacağını sürüye sürüye koşturuyor ama yalnız değil;
karısı Binnaz Teyze, yemek dolu meşhur çıkını ve bir yanına kedileri Osman’ı diğer yanına tavşanları Züleyha’yı tıkıştırdığı o koca sepetiyle seke seke yetişmeye çalışıyordu.
sonunda hepimiz yeşil ejderhanın karnındaydık.
nuh’un gemisine bindik
neşeli çocuklar
denize doğru
Ejderhanın camından ara ara siluetler yansıyordu. Öne doğru yol alan yüzlerde, çocuksu bir sevinç gizlenilmişti. Ne garip bir durumdu, biz birbirimize bakıp gülümsüyorduk ama büyük suretlerin gülümsemesi bile bencildi. Allahtan Osman ve Züleyha vardı. Uzun kulaklar ve uzun dişler, Züleyha acaba yaklaşan mavinin sesini şimdiden duymuş mudur? Osman kuyruğunu yavaş yavaş vuruyor demek keyfi yerinde. Binnaz’ın çıkınından gelen ciğer kokusu, Osman’ın en sevdiği; Arnavut ciğeri. Ve yolun sonu mavi.
mavi yolun sonunda
cam siluetler
denize yansıdı
Cemil Aras