FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

HAYATA DÖNÜŞ

HAYATA DÖNÜŞ

Tijencim

Uzun bir aradan sonra yine başladığımız mektuplaşmada yazdığım mektubun adını Hayata Dönüş koydum. Gerçekten dönebilecek miyim yoksa bir yerde takılıp kalacak mıyım hala bilmiyorum. Ama hayatı sizleri, sevdiklerimi, projelerimi, denizi, doğayı kısaca benim için anlamı olan her şeyi kucaklamak özlemi şu an her şeyden güçlü.  Yaşamın aydınlık tarafında olanlar karanlıkta olanları düşünmezler pek. Onlara ilgi gösterirlerse kendileri de karanlığın içine çekileceklermiş gibi bir korkudan mı kaynaklanıyor bu? Anlamak zor. Ansızın karanlığın içine çekildiğim o kâbuslu günlerde bunu çok düşündüm. 

Arafta

Haziran sonunda güneşli bir Pazar günü Norbert’le keyifli bir öğlen yemeği yemiştik yakınımızdaki İtalyan lokantasının bahçesinde. Deniz mahsullü Rizotto, en sevdiğim yemek… Sonra mide bulantısı karın ağrısı, önce zehirlendiğimi sandım, bir süre bu durumu önemsemekle önemsememek arasında gidip geldim, en sonunda da ani bir zekâ pırıltısı sonucu taksiye atladığım gibi acile attım kendimi. Acilde incelemeler sonucu doktor bana hemen ameliyata alınmazsam bir, iki saat içinde öleceğimi söylemez mi!  Büyük şok…Çok kötü bir bağırsak düğümlenmesiymiş. Ondan sonra her şey öyle hızlı gelişti ki… 

Ameliyat sırasında yaşadığım tuhaf bir yaşantıyı hiç unutmak istemiyorum. Çok eğlenceli güzel bir ortamdayım, bir tür parti havası gibi bir şey. Bir bahçedeyiz, renk renk balonlar uçuşuyor, neşeli sesler, kahkahalar, mutluluk duygusu…İşte o an  yaşamımda sevdiğim ve değer verdiğim her şey uzaklaşıyor benden, ama her şey…Yaşamak ile yaşamamak, sevdiklerimle birlikte olmak ya da olmamak  bütün sınırlar ve kutuplaşmalar kalkıyor ortadan, öyle de olabilir böyle de ne fark eder ki gibi bir duygu ve bu duyguya eşlik eden inanılmaz bir mutluluk duygusu. Sonradan bu yaşantı üstünde çok düşündüm. Arafta değil de yaşamda da böyle hissedebilsek  bütün sınırları böylesine kolaylıkla aşabilsek ölüm korkusunu  ne kadar rahat aşabilirdik. Nirvanaya varmak gibi bir şey olmalı bu. 

Kafka’dan selam var

Dokuz hafta kaldım bu hastanede, dokuz haftada iki büyük yedi küçük olmak üzere dokuz ameliyat oldum. Üç haftası yoğun bakımda geçti. Bu hastanede çok otoriter ve hiyerarşik bir yapılanma var. Doktorların neredeyse hepsi erkek, kadın doktorlar parmakla sayılacak kadar az. Buna karşılık hemşirelerin yüzde doksan beşi kadın. Oysa sonradan Reha (iyileştirme merkezi) için kaldığım hastanede tam tersi söz konusuydu, üstelik de hastane personeli farklı kültürlerden geliyordu. Genellikle kadınların hemen hepsi erkeklere oranla çok daha iletişimseller. Erkek doktorlar ise komikler. On dakika önce  kendini beğenmiş otoriter bir havada benimle konuşan genç doktor, şef doktor geldiği anda ezilip büzülmeye başlıyor. Erkek doktorlar hastayla iletişimden özellikle kaçıyor, olabildiğince az bilgi veriyorlar. O kadar ki ben elimde kâğıt kalem biriken sorularımı sormaya başladığım anda benden kaçmaya başladılar. Kısa sürede çok soru soran hastaya çıktı adım. Kaldığım bölüm ameliyatlı hastalara ayrılmıştı, belki de bu nedenle bu kadar otoriter ve hiyerarşik bir düzen olduğunu düşünüyorum. Yoğun bakımı Kafka’nın kâbus dünyasına taş çıkartacak bir biçimde hatırlıyorum. Söz gelimi yeni ameliyat olmuşum, ağrı ve sıkıntı içindeyim, karnım gümbür gümbür, volkanlar patlıyor. En dibe vurduğum bu anda genç, yaşlı dokuz doktor yatağımın çevresini sarmış bana sorular soruyor, bunun gibi sahneler o kadar çoktu ki. Kara mizahı severim, ama insan kara mizahın içine düşünce durum değişiyor. Zaten sana bu mektubu bir hafta önce yazmaya başlamıştım ki inanılmaz bir ağlama krizine tutuldum. Demek ki yaşadıklarım travmatik bir iz bırakmış üstümde. 

 

Sevgi sarmalı 

Şimdi hayata dönüş yolundayım. Günden güne iyileşme yolunda küçük adımlar attıkça yaşamımı daha da çok dış dünyadan soyutlanmış hapishane yaşamına benzetiyorum. Bu süreçte dış dünyadan gelen her mesaj bana dünyalar veriyor. Hele bu mesajlar sevdiğim insanlardan geliyorsa…Bu arada benim Köln’deki kızlarım özellikle de Nurten, Ayşen ve Ebru  neredeyse her an yanı başımdaydılar. Yaz tatiline çıktıklarında bile beni bir gün bile unutmadılar, gittikleri yerleri anlattılar, resimler gönderdiler, öyle ki onlarla birlikteymişim gibi oldum. Onların bu sevgi dolu halini unutmam hiç mümkün mü. Düşünebiliyor musun yirmi beş yıllık bir dostluk, önce öğrencimdiler, sonra asistanlarım, sonra arkadaşlarım, sonra da can dostlarım… Özgürlük Yolları, Göç Öyküleri kitabımda onların öykülerini okuyabilirsin. 

Bu tuhaf bir mektup oldu Tijen, aslında feminist mektup anlayışına uygun olarak hastane yaşamıyla ilgili bir sürü gözlemimi ve deneyimimi anlatmak istiyordum sana ama gerçekten zorlanıyorum. Sanırım şu an ihtiyacım olan tek şey hastaneden uzaklaşmak.

Hayalimde denize giriyorum, saatlerce yüzüyorum, öyle güzel, öyle berrak ve sıcak bir denizdeyim ki, içinde renk renk boy boy öyle çok balık yüzüyor ki  tıpkı birkaç yıl önce gittiğimiz Seyşeller’de yaşadığımız gibi. Belli olmaz belki de bu kış yine oralara giderim. Görüyorsun ya hayallerin gücü beni hayata çoktan döndürdü bile….

Seni sevgiyle kucaklıyorum.

Köln, 29.8.2024

Zehra

Picture of Zehra İpşiroğlu

Zehra İpşiroğlu

Tüm Yazıları