Geçen hafta bir gün içinde 8 kadın öldürüldü Türkiye’de. Bunlar bizim duyduklarımız, ya duymadıklarımız, kapalı kapılar ardında dönenler, henüz çocukken ihtiyar adamların kollarına bırakılan kızlarımız, aile meclisinde alınan kararla diri diri toprağa gömülen ya da bir akar suya bırakılıveren genç kadınlarımız, zulüm gördüğü kocasından kurtulmayı başaramayan ve her gün dayak yiyenler… Saymayayım, zaten biliyorsunuz…
Bu yazıyı 8 Mart’tan önce yazdığım için bu yıl neler yaşayacağımızı bilmiyorum. Acaba Taksim’de Gece Yürüyüşümüze izin verilecek mi? Gerçi izin verilmese de bir yolunu buluyor ve 8 Mart’ı kutluyor kadınlar ama… Galiba iktidarları çok korkutıyoruz, ne dersiniz? Toplumun en aktif kesimi kadınlar. Direnişlerde hep önde, ne olursa olsun sesini duyurmaya kararlı.
Bazen, bu dünya kadınların eliyle kurtulacak diye düşündüğüm olmuyor değil doğrusu. Bakar mısınız sokaklara… Yürüyüşleriyle, yılmayan direnişleriyle, yapılan haksızlığa susmamak gerektiğinin bilinciyle ayakta kadınlar… Yaratıcı fikirleriyle, yapıcı önerileriyle… Kadın güzellemesi yapmak istemiyorum aslında. Bu, canavar erkekleri doğurup yetiştiren de kadınlar.
Bu yıl Ankara’dayım 8 Mart’ta. Çocukluğumun geçtiği kentte ilk kez bir toplantıya konuşmacı olarak davet edildim. Bilim Sanat Edebiyat Derneği’nde yapılacak 8 Mart kutlamasında, konuşmacılardan biriyim. Uzun süredir etkinliklerine severek katıldığım Mozaik Grubu’ndan Nevin Koçoğlu davet etti. Heyecanlıyım. Tanımadığım insanlar, bilmediğim bir ortam. Söyleyeceğim her söz zaten biliniyor. Kadınlar ve 8 Mart hakkında bilinmeyen, söylenmeyen ne kaldı ki? Hemen hemen hiç. Toplumsal cinsiyet alanında çalışanlar, yazanlar didik didik ettiler bu konuları. Bir yere varabildik mi? Bilmem.
Yok yok, bilmem sözü haksızlık oldu. Hem ülkemizde hem de dünyamızda kadınlar haklarını tırnaklarıyla kazandılar. Düşünün bir, genç kadınları cadı diye yakıldığı dönemlerden bugünlere geldik. Yüzyıllar boyunca büyük yol alındı. Şimdi, düşündüm de, biz? Biz kazanılmış haklarımızı korumak ve geri alınmış haklarımızı yeniden kazanma savaşındayız hala. Evet cadı olarak yakılmıyoruz ama toplumun gerici kesimi kadını insan olarak bile kabul etmiyor hala.
Ben uzun yıllardır yurt dışındayım ne yazık ki. Orada da dostlarımla her 8 Mart’ta buluşuruz. Sanmayın ki, Avrupalı kadın mutlu ve tüm haklarına kavuşmuş. Fark şu ki, o ülkelerde nispeten yerleşmiş bir demokrasi olduğu için kavga bizimki kadar sert ve acımasız değil. Yani orada da kadınlar her fırsatta sokaklarda.
Bu sabah düşündüm de, hayatımız, özellikle de benim kuşağımın hayatı hep insanın mutluluğu için mücadele ile geçti. Kadın hakları için, demokrasi için, barış için, ayrımcılığa ve faşizme karşı bir an susmadan mücadele ettik ve bedeller ödedik. Şimdi şu halimize bakın. Mollaların, haramilerin elinde aşağıya doğru çekiliyoruz. Biz susmadık. Gençlere el verdik. Hala onlarla beraber, onların yanında, kendi çapımızda devam ediyor kavgamız.
Çok saçtan yok saça, 36 bedenlerden 40’lı 50’li bedenlere gidiyoruz; bol tereyağı, hamurlu, acılı sofralardan yağı tuzu sakındığımız sofralara; günlerce uyumadan çalıştığımız hoplayıp zıpladığımız günlerden bel ve diz ağrılarından şikayetçi olduğumuz uykusuz gecelere geçtik. Yürüyüşlerde sırtımıza bağladığımız çocuklarımız şimdi kendi torunlarıyla oynuyor; düğün derneklerde buluştuğumuz dostlarımızın cenazelerinde görüyoruz birbirimizi… Zaman acımasız..
Ama sanmayın ki yıldık, mücadeleden vazgeçtik. Yine sokaklardayız, yine haklarımız için sonsuz bir enerji ile koşuyoruz. Galiba sonuna kadar da koşacağız hep beraber.
Hepinizin 8 Mart’ı kutlu olsun.