Ilgın Erarslan Yanmaz
Dünyanın iki kutbu olduğunu biliyoruz. Ve bu kutuplardan yay şeklinde geçen 360 adet boylam olduğunu. Bu bilgileri günlük hayatta ne kadar kullanıyoruz? Örneğin gece gökyüzünde yıldızlara bakarken dünyanın bir başka yerinde insanların güne merhaba dediklerini hiç düşünüyor muyuz? Ya da kuzey yarım kürede baharda çiçekler açtığında; güney yarım kürede ağaçların yapraklarını döküp soyunduğunu? Bir başka kutbu ya da başka bir meridyendeki yaşamları ne kadar merak ediyoruz? Bu merak mı gezme isteğini kamçılıyor yoksa insanın merakı ve soruları gezdikçe mi daha da çok artıyor bilmiyorum. Ancak benim en sevdiğim fotoğraf gezileri şimdiki hayatımın akışını tersine çevirenler. Diğer yarım kürede olmayı seviyorum. Yazken bavulu kışlıklar ile doldurmayı. Dünyanın dönüş yönünün tersine gitmeyi. Ötekine özlemi, bazen kendinden kaçışı…
Peru’ya 2013 yılında yaptığımız yolculukta, ilk durağımız dünyanın 7 harikasından biri olan ve 2430 metrede yaklaşık 80.000 dönüm üzerine kurulan Machu Picchu’ydu. Bu İnka antik kentinde yaşam sadece 100 yıl kadar sürmüş. Kalıntılar ise İspanyol işgalinden ve yağmasından yerliler tarafından ancak unutturularak ya da sır gibi saklanarak korunmuş. Amerikalı kaşif Hiram Bingham tarafından kalın bir toprak ve bitki örtüsünün altında 1911 yılında yeniden keşfedilmiş.

Tekerleğin, çelik ve demirin bilinmediği, harcın kullanılmadığı bir uygarlık Inkalar. Sarp dağlık bir alanda, imparatorluk ailesinin ve zengin çevresinin yerleşmesi için, tonlarca ağırlıktaki granit taşların oyulması ile kurulan bir kentin hayranlık uyandırıcı inşası ancak müthiş bir mimari, mühendislik ve astronomi bilgisi ile mümkün kılınabilmiş. Bu konumdaki bir şehirde yaşam,su ve tarım olmazsa sürdürülebilir olmadığı gibi İnkaların Pachamama’ya olan inançları; şehrin ve üzerinde kurulan yaşamın öncelikle ‘Toprak Ana’nın sürdürülebilirliğini sağlaması açısından önemsenmesi ile günümüze kadar gelebilmiştir.

Pachamama (Toprak Ana)’ya dayalı İnka inancında ve tarımın bu kadar zor ve hayati olduğu bir uygarlıkta en önemli tanrının Güneş (İnti) olması da çok şaşırtıcı değil aslında. Kuzey yarım kürede 21 Haziran en uzun gün ve yazın habercisidir. Günler kısalmaya başlasa da güneş yaz boyunca dünyanın kuzeyinde toprağa, denizlere ve tüm hayata canlılık katacak ve enerji verecektir.
Ancak 21 Haziran güney yarım kürede en kısa gündür ve kışın habercisidir. Günler yavaş yavaş uzayacak olsa da Inkalar güneşin geri gelmeyeceğinden korkarlarmış. Ekinoks ve gündönümlerini hesaplamak için inşa ettikleri güneş saatinin aynı zamanda tören alanı olması da bundandır.
Intiwatana (Intihuatana) Machu Picchu’da tören amaçlı ve güneş saati olarak kullanılan bir monolittir. Yaklaşık üç farklı seviyede oyulan yekpare bu yapının en üst kısmındaki silindire benzer taşın dört farklı duvarı var: Kuzey, Güney, Doğu ve Batı.

21 Haziran’da güney yarımkürede, kış gündönümünün başlaması ile bu taşın en uzun gölgesi güney kanadına yayılır. 21 Aralık yaz gündönümünde ise kuzey kanadında üçgen bir gölge oluşur. 21 Mart ve 21 Eylül (iki ekinoks) sırasında ise güneş, doğrudan Intiwatana’nın üzerinde durur ve hiç gölge yaratmaz. Aynen öğlen ışınları altında gölgelerin güçlükle görünmesi gibi.
Kış gündönümünde yavaş yavaş kaybolan güneşin bir daha geri gelmeyeceğinden ve doğmayacağından korkan Inka halkı, aynı gün güneş tanrısı Inti için törenler düzenlerlermiş. En alt kısımdaki merdivenlerde rahipler dizilir, monolitin ortasındaki çanak şeklindeki bölümde ise adaklar adar,bazen kurbanlar sunarlarmış. Quechue dilinden çevirince Intiwatana, ‘güneşi tutmak/ bağlamak’ gibi bir anlama geliyormuş. Demek ki tören, güneşi kayaya bağlamak ve kaçıp gitmesini engellemek için bir yakarış. Ve belki de İnka halkı için 21 Haziran, ‘Parlamaktan yoruldun güneş, şimdi git. Yerini yağmur ve rüzgar tanrısı Kon’a, su ve sel tanrısı Pariacaca’ya şimşek ve yıldırım tanrısı Catequil’a bırakma zamanı. Bize arada kendini göstermeyi unutma ve 23 Eylül ilkbahar ekinoksunda tüm heybetinle geri dön.’’ temennisi. Tarım toplumu olan İnkalar için hasat ve ekim dönemi çok önemli olduğu için bu monoliti yılın doğru zamanlarını belirlemek için güneş takvimi olarak kullandıkları düşünülüyor. Hava durumu ve mevsimlerdeki geçişleri anlayabilmek için güneşi rehber olarak kullanan Inkalar belli ki ışık ve gölge ustası olmuşlar.
Inkalar bir çok yerde Intiwatana yapmış olmalarına karşın İspanyolların tahribinden kurtulan iki tanesinin en büyüğü Machu Picchu’dakidir.
2000 yılında çekilen bir bira reklamı sırasında kameramanın bulunduğu platform çökünce silindir taş hasar almış.
Arkeolog Luis Barreda Murillo, “Hasar muhtemelen onarılabilir, ancak İntiwatana bir daha asla eskisi gibi olmayacak” demiş.

Zaten havalar da eskisi gibi değil! İklim değişimi bizim de doğanın da ayarlarını bozdu. Belki Tanrıların gücüne bile göz dikti. İnti bile mustarip olabilir bu durumdan.
Arada kaybolmasını istesek de güneş olmadan yaşam mümkün değil. Cılız ya da güçlü; yüzümüzün dönük olduğu yönde ya da göremediğimiz bir yerde. Ne olursa olsun, ‘’O’’ olmadığı gün dünya üzerindeki yaşam da sona erecek.
‘’Hoşgeldin Güneş’’/ ‘’ Huq kutikama İnti’’ (yine görüşürüz Güneş)