“Şiddet yetersiz kimsenin son barınağıdır.”
- Isaac Asimov
Az önce çok sevdiğim bir kadın arkadaşım telefon etti. “Filan arkadaşın karısının telefonunu bana verebilir misin?” Benim ilk sözüm şöyle oldu. “Kocası mı dövmüş, hangi hastaneye kaldırmışlar?” Arkadaşım şaşırmıştı. İsteksiz ve tuhaf bir şekilde “Ne….. ne zaman, nerede şiddete uğramış. Yok canım ne alakası var. Dövülmüş müdür bilemem ben başka bir konu hakkında görüşeceğim.”
Telefonu yazıyla ilettikten bir süre sonra beni tekrar aradı. “Sen neden bu kanıya vardın?” sorusuyla muhataptım artık. Hafızamı zorlayarak kendimce bir söylem geliştirmek istedim. Bu arkadaşım eşine hiç şiddet uygulamış mıydı yoksa biz mi duymamıştık. Kadın ise kan kusup “kızılcık şerbeti içtim” mi demişti… Yoksa, “kol kırılır, yen içinde kalır” mıydı? Yukarıda konu ettiğim gibi benim zaman zaman refleks şeklinde gelişen ani tepkilerim vardır.
Yaşamım boyunca o kadar çok şiddet olayına tanık olmuştum ki… Sayısını unuttuğum gibi saymakla bitmez demek daha doğru geliyor bana. Apartman komşularım mesela, eşlerinden şiddet gören kadınların tek uğrak yeri benim konutumdur.
Başka komşular neden başlarının derde girmesini istemezler de lokasyon hakkı bende olurdu? Bu sorunun yanıtını hâlâ bilemem. (Bu yazıda söylemek istemedim yoksa elbet yanıtını iyi bilirim. “Saflığımdandır elbette” diye itiraf bile edebilirim.) Yoksa küçük oğluyla tek başına yaşayan bir kadın gecenin bir yarısında komşusunun yaralı eşine nasıl kapısını açabilir ki? Açtın ve kadını içeriye aldın diyelim, bu kez maganda kocası karakolu arayarak “benim nikâhlı karımı zorla evinde tutuyor” diye ihbar ederse ben ne yanıt verebilirdim. Çocuğunu evde yalnız bırakamayacağına göre, çocuğunu uyandırar üstünü giydirir ve karakola ifade vermeye gidersin. Bir de, saldırıya uğrayan komşu kadın karakolda kocasından şikâyetçi olmazsa yandığının resmidir.
1998 yılında bürokraside önemli bir görevi olan çok iyi eğitim almış bir kadın arkadaşım vardı. Sabah kahvaltı daha masasına oturmadan telefon çalmıştı. O yıllarda GSM operatörleri yaygın değildi. Ev telefonundan arayan sesi tanıyamamıştım. Boğuk bir ses “şu anda ne yapıyorsan her şeyi bırak çık gel” diyen sese, “siz kimsiniz, ben neden size gelecekmişim” dediğimde “ben ……” yanıtını almış ve koşa koşa evine gitmiştim. Taksiden indiğimde meşgul olan asansörü bile beklemeden dört katı merdivenlerden çıktığımı anımsıyorum.
Asansör o kata, ben kapıda beklerken gelmişti. Kapıda bir süre bekledim sonra arkadaşım açtı. Gözlerime inanamıyordum. Her cumartesi günü olduğu gibi o sabahda kuaföre gideceğini biliyordum. Yerlerde derisiyle birlikte sökülmüş ve yolunmuş saçlar vardı. Kafasının bazı bölümlerinde saçlı deri koptuğu için kanamalar oluşmuş, kan pıhtıları görülmekteydi. Gözlerime inanamadım. Kadının yüzü ve görünen diğer yerleri çürük içindeydi. Kolları, bacakları ve özellikle de beli tutmuyor olmalıydı ki duvardan destek alarak yürümeye çalışıyordu. Beni içeriye alarak ana kapıyı sıkıca kilitledi.
Ne olup bittiğini anladıktan sonra bir kadın avukatı arayarak nereden başlamamız gerektiğini sordum. O, teker teker anlatınca arkadaşıma dönerek “hadi üstüne bir şeyler al ve yırtık giysilerini bir poşete koy, gidiyoruz” dedim. Arkadaşım, gözlerini yere indirerek, “ben hiçbir yere gidemem. Mahkemeden konuttan uzaklaştırma cezası verseler bile sürenin bitiminde bu eve gelecek ve beni öldüresiye döverek komaya sokacaktır. Yok hayır, ben bunu göze alamam. Sonra, pazartesi işyerine gittiğimde kime ne derim ben? En iyisi işyeri hekimini arayarak 10 gün rapor alayım. Dış görünüşüm düzelince uzun kollu giyerek işbaşı yaparım.” Şaşırıp kalmıştım.
Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu yaşam arkadaşının ona şiddet uygulamasından utanmamış ama kendisi şiddet gördüğü için utanmıştı. O gün hiçbir yere gitmedik. Kocası 10 gün dışarıda, nerede kaldıysa kalmış ve sonunda elinde bir demek kırmızı gülle kapıya gelmişti. Yaşama kaldıkları yerden devam ettiler.
Kocası asker kökenliydi. O olaydan sonra ikisiyle de bir daha görüşmedim. Daha ilgincini de anlatmadan geçemeyeceğim. 1985 yılında eski bir arkadaşımla karşılaşmıştık. Eskiden çok fazla samimi değildik fakat araya yılların özlemi girince özel durumundan dolayı (?) eski arkadaşları yolunu değiştirince bana daha çok iş düşmüştü.
Bir gün akşam yemeğine bana geldi. O gece, uzak bir kentten gelen erkek arkadaşımla üçümüz evde yemek yedik. Ancak kadın arkadaşım illa evime gideceğim diye ısrar edince onu yolcu etmek evdeki erkek arkadaşa düştü. Bu iki insan ertesi gün bir pastanede buluşarak evlenmeye karar vermişler. Şimdi bu uygulama var mıdır bilmiyorum ama yıldırım nikâhıyla evlendiler. Hatta benim nikâh tanıklığı yapmamı bile istediler.
Evliliklerinin ilk bir ayı mükemmeldi. İkinci ayında kadın arkadaşım beni evine çağırdı. Kapıyı sol eliyle açmıştı. Sağ eli boynuna sardığı beyaz bir tülbentle göğsünün üzerine sabitlenmişti. “Devrimci olduğu için evlendiği kocası” kendisini döverek sağ kolunu kırmayı başarmıştı.
Çok acı çektiği yüz hatlarından belliydi. Ağır çalışma koşullarıyla boğuşan kadın, yorgun argın eve geldiğinde, işsiz kocasını evinin yatak odasında yabancı bir kadınla hiç de uygun olmayan durumda yakalamıştı. Bu duruma tepki verince de dayağı yemiş kocası kolunu kırarak eline vermişti. O günün koşullarında aklımın erdiğince ne yapmamız gerektiğini söylediğim halde beni dinlemekten çok uzaktı. “Ben kocama âşığım” diyordu.
O gün benden epey tuhaf bir istekte bulundu. Lise sınavlarına hazırlık kitapları istiyordu. Ortaokulu bitirmiş liseye gidememişti. Önce liseyi dışarıdan bitirecek daha sonra üniversite sınavına girecek, sınavı kazandığı takdirde tek tercih yapacaktı: Ankara Hukuk Fakültesi. Neden diye sorduğumda “Hukuk Fakültesini bitirerek iyi bir avukat olacağım ve benim durumumda olan kadınları vekâlet ücreti almadan savunacağım.”
Kadının kocası ödül almaya doyamayan bir şair ve yazardır. Ağzını açınca mangalda kül bırakmayan tiplerden, “entelektüel” biri ve halen dev(i)rimci olduğu iddiasındadır.
Arkadaşım ne liseye gidebildi ne de üniversiteye… Çünkü “başında sopa karnında sıpa” eksik olmuyordu. Son aldığım duyumlara göre, kocasına âşık olan arkadaşım hâlâ evliliğini sürdürüyorsa da sağ kolu yanlış kaynadığı için ve kasları koptuğu için hâlâ ağrısını çekiyormuş.
Ben artık bu gezegende yaşanan hiçbir şeye şaşırmıyorum.