FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

KEN LOACH

KEN LOACH

KEN LOACH

Neşe Ürel

İngiliz yönetmen Ken Loach  (Kenneth Loach) politik sinema denildiğinde ve 1 Mayıs ile ilgili bir film ve yönetmen düşünüldüğünde de ilk akla gelen isimlerden biridir. Yönetmen Oxford Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alırken aynı üniversitenin drama derneğine katılır ve burada hem oyunculuk hem de yönetmenlik yapar. Daha sonra BBC’de dizi yönetmeye başlar. İlk sinema filmi Poor Cow’dur (1967). 

Agora Kitaplığı’ndan çıkan “Ken Loach ve Filmleri, Hangi Taraftasınız?” adlı kitapta yönetmenin yaşamı, kişiliği ve filmleri detaylı bir biçimde ele alınır. Bu kitapta aldığı ödüller tam 5 sayfa tutmuş. İlk ödülünü (Kristal Küre) 1970’te Kerkenez ile Karlovy Vary Film Festivali’nde alan yönetmen, bundan sonra katıldığı her festivalden ödülle döner. Filmleri 6 kez Venedik’te, 11 kez Cannes’da 4 kez Berlin’de çeşitli dallarda ödüller alır.

Filmlerinde maden, demiryolu, inşaat işçilerinin yani işçi sınıfının, mültecilerin, kaçak çalışan göçmenlerin, toplum dışına itilmişlerin, ergenlik sorunları ile boğuşan ama yoksul kesimden lümpen gençlerin ve özgürlük için ya da bir “dava” uğruna savaşan militanların öykülerini anlatır. Bu öyküleri anlatırken yaşamın içinden ve gerçekçi olmayı başarır. Onun filmlerinin kahramanları da her zaman sisteme karşı duruşları olan gerçek karakterlerdir. Öyküsünü anlatırken düz ve yalın bir anlatımı seçen Ken Loach geriye dönüşler, ileriye atlamalar gibi anlatım yöntemlerine başvurmaz. Sıradan izleyici için kolay anlaşılır bir anlatımdır bu. Yine profesyonel oyuncular yerine amatör oyuncuları tercih eden yönetmen doğallığı ve gerçekçiliği böylece daha iyi yakalar. Gerçek mekânları kullanmasının da bunda çok büyük payı var kuşkusuz. Bir Ken Loach filmine giderken nasıl bir film izleyeceğinizi bilerek gidersiniz ya da bir filmine ortadan başlasanız bile onun olduğunu hemen anlarsınız. İki yönetmenle birlikte yönettiği Biletler (2005) filminde bu açık bir biçimde görülür.  

Ladybird, Laydybird (1994) filminde Maggie’nin gerçek hikayesinden yola çıkarak yarı belgesel bir dram anlatır bize Ken Loach. Ülke ve Özgürlük (1995) İspanya iç savaşını, Carla’nın Şarkısı (1996) Nikaragua’daki Sandinist hareketi, Özgürlük Rüzgârı (2006) İrlanda bağımsızlık mücadelesini anlatır. Benim Adım Joe (1998) eski alkolik ve işsiz bir adamın öyküsünü, Ekmek ve Güller (2000) Meksika’dan Amerika’ya kaçak sokulan temizlik işçilerinin direnişini, Afili Delikanlı (2002) ise 16 yaşındaki yoksul ve çıkışsız Liam’ın dramını anlatır. 11 yönetmenin yönettiği 11 Eylül (2005) filminde Amerika’daki 11 Eylül olayını kendisinin politik görüşüne uygun bir bakışla değerlendirir. 1973 yılının 11 Eylül günü ABD’nin yardımıyla Şili’de gerçekleşen askeri darbeye uzanarak, içinde dramatik bölümlerin de olduğu belgesel tarza yakın bir film çeker.

2007 yılında çektiği İşte Özgür Dünyada hikâyesini, her zaman yaptığı gibi işçi sınıfının gözünden değil de işverenin gözünden anlatmayı seçiyor. İşçi iken işveren konumuna geçen hırslı Angie, çocuğuna bakmak zorunda kalan genç ve dul bir kadındır. Tırnakları ile yaşama tutunmaya çalışırken sistemin dayattığı erkek egemen değerlerle de savaşmak zorundadır. Doğu Avrupalı göçmenleri İngiltere’de işe yerleştiren bir ajansta çalışırken tacize uğradığı için tepki verir ve işinden olur. İşsiz kalan Angie çalışırken kazandığı deneyime dayanarak arkadaşı Rosie ile birlikte kendi ajansını kurar. Zor durumda olan göçmenleri uygun işlere yerleştirmeye başlar. İşini yoluna sokabilmek için her türlü yolu deneyen Angie’nin yaptıkları için her zaman bir bahanesi vardır. Anne ve babasına bıraktığı oğlunu görmeye bile zor gider, “Oğluma bakmak zorundayım” dese de oğlu pek umurunda değildir aslında. Önce iş ortağı daha sonra babası tarafından eleştirilir. Gittikçe yalnızlaşır. Ezilen taraftan ezen tarafa geçen kahramanımızın para kazandıkça uğradığı değişim ve hırsı nedeniyle giderek yalnızlaşması, sistemin onu zorla getirdiği yerdir kuşkusuz. Ken Loach tüm filmlerinde olduğu gibi bu filminde de sosyalist dünya görüşünü öne çıkarmaktan çekinmez. İlk kez bir filmde oynayan Angie rolündeki Kierston Wareing bu rolün hakkını vererek oynuyor ve filme damgasını vuruyor. Gittikçe acımasızlaşan, para hırsı ile her türlü yolu denemekte sakınca görmeyen Angie karakterini tüm doğallığıyla canlandırıyor. Baba rolündeki Colin Caughlin de filmin diğer başarılı oyuncusu. Bu filmin senaryosunu birçok kez beraber çalıştığı Paul Laverty yazmış ve insani yönü kuvvetli bir modern dünya eleştirisi ortaya çıkmış. Geçmiş yıllarda bazı filmlerinde didaktik olabilen yönetmen, yıllar içinde bundan da kurtuldu. 

2009 Looking For Eric, 2010 Route Irish, 2012 Meleklerin Payı, 2013 45 Ruhu, 2014 Özgürlük Dansı… Sürekli üreten yönetmen 69. Cannes Film Festivali’nde Ben, Daniel Blake (2016) ile Altın Palmiye’yi alır ve sayısız ödüllerine bir tane daha ekler. 

2016 Film Ekimi’nde gösterilen Ben, Daniel Blake ile ben dâhil sinefillerin çoğunu ağlattı Ken Loach. Günümüz İngiltere’sindeki bürokrasiyi ağır bir şekilde eleştiren yönetmen iki çıkışsız karakter üzerinden melodramatik bir öykü anlatmış. Melodram da ağlatmazsa olmaz değil mi? 2019 Üzgünüz, Size Ulaşamadık’ta 2008 yılında yaşanan mali krizle başa çıkmaya çalışan bir aileyi izleriz. 

2023 yılında tam 87 yaşındayken çektiği Umudunu Kaybetme (The Old Oak) ile insanlardan hala umudunu kesmediğini ve izleyiciye de umudunu kaybetmemesini söyler gibi Ken Loach. 

1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramınızı umutlu günlere diyerek kutluyorum.

Picture of Neşe Ürel

Neşe Ürel

Tüm Yazıları