
Nesteren Silivrili
Bizler, gökyüzünde „Komet“ diye tanımladığımız kuyruklu yıldızları görmeye çalışıp düşler kurar, heyecanlanırken, yanımızdan, yeryüzünden, bir Komet, süzülerek tüm şiirselliği ile, mizahı, sorgulayıcı, protest bakışı ile, düşleri ile geçti gitti. Onu Akademi yıllarımızdan tanırdık. Dergimizin yazarlarından, Berin Uyar, Birnur Akan ve benim, bizden önceki dönemden olmakla birlikte, tanıdığımız, sevdiğimiz (sevmeyen var mıydı bilmiyorum) Gürkan Coşkun…
2022 de veda etti bize.
Casa Botter’de Eylül ayında başlayan ve 12 Ocak 2025 te sona erecek olan bir Komet sergisi açıldı. Aylarca sürdü ama bu kalabalık, bu her gün bir tarafa koşuştuğumuz şehirde kaç kişi görebildi bilemiyorum. Bu nedenle sizlere biraz Komet’i, biraz da sergiyi anlatmak istedim.
1941 yılında Çorum da doğmuş… 1960- 67 yılları arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Halil Dikmen, Zeki Faik İzer ve Bedri Rahmi Atölyelerinde eğitim görmüş. Daha sonra devlet bursu kazanıp Fransa’ya gitmişti. O yıllarda atölye hocalarının tarzı öğrencilerine yansırdı ama Komet hep özgünlüğünü korudu.
Resim, şiir, edebiyat ve felsefe onun için bir bütündü…
Komet adını kullanırdı. 50‘li yıllarda çok meşhur olan Bill Haley and His Comets adlı müzik grubundan etkilenerek bu ismi almış. Sanat dünyasında hep bu isimle anıldı.
Resimleri beni hep heyecanlandırdı. Baktıkça bakar, karanlıkların içinde her bakışımda farklı detaylar görür, o karanlıkları aydınlatan ışığı severim. ”Ne demek istemiş acaba” sorusunun tuzağına düşmeden, bende yarattığı duyguyu kovalar, o duyguyu yaşamanın tadını çıkartırım.
Komet, Türkiye’de 15, Paris’te dokuz, Viyana, Salzburg, Lozan ve Brüksel’de birer sergi açmış ve pek çok uluslararası sergiye katılmış. 2004 de ”Koşarak Geldim Çorabı Deldim ” adlı anı kitabı, 2007 de daha önceki yıllarda çeşitli dergilerde yayınlanan şiirlerinin kitabı yayınlanmış. Adı, ”Olabilir Olabilir”. Ardından yenileri gelmiş… O Değilse Başkasıdır”, “Komet Momet”, “Esas Mesele İdi Fiil” ve Merak Bir.
81 yaşında kaybettik onu. Bu kadar üretken bir sanatçı için bence çok erken…
CASA BOTTER’ DEKİ SERGİ…
Sergi salonuna daha girmeden, dış cephede sizi Komet’in mütevazi bir açıklaması karşılıyor.

İçeri girince ilk gözüme çarpan, sorgulayan, ironik bir metni oldu Komet’in… Aslında her resmin üzerinde şiirler, metinler vardı. Ama çok uzunlar. Keşke hepsini yazabilsem buraya.
BİZİ BU KADAR KUSURSUZ OLMAYA ZORLAYAN NE?
*Keşke daha yakışıklı olsaydım / *Saçlarım mesela sarımsı kırmızı olsaydı/ *Beş on santim daha uzun olsaydım / *Ailem zengin olsaydı, mirasım olsaydı/ *Çocuk yaşta bir kaç yabancı dil öğrenmiş olsaydım / *Çok iyi bir burjuva çevresinde eğitilseydim / *Daha akıllı olsaydım/ *Güzel konuşma yeteneğim olsaydı./ *Güzel, akıllı, kültürlü bir karım, / *çok iyi çocuklarım ve torunlarım olsaydı./ *Güzel bir evim olsaydı / *Evin güzel bir bahçesi olsaydı./ *Güzel bir otomobilim ve ehliyetim olsaydı / *Atım olsaydı, ona binebilseydim/ *Çiçeklerim olsaydı, onları sevseydim./ *Yoksullara, özürlülere yardım edebilseydim/ *Keşke bir iyi şarkıcı olsaydım… / *Keşke futbolcu olsaydım, Fenerbahçe’de sağ iç oynasaydım / *Beşiktaş’a, Galatasaray’a goller atsaydım./ *Keşke ödüller kazansaydım/ *İnsanlar beni iyilikle yad etselerdi/ NE İYİ OLURDU / *( Belki daha iyi resimler yapar, güzel şiirler yazardım)

Ardından sergi küratörü Levent Çalıkoğlu’nun tanıtım yazısı…
“Komet: Gerçek ile düş gücünü, ciddiyet ile kuralsızlığı, melankoli ile absürtlüğü, gizem ile şiirsel bir evreni iççice ören sıra dışı bir ressam. Resim sanatını edebiyat, şiir ve felsefeyle yakınlaştıran, sadece tuvalde değil çağdaş sanatın video, enstalasyon ve performans gibi farklı ifade alanlarında modern yaşamın kural ve kalıplarını eleştiren, döneminin yerleşik sanatçı tanımını kırmaya çalışan disiplinlerarası bir kişilik. Onunla tanışan herkeste her seferinde yeni ve farklı bir etki bırakabilen kolay kolay tanımlanamaz özel bir karakter.
“1970 sonrası şekillenen eleştirel – politik figür resmi anlayışının en önemli temsilcilerinden Komet. Erken tarihli resimlerde, göç ve birey – iktidar ilişkilerini hatırlatan kalabalık figür gruplarını resimleyen sanatçı, ‘Komet resmi’ denilince ilk akla gelen kendine özgü düş imgeleriyle yüklü resim atmosferlerini de yine bu yıllarda oluşturur. 1971 yılında devlet bursuyla gittiği Paris’te tüm yaşamı boyunca seveceği ve tekrar tekrar başvuracağı bir kaynak olarak gördüğü, erken dönem İtalyan Rönesans ressamlarını keşfeder. Resimlerdeki figürler belirsiz bir olay örgüsü içerisinde masal ya da efsanelerdeki kahramanlar gibi hem herhangi bir insanı hem de hiç kimseyi temsil etmektedir. Bürokrat tipli erkekler, modern görünümlü kadınlar, birbirinden sevimli canlılar bazen bir orman peyzajının önünde bazen de medeniyetten uzak ıssız bir doğa kesintinin içerisinde var olur. Zaman durmuş, geçmiş ve gelecek sanki aynı kompozisyon ve olay örgüsü içerisinde akmaya başlamıştır.Modern yaşamın absürtlüğüne, çelişkilerine ve kültürel yanlış anlaşılmalara odaklanan video, performans ve enstalasyonlar da gerçekleştirdi Komet. Resim pratiğine eşlik eden, fotoğraflar, çizimler, sloganlar, gazete kupürlerinden kesikler, yıllar içerisinde biriktirdiği kolaj ve kartpostal albümlerden oluşan koleksiyonunu paylaştığı sıra dışı sergiler düzenledi. Sosyo – kültürel olarak bizi biz yapan tuhaflıklara ve toplumsal yaşamın oluşum şekillerine mizahi bir dille yaklaştı.”

Nietzche İle Hasbıhal şiiri var bu resmin üzerindeki panoda…
*Niççe’den geçtim/ *Yardan geçmedim/ *Nicedir bu asit/ *Bu kadar basit / * Midemin hayvanında/ *Kabarır ahım/ *Niççe’den geçsem mi / *Geçmesem mi?/ *Niççe dağ başında/ *Buzul çağında/ *Efeler arasında bigane/ *Dolaşıyor bir tesbihle elinde/ *Doğmuştu kültür krizinin içine/ *Çünkü içine doğmuştu/ *Sonun başlangıç adımları/ *Çıkarırken başını kararmış bahçesinden/ *Suni gölgesinde serinleyerek/ *O kadar milyar kalabalıkta / *Ki çaresi yok tersinin ikbalinde/ *Bıraksak bile çok yalnız bir sokakta…
Bir kaç fotoğraf daha…


Size örnekler sunduğum resimlerinin yanı sıra daha önce görmediğim, hem eleştirel hem mizahi eserleri vardı. Sarkastik sayılabilecek eserler…

KAHROLSUN EDİSON
”2000 yılında Dolmabahçe Kültür Merkezinde düzenlediği ”İDİ, İDİM, İDİK” Sergisinde yer alan Kahrolsun Edison” eseri, şiir ve imgeyle, kelimelerin anlamlarıyla, modernitenin çıkmazlarıyla, kendine eğlenceli bir var oluş oyunu kuran Komet’ in, tüm fikirlerini kurgulayabildiği eşsiz bir başyapıttır. Ampullerin aydınlattığı Edison, yarattığı gudubete tapan Frankeştaynvari bir mantık oyununun ters yüz edilmiş halidir. Modern hayatın ruhuna kendi silahı ile saldırışın sembolik bir temsilidir. Kendi ışığı ile aydınlandığını ve temizlendiğini düşünen tüm rasyonel kararların yapaylığını, gösterişini ve mekanikliğini yıkmaya yönelik hem komik hem de ironik bir başkaldırıdır. Tekrar ettikçe gülünç gelen ama bir o kadar da yaşam için vazgeçilmez bir kutsallığın eleştirisidir Kahrolsun Edison”

KOMET TABELALARI
”Sanata, sanatçıya mal olmuş bir saygının Nişantaşı vitrinlerine yansıması olarak kabul edilen Nişantaşı Vitrin Sergileri için Galata semtinde, Yüksek Kaldırım’da bulduğu bir tabelacıya farklı tarzlarda uygulanmak üzere kendi adını sİpariş etti Komet. Dönemin popüler sanatçılarından biri olarak kendi resimleri ile bir mağaza vitrinini şıklaştırmak yerine sanatçı adını bir tabelacının emeği ile görselleştirmek istedi. Resimlerinin mağaza ürünlerine dekor olmasının değil, sanatçının varlığının ve isminin önemini vurgulayan hınzırca bir protesto idi bu.”
NERİMAN TUNA’YA SAYGI SERGİSİ
Bu da pano yazılarının birinden…
”2011 de Hayaka Artı’da Neriman Tuna’ya Saygı başlığı altında, 1960 lı yıllarda kadın hakları için mücadele eden, gazete çıkaran Neriman Tuna’ya ait eskicide bulduğu mektuplar, fotoğraf ve gazete kupürlerinden oluşan bir sergi düzenledi. Hayatı kendi kurduğu bir huzur evinde son bulan feminist bir kadının mücadele ve dramını hatırlatmak istedi”
KOMET VE ŞİİR…
Aşağıdaki satırları, Gazete Duvar’da Sibel Oral’ın yazısından aldım.
‘Bitmeyen Şiir’, Komet’in hayatını etkileyen ve ölen insanların isimlerinden oluşuyor. O gün atölyesine gitme nedenim de yine bir ölüm aslında. Mehmet (Nâzım) Hikmet’in ölümünün ardından, Mehmet ve Münevver Andaç’la geçirdiği Paris yıllarını konuşmak istiyorum… Dosyamda fotoğraflar, notlar, şiirler. Atölyesindeki koltukta yan yana oturup Mehmet’in, Münevver Hanım’ın, dönemin tanıklarının fotoğraflarına bakıyor, küçük bir defterden notlar okuyoruz; Fransızca olanları Türkçeye çeviriyor. Fotoğraflara bakarken bazen anlatıyor, bazen susuyor, çoğu zaman da gözleri doluyor.

Münevver Andaç’la tanıştığı gün saygısından elini öpüp alnına koymak istediğini ama Andaç’ın izin vermediğini, Orhan Pamuk’un ‘Sessiz Ev’ romanıyla ilgili Andaç’la konuşmasını, Dino ailesini, Mehmet’le olan yakınlığını, Mübin Orhon’u, Mehmet Güleryüz’ü, Sinan Bıçakçı’yı, Mustafa Irgat’ı anlatıyor… Bilmediğim bir şey öğreniyorum. O yıllarda Mustafa Irgat, Komet ve Mehmet ortak şiir kitabı çıkarmaya karar veriyorlar ama sonra olmuyor. Anlatırken yine üzgün.
‘SADECE SANAT YAPMAK İSTEYEN BİRİYDİM’
Paris yıllarındaki yoksulluktan bahsediyor sonra; bursu bazen geç geldiği ya da erken bittiği için makarnaya ve ucuz şaraba talim etmelerinden… O gün bunları anlatırken kurduğu şu cümleyi hiç unutmayacağımı düşünüyorum: “Hiçbir şeyim yoktu, ben Paris’teki çevrede en fakir insandım. Sadece sanat yapmak isteyen biriydim… ”
‘ŞİİRİN UÇURMA İMKANLARI FÜZELERDEN FAZLADIR’
Paris yıllarından yeniden şiire uzanıyoruz. 2013 yılında ‘Komet Momet’ kitabı ile ilgili Milliyet Kitap için yaptığımız söyleşi de yanımda. Son halini kontrol etmesi için gönderdiğimin ertesi günü “Galatasaray Fenerbahçe maçının heyecanından bazı cümleleri devrik ve hatalı yazmışım düzeltebilir miyiz?” diye yolladığı maili hatırlatıyorum, gülüyor. İşte o söyleşiden birkaç soru ve Komet’in yanıtları:
“Görüyordum/ Doğrusunu söylemek gerekirse/ Hiçbir şey yapmamak için/ Şiirin uçma imkânlarıyla” diyorsunuz… Şiir uçuruyor mu sizi?
Tabii ki şiirin uçurma imkânları değil uçaklardan, füzelerden de çok fazladır. İnsanoğlu ilerledim uçtum zanneder, uzun yolda çok ilerlediğini zanneder ama halk deyiminde olduğu gibi bir de dönüp bakar ki bir arpa boyu yol almış. Bu şiirin son bölümüyle kitaba başlamamın nedeni, arabayı atın önüne bağlamak istediğim içindir. İlk bölümde insanın sanatın değil sanatın insanın hizmetinde olması gerektiği söylenirken, hayat pratiklerinin eleştirel parodisi yapılıyor. İlerlemeci düşüncenin, pozitivizm ve determinist düşüncenin ve rasyonalitenin eleştirisini yapıyor. Dolayısıyla modernizmin sorgulaması yapılıyor.
“Komet’in resimde aradığı nedir? sorusuna “şiir” demişsiniz bir söyleşide. Peki, Komet’in şiirde aradığı nedir?
„Yaşadığım çağın tanıklığını, her türlü problemleri düşünsel derinlikleri, güncel olayları, acı ve tatlısıyla zapt etmek. Kişiselden toplumsala, toplumsaldan kişisele giden hafızayı nakşetmek diyebilirim.”
KOMET VE RESİM…
Bu soru ve cevabı Artam Dergi’ de yayınlanmış…
Komet’in resimde aradığı nedir?
“Şiir. Bunu da resmin kendi diliyle vermeye çalışırım. Bazen muvaffak oluyorum, bazen de olamıyorum. Mizah, humor, absürdde şiir görürüm. İsterim ki resim kendi organik yapısından ayrı olarak insanları bir yere götürsün. Düşsellik de burada çok etkili olur.
“Benim resmim düşseldir çünkü dünyaya bakışım da öyle. Miguel de Unomuno’nun ‘Sis’ romanında Ogusto Perez isimli bir burjuva vardır, kültüre-sanata çok düşkün biridir. Bir gün ona okuduğu kitabın yazarından mektup gelir. Ona ‘Artık roman bitiyor ve romanın mantığına göre ölmeniz gerek’ diyordu. Yazarın evine gider ve ona Tanrı da sizi düşünde görüyor der. İşte hepimiz bu öyküdeki gibiyiz, biri diğerinin kahramanı ama yazar da Tanrı’nın düşü. Yaşadığımız, gördüğümüz her şey o yüzden bir düş ve ben resmimde bunların peşine düşerim.”
Öyle de yapar. Sanat yaşamı boyunca, hayatı algıladığı gibi, hep yeniden bakarak resim yapar. Komet’in “İsimsiz 1992” resmini anlamanın yolu, onun sanat bakışını anlamakla başlar. “İdik-midik” şiiri bize yol gösterecektir:

İdik-midik – 3
Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım
Zamanı anlayamamıştım
60’lar geçmiş, 70’ler geçmiş, 80’ler geçmiş, 90’lar geçmiş
Yüz yıl geçmiş anlayamamıştım
Seni anlayamamıştım
çünkü sadece kendimi anlıyordum (anlamıştım)
Bir proleter nasıl kübik olabilir,
Bir burjuva hiç sürrealist olabilir mi?
Bir Türk köylüsü nasıl olup da pop art yapabilecek
Anlayamamıştım.
Zannetmiştim ki geçiyordum
Çünkü yoktu terekemde zaman
Geçiyordum Niççe ile kolkola Rimbaud daha çocuktu
Olsam ne çıkar çıkmaz
Olmasaydım ne çıkardı ne çıkmazdı
Ellerim olmazdı
Olmasaydım bunları yazmazdım
Yorgun atları kravatları
Beni görünce ölmüş taklidi yapan böcekleri.
Kuyularda unutulmuş baldırlarla
Otların arasında seğirten
Züppelenmiş kiralık gözlerle ensenizde
Son Pazar günü eski kavakların yanında
Dans ederek
Kırpık eşşekle
Yalan döşşekle
(demek yarpak
kırpak deprek)
Temelsiz söylentilerle
Sokrat mokrat demokrat
Çağdaş sanatçılar geçiyordu uzaktan
Arka arka yürümeye çalışıyordum.
O kadar çok yazacak şey var ki Komet için… Derya gibi… Beni affetsin, Ben de kendimi… Daldıkça dalası geliyor o deryaya insanın. Ama burada duruyorum artık. Yoksa sonunu getiremeyeceğim.
Son şiir kitabında daha önce de adı geçen, yürek yakan bir şiiri var…

Evet, hepimizin bir bitmeyen şiiri var. O kadar çok kayıp verdik ki hayatımızda boşluklar bırakan…
Komet’in adı da o satırlarda olacak daima bizler için…
Aşağıda, Komet’in paleti
Nesteren Silivrili
Ocak 2025