
Sanırım 1999’du. Essen, Viehofer Platz’daki evimizin mutfak penceresinden geceler boyu izlemiştim onu. Önce penceremin sağ üst yanında göründü. Heyecan vericiydi. Kocaman bir kafa, arkasına takılmış uzun bir ışık seli. Alımlı bir prenses gibi günlerce salındı durdu tam karşımızda. Ben hemen geçip gidecek diye düşünmüş, ilk gece onlarca fotoğrafını çekmiştim. Pencerenin önünden ayrılamıyordum. Ertan’la birlikte masamızı onu da görebilecek bir yere çekmiş, karartılmış mutfakta onun ışığıyla aydınlanarak yudumlamıştık konyağımızı. Sanırım bir hafta kadar, her gece, bizim pencerenin ölçüsüyle bir kaç santim ilerleyerek sürdürmüştü yolculuğunu. „İşte evren bizim penceremizin içinde“ diye konuşmuştuk Ertan’la.

Geçtiğimiz ay, Ekim 2024’te bir kuyruklu yıldız daha kaydı gitti gözümüzün önünden. Bu kez izleyemedim. Hem hava kapalıydı hem de galiba benim bulunduğum coğrafyadan görülemiyordu. Tsuchinshan-Atlas kuyruklu yıldızı, Ocak 2023’ün Ocak ayında keşfedilmiş ve gökbilimciler tarafından „yüzyılın kuyruklu yıldızı“ olarak tanımlanmış. Oldukça büyük olan çekirdeği, 40 kilometre olarak ölçülmüş. Çıplak gözle de görülebilen bu doğa harikası Güneş’e çok yakın geçmesine karşın bütünlüğünü bozmamayı başardı. Tekrar görme şansımız yok, çünkü yüzyılda bir kez görünecekmiş bize. Görmeyi çok isterdim.
2014 yılında yine çok heyecanlanmıştım. Notlarım arasında buldum. Almanya‘dan yönetilen Rosetta isimli bir araç, “Philae” isimli bir kuyruklu yıldıza indirilmişti. Uzay boşluğunda yaptığı 10 yıllık bir yolculuktan sonra indi kuyruklu yıldıza. Sonuçları ne oldu, bilmiyorum. Belki de Rosetta hala bu kuyruklu yıldızın üzerinden bizi, evreni şaşkınlıkla izliyordur, kimbilir.
İnsan, aya ayak bastığında da böyle heyecanlanmıştım. Belki de çocukluğumun sıcak yaz gecelerinde babamın kucağında uyumak üzereyken, bana anlattığı yıldız ve uzay masallarından olacak, meraklıyım gökyüzüne. Tüm yıldızların yerlerini, hangi dönemlerde nerede olduklarını bilirim.

Bu arada internette fotoğraf ararken ilginç bir bilgi ile karşılaştım. „Şarap tarihinde, kuyruklu yıldızların dünyaya yakın geçtiklerinde, bağlar ve dolayısıyla o sene üretilen şaraplara olumlu bir etkisi olduğu bilimsel bir temele dayanmasa bile “Kuyruklu Yıldız Hasadı” ifadesi kullanılmaya devam edilmiş. 1811, 1826, 1839, 1845, 1852, 1858, 1861, 1985 ve 1989 rekolteleri bu şekilde olağanüstü yıllar olarak anılmış.“ Şarapçılara bilgi olsun. (Ben rakıcıyım.) (https://www.denizdemirdoven.com/kuyruklu-yildiz-hasadi-comet-vintage/)

Kuyruklu yıldızların gökbilimciler tarafından açıklanamadığı dönemlerde, gökyüzünde görüldüklerinde felaketler olacağı söylenir, insanlar başlarına gelen her kötülüğü bu doğa olayına bağlarlarmış. Buna inanan çok da insan var hala, hele de günümüzde. Depremlerin, hastalıkların sebebi olarak görülmüş bu harika gökyüzü olayları.

Yukarıdaki fotoğraf bir illüstrasyon elbette. 1556 yılında İstanbul’un başına gelen büyük deprem felaketinden sonra çizilmiş. Kentin, sarsıntılardan sonra nasıl yıkıma uğradığı ve o sırada gökyüzünde görülen kuyruklu yıldız da çizilmiş.

Çocukluğumuzda en çok okuduğumuz yazarlardan biri de Hüseyin Rahmi Gürpınar’dı. Hem dili hem konuları hem de esprili üslubu ile benim favorilerimdendi. “Gulyabani”yi biraz korkarak okumuştum. Ananemin anlattığı hikeyelere benziyordu. “Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç” ise bambaşka. 1900’lü yılların başı olsa gerek. Halley Kuyruklu Yıldızı’nın İstanbul üzerinden geçeceği ve dünyaya çarpacağı söylentisi halkı paniğe düşürür. İrfan Galip, bu konuda çok bilgili olduğunu iddia etmekte, konferanslar vermektedir. Bu arada yazıştığı bir kadınla evlenmeye karar verirler ama kadın kendini Halley geçmeden göstermeyecektir. Sonunu söylemeyeyim, okumayan okusun. Kitap hem çok esprilidir hem de bu bilinmeyen doğa olayları karşısında sıradan insanların tepki ve korkularını çok ustaca anlatır. Kutup Yıldızı’nı da çok severim. Bir zamanlar Kutup Yıldızı’nın öldüğünü ama bunu bizim yıllarca sonra farkedeceğimizi yazan bir makale okumuş ve kahrolmuştum. Gemilerin, denizkızlarının, Kutup Yıldızı’na bakarak yolunu bulan mitolojik kahramanların, yolunu kaybetmiş denizcilerin ve çocukluğumun tüm kahramanlarının teker teker gündemimizden eriyip gittiklerini düşünerek üzülmüştüm.

Aslında şimdi de üzgünüm. İnsanlığın attığı bu büyük adımlardan yararlanamayacak kadar ilkel bir dünyanın etrafımda kümelenerek nefes almamı zorlaştırdığını görüp kahroluyorum.
Bir kuyruklu yıldız gelse, kimseyi incitmeden o güzel kuyruğunu üzerimizden geçirse ve dünyamızı, çevremizi, yeşili, dağları, böcekleri, çiçekleri, haklarımızı, “öteki”ni, hayallerimizi, umutlarımızı gaddarca yok eden bu haramileri kuyruğuna alıp götürse… Trumplar, Erdoğanlar, Netanyahular ve daha niceleri… Bir dilek sadece.
Bunu yazdım ama son anda içime de bir sıkıntı düştü. Kuyruklu yıldız tarafından götürülmesini dilediklerimin de en az benim kadar bu dünyada yerleri ve hakları yok mu? Var galiba. Onlar için bile acımasız olamıyorum.
O zaman dileğimi değiştiriyorum. Komet gelsin, kuyruğunu tam tepemizde şöyle bir sallasın ve dünyamıza özlediğimiz bütün güzellikleri serpeleyiversin. İnsanların yüzü gülsün, savaşlar sona ersin, çocuklarımız artık aç uyumasınlar, yeşil daha yeşil, çiçek daha çiçek, insan daha insan olsun… Ne dersiniz?