FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

KÜÇÜK KARA KÖPEK

KÜÇÜK KARA KÖPEK

Yukarıdaki fotoğrafı gördüğüm günden beri unutamıyorum. Günümüz Türkiye’sinde toplama kampına götürülen iki anne ve çocukları. Bir soykırım fotoğrafından hiç bir farkı yok. Zulüm karşısında tüm canlılar eşitleniyor. 

İki aile yakalanmış, ötenazi (!) yasası kapsamında barınağa götürülüyorlar. Ama onlar uyutulamayacaklar. Yavrular o kadar bekleyemez…Çok kısa sürede açlıktan, enfeksiyonlardan ölecekler. 15 gün ancak dayanırlar.  Anneleri belki…

Ben bunu yaşadım ve hiç unutamadım. Size kara köpeği ve çocuklarını anlatmak istiyorum.

Her şey kocaman kara bir anne köpeğin bizim apartmanın bahçesine yavrulaması ile başladı. 

Sekiz minik kara yavru…

Önce mızıklanmaları duyuldu, sonra minik havlama sesleri.

Kediler için verdiğim mamaların naylon torbalarını atmaya gittiğimde torbaların bile ortalarını yenmiş buluyordum. Çok açtı anne köpek…

Kayıtsız kalamadım. Her gün ona da yemek çıkmaya başladı. Ben ve komşularım genç çift, Oğuz ve Almıla, sahip çıktık onlara.

Bahçemiz kocamandı. Ama apartman halkının bahçeyi bu aile ile paylaşmaya niyetinin olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Her gün şikayetler başladı. Bir tanesi pencereden kafasını uzatıp bağırdı bana. Nesteren bunların yeri köpek barınağı diye… Oranın barınak değil bir toplama kampı olduğunu anlatmaya çalıştım. Uyuyamıyoruz geceleri diye söylendi. Şu sırada insanlar Ortadoğu’da kafalarına yağan bomba seslerinden ve ölüm korkusundan uyuyamıyor, ne mutlu size ki doğal bir ses olan köpek sesinden uyuyamıyorsunuz diye bağırıverdim birden. Bana şaşkınlıkla bakıp, sus pus oldu girdi içeri. Çok beğenmiştim cevabımı, ama yetmedi. Birileri Belediyeye şikayet ettiler ve köpek toplama ekibi geldi. Bir savaş verdik. Ama engel olamadık, o iğrenç ucu halkalı sopayı anne köpeğin başına geçirdiler. Koca köpeği havada bir daire çizdirip attılar arabanın içine. Yavruları da toplayıp gittiler…

Oğuz ve ben de, Oğuz’un arabası ile peşlerinden…

ATAŞEHİR BARINAĞI

İlk defa giriyorduk bir barınağa… Açık avlu dümdüz beton, çevresinde parmaklıklı bölümler.Yeşil bir ot bile yok. Her bölümde beş on köpek.

Biz içeri girerken duyduğumuz havlama sesleri şak diye kesildi. Sessiz, meraklı bakışlar… Kim geldi? niye geldi?…

Bizim aileyi içerde bir bölmeye koymuşlardı. Güneşsiz, tahta ızgaralı her gün yıkanan, devamlı ıslak kalan bölümlerden birine. Bir iki tanesini alalım diye ısrar ettik. Ancak bir tanesini adınıza adresinize kaydedip alabilirsiniz. Aşısını ve vakti gelince kısırlaştırma ameliyatını yaptıracaksınız, kulağına küpe takılacak o şartla dediler. Bir erkek bir dişi iki yavruyu kaptık acele ile…En çelimsiz gördüklerimizi…

Ve dolaşıp diğer bölmelere baktık. Bize bakan bir yığın mutsuz, küskün, umutsuz göz…

Çıktık Oğuz’la. Arabaya bindik yavrularla. Ve iki koca insan, hüngür hüngür ağlamaya başladık.                                                           

Apartmana dönüp herkese duyurduk. Bunlar bizimdir, adımıza kayıtlıdır. Gerekli işlemler yapıldı, boşuna şikayet etmeyin diye… Birbirlerinden ayrılmasınlar diye kömürlükte yerleri yapıldı. Bu arada bahçesine büyük bir köpek isteyen bir fabrika sahibi bulduk. Gidip anne köpeği de aldık. Ama diğer yavrulara yetişemedik. Barınakta köpekler ilk önce mantardan ölüyorlar, sonra enfeksiyonlardan, büyük köpeklerin şiddetinden ve ekmek, mama gitmezse açlıktan. yani bize yutturulmaya çalışılan yalnızca rehabilite olamayan köpekler uyutulacak masalı var ya, bu imkansız bir şey. Orada en sakin hayvan bile agresifleşir.  Bizimkiler mantardan öldüler art arda… Bir kış boyunca ilaç ve altları kuru olsun diye gazete taşıdım. Yolu uzaktı ve Oğuz her zaman götüremiyordu.

Orada bir avuç kadının ne kadar fedakarca uğraştığını izledim. Uno ekmek fabrikasından ekmek geliyordu. Kar yağıp yemek gelemediği günler ya aç kalıyorlardı, ya da herkes cebindeki parayı birleştirip az da olsa bir şeyler almaya çalışıyordu. 

En sonunda pes ettim. O bakışlar rüyalarıma girmeye başladı. Ruh sağlığım bozuldu ve gitmeme kararı aldım. Uygulaması çok zor bir karar oldu. Aklım orada kaldı. Bizim aldıklarımız büyüdü bu arada. Dişi olanı ameliyat ettirmek zorundaydık.  Oğuz ve eşi götürdüler ameliyata ve ne yapacaklarını şaşırmış bir halde geldiler. Bahçeye bırakamazsınız demiş veteriner, burada da kalamaz. Bir hafta evde bakmanız lazım.

ZOR GÜNLER

Oğuzların müsait yeri yoktu. Benim kapalı bir balkonum vardı. Oraya aldım. Operasyon olan hayvanlara takılması geren yakalığı takmamış veteriner, yarasını didikledi ve enfeksiyon kaptırdı. Bir hafta, 20 güne uzadı ve her gün antibiyotik iğnesi gerekiyordu. Oğuz’un onu kucaklayıp merdivenleri indirip çıkarmaktan beli tutuldu. Yattı kaldı. Ben iğne yapmayı öğrendim. Ama eğitimsiz bir köpek evde çok zor. Arada kaçıp evin içini kirletiyor, kendi pisliğinin üstüne yatıyordu.  Temizlik yapmaktan canım çıktı. En sonunda bahçedeki boş müştemilatın giriş bölümüne indirdik. eksik olan bir camı sunta ile kapattık. Ben eve çıkıp her yeri çamaşır suyuyla sildim ve oh bitti bu iş deyip banyo yapıp yattım. Gece yarısı bir kıyamet koptu bahçede. Kara, becerip suntayı devirmiş oradan atlamış, o önde yakalıkla uzaylı gibi koşuyor, yedi mahallenin köpeği onu kovalıyordu. aşağı nasıl indiğimi bilmiyorum. Kapıyı açtığım an Kara, kendini kollarıma attı, boynuma sarıldı. O Koca köpeği kucaklayıp taşıdım yukarıya…İyi bakılmış ve kocaman olmuşlardı iki kardeş de. Her şey yeniden başladı. Bir süre  daha sıktım dişimi…

BÜYÜK KARA KÖPEK

O artık büyük bir kara köpekti. Özgür olmayı seviyordu. Köpek kulübesine asla girmedi. Kardeşi kaybolmuştu. Kedilerle sarmaş dolaş yattı. Dilediği yerde uyudu. Herkesle dosttu. Komşular da uğraşmamı görüp kabullendiler onu. En sevmeyen yalnız yaşayan yaşlı hanım da, kapısını çalıp Kadıköy’e iniyorum, istediğiniz bir şey var mı demem ve arada bir faturalarını ödemem, küçük alışverişlerini yapmam sonunda susmuştu. Ben de insanlarla iyi geçinmenin bazen daha çok işe yaradığını öğrenmiştim :))

Adı Kara kaldı. Her gün beni sabahları uğurladı, atölye dönüşü karşıladı. Dost bakışları ile minnetini gösterdi. Patisi elimde o gün olan biteni cızık cızık anlattı. Karnı kaşındı, Onunla konuşuldu, bol sevgi gördü. Aşıları, vitaminleri düzenli verildi. 

Havai fişek patlatıldığı günler ve yakınımızda olan Fenerbahçe stadyumunun maç günleri, gürültüden korkup alt kattaki arka komşumun bahçesine saklandı. Sanırım mutlu oldu. Ben de hiç değilse bir canı kurtarabildim diye huzur duydum. On yaşından sonra tüylerine ak düştü…Yaşlanmaya başladı. Üç dört yıl sonra ortadan kayboldu. Sokak sokak aradım onu. Belediye veterineri, barınak… 184 numaralı küpesi olan bir köpek gitmemişti… Günlerce gördüğüm her kara köpekle heyecanlandım. Sanırım bir kenarda sessiz sakin öldü.

Sevgili Karacık, yaşadığım güzel bir dostluk öyküsü olarak kaldı… Mümkün olabilen bir dostluk!…

 

Picture of Nesteren Silivrili

Nesteren Silivrili

Tüm Yazıları