
KUTSAL İNCİRİN TOHUMU
Neşe Ürel
İranlı yönetmen Muhammed Resulof tüm filmlerinde rejimi ve sistemi eleştirir. Çoğu filmini gizlice çeker bu nedenle mahkûm olur hapis yatar film yapması yasaklanır pasaportu elinden alınır. Ama o çıktığı yoldan dönmez ve eleştirilerinin dozunu gittikçe arttırır.
Muhammed Resulof İran’da bütün engellemelere rağmen 12 film çekmiş 2020’de Şeytan Yok filmi ile Berlin’de Altın Ayı ödülünü kazanır. 4 idam mahkûmu üzerinden ahlakı, gücü ve ölüm cezasını sorgular bu filminde. İnatçı Bir Adam (2017) ise yozlaşma ve adaletsizlik üzerine bir filmdir. 2013’te çektiği El Yazmaları Yanmaz adlı filmi, 1966’da bir otobüs dolusu yazarın öldürülmeye çalışıldığı gerçek bir olayı anlatır. İran’dan ayrılmak isteyen bir türlü izin alamayan bir avukatın öyküsünü anlatır Hoşça Kal’da (2011). Kutsal İncirin Tohumu’ndan önceki filmi ise bir belgeseldir (Jenayat-e Amdi, 2022), hasta olan siyasi bir tutuklu ile aile üyelerini ve hücre arkadaşlarını görüştürür. Bu görüşmeler üzerinden tedavisinin nasıl engellendiğini vurgular. Bu, tutuklunun ölümüne yol açabilecektir.
2024’te çektiği Kutsal İncirin Tohumu onun İran’daki rejimle bütün bağlarını cesurca kopardığı bir film olmuş. Film Aralık 2023 ile Mart 2024 tarihleri arasında İran’da gizlice çekilmiş, İran’daki çekimlerin ardından yönetmen de ülkesinden yasal olmayan yollarla bazı ekip arkadaşlarıyla birlikte kaçmayı başarmış. Bu kaçış için şöyle der yönetmen “Yorucu, uzun, karmaşık ve acı verici bir yolculuktu”. 28 gün sürer bu yolculuk, bir rehber ile birlikte sınırı yürüyerek geçerler, İran dışında bir köyde bir evde kalırlar (bu ülkenin adını vermez Resulof, sonra Alman konsolosluğunun olduğu bir şehre gidilir ve oradan bir seyahat belgesi alınarak Almanya’ya ulaşılır.

Ardından yine yasa dışı yollardan film kayıtları da yurt dışına çıkarılır, Almanya’da post prodüksiyonu yapılır ve Mayıs 2024’te Cannes Film Festivali’ne yetiştirilir. Almanya Fransa ortak yapımıdır film. İran’ın tüm engellemelerine rağmen Cannes’da gösterilir ve jüri özel ödülünü alır. Muhammed Resulof Cannes’de kırmızı halıda, İran’da ev hapsinde tutulan iki başrol oyuncusunun fotoğraflarıyla yürür. Ödülü aldığında duygu yüklü bir teşekkür konuşması yapan İranlı yönetmen ödülünü yasaklı oldukları için yurt dışına çıkamayan iki oyuncusuna ve teknisyenlerine ithaf ederek şöyle der: “Kâbus yaşayan ülkemde, İran halkı esir alınmıştır. İran İslam Cumhuriyeti’nin halkına bu şekilde davranmasına izin vermeyiniz”.
Neden bu kaçış hikayesini anlattım? Çünkü filmin biraz önüne geçti bu hikâye. Yönetmene bu filminden sonra 8 yıl hapis ve kırbaç cezası verildi, tüm mal varlığına da el kondu. Yani Muhammed Resulof ülkesindeki rejim ile arasındaki tüm gemileri yakmış oldu.

Artık filme geçebiliriz. Her zaman uzun film çekmekten çekinmeyen Resulof’un bu filmi tam 168 dakika. Filmi aslında iki bölüm gibi düşünebiliriz, birinci bölüm 4 kişilik ailenin evinde geçer çoğunlukla, filmde gerilim hep var ama ikinci bölümde tempo artıyor ve gerilim yükseliyor. Film de başka bir yola giriyor.
Çekirdek ailenin reisi, bir anlamda da rejimin metaforu olan baba İman (Missagh Zareh), kocası ile ilişkileri iyi olan ama eşinin sözünden çıkmayan anne Najmeh (Soheila Golestani), önceleri anne babanın sözünden çıkmayan ama gittikçe onlara ters düşmeye başlayan kızları Rezvah (Mahsa Rostami) ve Sana (Setareh Maleki).
Filmin geçtiği dönem, başörtüsü yüzünden tutuklanan Mahsa Amini’nin hastanede ölmesiyle kadınların ve gençlerin başlattığı protestoların olduğu 2022 yılı. Ülke çapındaki protestolarda polis şiddetiyle 68’i çocuk 551 kişi yaşamını kaybetmiş ve 20 bin kişi tutuklanmış. 2022 Eylül’ünde başlayan olaylar 2023 baharına kadar sürmüş. Tahran sokaklarında “Kadın, Yaşam, Özgürlük (Jin, Jiyan, Azadi), Kahrolsun teokrasi” sloganlarıyla yürümüş kadınlar. Bütün bunları filmde telefon görüntülerinde görüyoruz.
Tam bu olayların öncesinde baba soruşturma yargıçlığına terfi ediyor ve karısı ile buna sevindiklerini ve İman’ın şükür namazı kıldığını görüyoruz. Ama göreve başladığı ilk gün incelemeden bir idam dosyasını imzalamasını istiyorlar. Önce itiraz etse de selefinin bu nedenle görevinden alındığını öğreniyor ve imzalamak zorunda kalıyor. Görevi tehlikelidir, kendini ve ailesini koruması için bir de zimmetli silah verilir İman’a.
Kızların birisi üniversiteye yeni başlayacaktır diğeri lisededir ama daha sorgulayıcı ve itaati kabul etmeyen bir yapıdadır. Büyük kız Rezvah, arkadaşı Sadaf’ı eve getirir, anneleri bunu babasının yeni görevi nedeniyle tehlikeli bulacak ve babalarından saklayacaktır. Protestoları kızlar cep telefonlarından sürekli takip eder ve resmi televizyonlardaki haberlerle bu görüntülerin çok farklı olduğunu gördükçe sorgularlar. Yönetmenin filmde cep telefonu görüntülerini ustalıkla kullandığını filmin gerçekliğini onların sayesinde kurduğunu düşünüyorum.
Üniversitedeki olaylar sırasında yaralanan Sadaf’ı eve getirir Rezvah. Olaylara karşı olsa bile anne, Sadaf’ın yüzündeki saçmaları tek tek temizler ve bunu tüm detaylarıyla vermekten çekinmez yönetmen. Ellerindeki cep telefonlarından başka silahı olmayan gençlere ateş açıldığının kanıtıdır bu sahne.
Kızların babalarına karşı çıkıp rejimi eleştirdikleri akşam yemeğinin ertesi günü zimmetli silahın kaybolması filmin dönüm noktasıdır. Kızlar babaya akşam yemeğinde itiraz ettiklerinde baba tam bir rejim diliyle konuşur ve kızlar ona “sen de onlardan birine dönüştün” derler. Aile içinde yaşananlar İran’da yaşananların bir metaforu gibidir aslında ve bu dönüm noktasından sonra film başka bir yola girecektir. Filmin başında, kızlarına karşı yumuşak olan babanın nasıl paranoyaklaştığını, aynı hizmet ettiği rejim gibi nasıl baskıcı ve sorgucu olabildiğini izliyoruz. Babanın ailesini neredeyse esir aldığı bu ikinci bölüm biraz uzatılmış olsa da her sahnenin yönetmenin anlatmak istediklerine hizmet ettiğini düşünüyorum.
Annenin, babanın yanında durmaya ne kadar devam edeceğini düşünüyor onun değişimine tanık oluyoruz. Anne ve kızlarının babadan kaçtığı mekân çok ilginç, filmin gizli çekilmesinin getirdiği zorunlu mekanlar gibi dursa da yönetmenin son sahneleri çektiği yerin metaforik bir anlamı olduğu kesin bence. Filmin finali de seyirciyi rahatlatıyor ve umutlandırıyor yine arşiv görüntüleriyle bitiriyor filmi Resulof.
Yönetmen, oyunculardan çok iyi performanslar alarak filmini unutulmaz kılıyor. Filmin adı da çok anlamlı, İran kültüründe kutsal sayılan incirin genç sürgünleri yaşlı gövdeyi boğarmış. Rejim için bu gönderme de çok önemli, sanırım Muhammed Resulof’un dileği bu ve ben de böyle olmasını diliyorum.